8

111 17 8
                                    

Lydia'nın yoga matında gerinmesini izlerken kollarımı göğsümde kavuşturdum. Sabah beni yataktan kazıyıp bahçeye sürüklemiş, yoga yapacağımızı söylemişti. Bunun iç huzuruma fayda sağlayacağına inanıyordu ama meditasyon yapmak Usta Shifu'ya ne kadar fayda sağladıysa, yoga da bana ancak o kadar fayda sağlayabilirdi. Kısacası hiç.

Yüz üstü mata uzanıp ellerini çenesinin altına koyarken "Eee?" dedi. "Nasıl hissediyorsun."

Girdiğimiz şekiller yüzünden boynum ağrıyordu ama bunu ona söylemedim. "İyi. Artık gidip yatabilir miyim?"

"Gece uyumadığını biliyorum," dedi, irkildiğimi gördüyse bile görmezden gelerek. Tırnaklarını incelerken "Kâbus görüyorsun," diye devam etti. "Sen hep böyleydin. Konuşmak yerine acı çekmeyi seçerdin."

"Şimdi buraya nerden-"

"Bu evden çıkmalısın." Oturup bağdaş kurdu, ellerini bacaklarına bastırarak öne eğildi. Bakışları deliciydi. "Okula gitmek dışında hiç dışarı çıkıyor musun?"

En son ne zaman dışarı çıktığımı düşünürken dalgın bir şekilde "Sanmıyorum," diye mırıldandım.

"Gördün mü? Bir kafeste yaşıyorsun ve bu seni hasta ediyor."

"Bütün hayatım böyleydi," dedim geçiştirerek. "Yeni bir şey değil."

Lydia bana acıyarak baktı. Öyle ki küçülüp yerin dibine girmek istedim. Bakışlarımı kaçırıp şortumu çekiştirerek ayağa kalktım. Tişörtüme yapışan çimenleri silkeledim. Peşimden ayağa kalkarken iç çekti. "Tam bir ümitsiz vakasın. Neyse ki ben buradayım."

Kendinden emin konuşması ve cıvıldayan ses tonu tüylerimi ürpertti. "Tam olarak ne planlıyorsun?"

Matı toplayıp kolunun altına sıkıştırırken at kuyruğu omzunda kaydı. "Kendini bana bırak canım. Gerisini boşver."

Ama kendimi ona bırakmak berbat bir fikirdi çünkü Lydia sağduyudan yoksundu. Beni giyinmem için odama yolladıktan sonra ne yaptığını bilmiyordum ama onunla ön kapıda buluştuğumda Derek'i sivil kıyafetlerle arabaya yaslanmış hâlde buldum. Kulaklığı yine kulağındaydı ama siyah bir tişört ve deri ceket giymiş, her zamanki jilet hâlinden uzak bir görünüme bürünmüştü. Güneş gözlüğü ne düşündüğünü anlamamı engelliyordu ama hâlinden memnun olmadığını tahmin ettim.

Lydia çantasını omzuna takarken "Neler oluyor?" diye sordum. Herkes her şey çok normalmiş gibi davranıyordu.

Cep aynasında kendini kontrol ederken arabayı işaret etti. "Sinemaya gidiyoruz hayatım," diye şakıdı. Dudaklarını büzerek gülümsedi. "Bu yakışıklıyı ikna etmek pek kolay olmadı ama sonunda yalnızca sen, ben ve -varlığını görmezden gelecek olsak da- Derek, dışarı çıkıyoruz."

Başım döndü. "Sadece üçümüz mü?"

"Ekip çevrenin güvenlik kontrolünü sağlayacak elbette," diye araya girdi Derek. Yüzümdeki hayal kırıklığını fark etmiş gibi iç çekti. "Ama hiçbirini görmeyeceksiniz."

Eh, daha iyisini hayal edemezdim. Lydia koluma girip beni arabaya çekerken gülümseyip bugünün tadını çıkarmaya karar verdim. Belki dışarı çıkmak gerçekten ihtiyacım olan şeydi. Belki biraz ortam değiştirmek bana gerçekten iyi gelecekti.

"Hangi filme gidiyoruz?" diye sordum Derek direksiyona geçerken.

Lydia kolumu sıkarken "Kesinlikle güzel bir taneye," diye güvence verdi.

Yüzümü buruşturdum. "Neye gideceğimizi bilmiyorsun değil mi?"

"Planın o kısmı üzerinde hâlâ çalışıyorum."

the guard and his fox | sterek [b×b]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin