3

126 23 8
                                    

İlk defa buraya geldiğimde birisiyle karşılaşıyordum fakat buna şaşıracak gücüm yoktu. Kafam hala yukarı doğru, onun suratına bakıyordu ve fazla sürmeden önüme indirdim. Rahattım çünkü yağmur yağıyordu, göz yaşlarımı göremezdi.

Uzun sürmeden tepemde dikilmeyi bırakıp yanıma oturdu. Hala sigarasını içiyordu.
"Seni görmeyi beklemiyordum Seung."
"Ben de, burayı sadece benim bildiğimi sanıyordum."
"Aslında sadece sen biliyorsun, ben sadece yolumu kaybettim. Yani pek de biliyorum diyemem, ilk defa geldim."
Kafa saklamıştım. Uzun açıklamalara hiç bir zaman cevap bulamazdım.

Yaklaşık yarım saat boş boş yan yana oturmuştuk. Cebinden sigara paketini çıkartıp içinden bi dal daha almıştı ve dudaklarına yerleştirmişti. Tam yakacağı sırada kendime hakim olamamıştım.

"Minho."
Elindeki çakmakla uğraşmayı bırakıp bana odaklanmıştı.
"Efendim Seung."
Söyleyip söylememek arasında kalmıştım ki ağzım benden hızlı karar vermişti.
"Sigara içmesen? Şey, biraz tutuyorda."
Dudaklarını hafifçe araladı ve sigaranın düşmesine yerle buluşmasına izin verdi.

Ellerini havaya kaldırdı ve iki yana açtı.
"Hangi sigara? Ben sigara göremiyorum."
Daha sonrasında cebinden paketi çıkartıp çakmakla birlikte yere fırlattı.
"Sigara da neymiş?"

Neden böyle yaptığına anlam veremiyordum.
"Sadece benim yanımda içmesen yeterdi, gerisine karışmam."
"Yok ya, zaten ben de biri bırak dese de bıraksam diye bekliyordum."
"Kendin neden karar vermedin?"
"Bahane bulamazdım o zaman."
Kafamı salladım.

Yine tek kelime etmeden oturmaya başlamıştık. Kafamdaki kapüşonun şapkasını açıp saçlarımın ıslanmasına izin vermiştim. Bu iyi hissettiriyordu. Tam kafamı geriye yaslıyacakken önüne doğru eğilmiştim. Burnum kanamaya başlamıştı.

Minho merakla bana bakarken sormuştu.
"Noldu Seung? Doğrul da bakıyım."
Dirseklerimi dizlerime yasladım ve ellerimin arasına burnum açıkta kalıcak şekilde yüzümü aldım.
Minho görürse eğer ki müdahale etmek isteyecekti fakat bunu yapmaması gerekiyordu. Kanımla temas ettiği anda o da yakalanırdı.

Bir anda kafamı geriye doğru ittirmesini beklemiyorken aynı zamanda direnmeye çalışıyordum.
"Kaldır kafanı Seungmin, saklama benden."
Cevap vermemiştim. Sadece suratımı tırnaklarımla tutmaya çalışıyordum ki zayıf bünyem daha fazla direnememişti.

Kafamı kaldırmamla birlikte gözlerini büyütmüştü.
"Seungmin burnun kanıyor!"
Cebinde bir şeyler yoklarken konuştum.
"Alışkınım minho, sakin ol."
Cevap vermemişti, sonunda cebinden yarı ıslak bir mendil çıkartıp burnuma uzanmıştı ki elini tutmuştum.

"Hayır hayır! Ver bana ben yaparım."
Kanıma dokunmamalıydı, olmazdı.
"Seungmin izin ver yapıyım."
Ayağa fırlamıştım. Bir kaç adım ondan uzaklaşıp peçeteyi burnuma bastırdım. O da ayağa kalkmıştı. Tek elimi önüne doğru uzaltmıştım, yaklaşmasını engellemek için.

"Seungmin, neden bu kadar kasıyorsun? Sadece yardım etmek istiyorum."
Kafamı olumsuz anlamda sallamakla yetinmiştim. Burnumun kanaması durana kadar aynı pozisyonda kalmıştım. Korkuyordum, çok feci korkuyordum..

Kanamanın durduğunu fark ettiğimde son kez peçeteyle burnumu silip elimi indirdim ve tam şekilde ona döndüm. Yorgun bedenimi ona çevirdiğimde o da aynı şekilde karşımda dikelmişti.

Derin bir nefes aldı. Beni süzdüğünün farkındaydım ki ben onun yaptığını yapmıyordum. Aksine gözlerimi kapatmış gök yüzüne doğru tutmuştum.

"Seungmin omzun!"
Derin bir nefes vermiştim.
"Hay sikicem yaa ama."
Sonunda sabrımın demi çıkmıştı.
"Minho, sen evine git, ben halledicem."

"Seungmin, ne demek evine git! Benimle gel, sabahtan da zaten eklediğimde kasıldın, lütfen bakmama izin ver."
Kafamı olumsuz anlamda sallamıştım.
"Özür dilerim."
Telefonumu ve kulaklığımı kaldırımın üstünden aldım ve karşısında durdum.

"İyi geceler, lütfen evine dön."
Bu sefer onay vermeyen oydu.
Kolumdan tuttuğunda korkmuştum.
Ani refleksle beni de gittiği yere sürüklemeye başlamıştı. Nereye gittiğimiz hakkında hiç bir fikrim yoktu.

Evimin sokağına girdiğimizde şaşırmıştım ve daha çok şaşırmamı sağlayan, bizim evin önünde durmasıydı. Bileğimi bıraktı ve konuştu.
"Kapıyı aç."
Korkuyordum, cevap veremedim. Cebimden anahtarı çıkarttım ve deliğe sokup iki tur çevirdim.

Kapı açılırken benden önce içeri girdi ve beni de hemen yanında soktu.
Ayakkabılarını çıkarttığında onu kopyaladım fakat ne yapıcağını bilmiyordum.

"Seungmin, o yarayı temizlememiz lazım biliyorsun demi?"
Kafamı sallamıştım.
"Evet ama-"
"Çıkart üstünü."
Üstümdeki tişörtü sıkıca tutmuştum.
"Olmaz, ben yukarda hallederim."
"Seungmin!"
"Olmaz, minho, dokunmaman gerekiyor."

Derin bir nefes alıp vermişti.
"O zaman anlaşma yapıcaz."
"?"
"Sen iyi güzel pansumanını yapıcaksın, ama vücudunu görmeme izin vericeksin."
Kafamı olumlu anlamda sallamıştım. Başka şansım yoktu, yoksa o da kaplıcaktı bu hastalığa, benim yüzümden olursa dayanamazdım."

Yavaş adımlarla banyoya gittim, hala korkuyordum. Tişörtümü çıkarttım ve yarayı temizlemeye başladım. Son zamanlarda çok fazla kanamıştı ve bu sefer kanamaması gereken yerde kanamıştı, bir insanın yanında.

İyice temizleyip pansuman yaptıktan sonra banyodan çıkmıştım.
Korkak ve çekingen adımlarla salona ilerledim ve kapıda durdum. Minho bir süre beni fark etmemişti fakat fark ettiğinde ağzı açık şekilde ayağa kalktı.

"Seungmin, sen yemek yemiyor musun ve bu morluklar ne!?"
"Anlatamam."
"Neden?"
Gözlerim dolmaya başlamıştı.
"Lütfen, ısrar etme."
"Seungmin, söz kimseye bahsetmiycem, ağzımdan bile kaçırmıycam, yalvarırım söyle, bilmek istiyorum."

Yüzümden yaş süzülürken kafamı sallamıştım.
"Yapamam."
Kollarını açmış yanıma gelirken bir adım uzaklaşıp elimi kaldırmıştım.
"Onu da yapamam."
"İkisinden birini seç"
Söylediğine şaşırmıştım. Gözlerinin içine baktığımda sadece netlik görüyordum. Ya anlat ya sarıl diyordu o gözler. İkinci seçeneği çoktan zihnimden silmiştim.

Eliyle içeriyi göstermişti.
"Gel otur anlat."
Kafamı sallayıp içeri girmiştim. Onun aksine ben sandalyeye oturmuştum.
"Buraya otur."
"Oturamam."
"Amına koyum neden!?"

Bağırmasından korkmuştum. Bir an yerimden sıçradıktan sonra, anlatmaya başladım.
"Ne duymak istiyorsun?"
"Bu morluklar ve sigara yanıkları ne?"
"Sigara kanıkları ve uzun kemer izleri babama ait."
"Morluklar?"
"Hastalığımdan."
"Bu kanayan yara?"
"Hastalıktan."
Derin bir nefes alıp devam etti.
"Peki neden bu kadar zayıfsın?"
"Yesem de alamam."

Daha sonrasında kendim anlattım.
"Benimle yakın temas kurmamalısın, kanıma dokunmamalısın, bunların hepsi senin iyiliğin için minho. Benimle arkadaş olma, bana yaklaşma. Zararlı olan sen çıkarsın, sağlığından olursun."

Bir süre daha oturduktan sonra ayağa kalkmıştı.
"Bu hastalığın bir ismi yok mu?"
"Tch, yok."
"Peki. O zaman ben artık gidiyim."
Kafamı sallamıştım.
O evden çıktığı anda göz yaşlarım yüzüme hücum etmişlerdi.

Yaklaşık yarım saat hıçkıra hıçkıra ağlamıştım. En sonunda banyoya girmeye karar vermiştim. Bir saat kadar banyoda kaldıktan sonra odama geçmiştim ve teşefonumu şarja takıp internetini açmıştım.

Üstümü giydiktsn sonra son kez telefona bakmıştım ki Minho yazmıştı.

Minho
Öğrendim, AIDS hastasısın
Ama
Bu arkadaş olamayız demek değil.

Bu bölüm de bitti

İki günde üç bölüm, düzensizlik buna denir😉😎😼

Umarım beğenmişsinizdir

Bir sonrakinds görüşürüüüz

Serendipity/2minHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin