Sergen Timur Dinçer.
Kapısının önünde durduğumda sözcüklerimi toparlamaya çalışıyordum. Çünkü aslında ne söyleyeceğimi de bilmiyordum. Benim suçum olmayan bir şeydi ancak yine de kendimi suçlu gibi hissediyordum. Hastanedeki personeli zar zor ölüm kalım meselesi var diyerek ikna etmiştim. Çünkü bugün de bir ameliyatı ve toplantısı varmış. Ancak şu an öğlene kadar boş olduğunu söylemişti ve o fırsattan istifade kendimi kapısının önünde bulmuştum.
Kadın sıkıca tembihlemişti. Biri sorarsa sen buraya nasıl geldin diye kendi çabamla diye ikna edecekmişim.
Kapısını tıklatıp gel demesini beklemeden yavaşça araladım ve onu gördüm. Tek kaşını kaldırmıştı beni görünce. Odasına sakince girip vücudumu kapıya yasladım ardımdan kapatıp. "Merhaba." Söylecek başka bir şeyim yokmuş gibi hafif bir tebessümle selamladım.
Salak mıydım, öyleydim sanırım.
"Ne arıyorsun burada?" Kibar sorusu karşısında afallarken küçük adımlarla koltuğa ilerledim ve karşısına oturdum. "Nasılsınız öncelikle?" Cidden şaka gibiydim. Ancak komik olmayan bir şaka. O da bana öyle bakıyordu zaten.
"Seni dinliyorum." dedi yeniden beni cevapsız bırakarak. Pekala, sakin olup kendimi güzel ifade etmeliydim. "Bakın Sergen Bey, çok özür dileriz O gün inanın ki nasıl oldu anlamadık. Ancak böyle şeyler yaşanması doğal olan şeyler..."
"Yanlış. Herkes kurallara uyarsa bu tür şeyler başınıza gelmez." Söyledikleri karşısında başımı salladım.
"Haklısınız. Bir daha olmayacak. Ama bizi de anlamaya çalışın." Tırnaklarımla oynamaya başlamıştım stresten. Uzlaşmaya açık durmuyordu. Yalnızca kısa cevaplar veriyor ve konuyu uzatıyordu. Ters cevaplar da değildi üstelik. Ama konu bir türlü kapanmıyordu. "Ne için sizi anlamam gerekiyor?"
"İstanbul trafiği neticede. Neyin ne olacağı pek belli olmuyor. Bu seferlik affedin. Arkadaşlarım da çok üzgün..." dediğimde kaşları anlık çatıldı. "O halde neden tek geldin?"
"Özür diliyorum, üzgün olduğumuzu söylüyorum ancak asla alttan almıyorsunuz. Bu yaşınıza gelmişsiniz nezaketten bir şey öğrenememişseniz bu sizin sorununuz. Ben kibar ve yaptığımız hatanın farkında olarak buraya geldim." Kendimi tutamamıştım ve sakinliğimi aniden bozmuştum. Rahat bir ifadeyle arkasına yaslandı.
"Benden ne istiyorsun?"
"Şikayeti geri çekmenizi." diye mırıldandığımda bu sefer yüzüne bakamamıştım. Cem'i öldürecektim.
"Unut onu. Herkes hatasından ders çıkarsın ki bir daha yaşanmasın."
"Hiç paraya ihtiyacınız var gibi gözükmüyor, kusura bakmayın ama." Kaşları daha çok çatılırken dudaklarının üstünde dilini gezdirdi. "Pekala, ukala küçük hanım. Söylediklerimi anlamadığınız kesin. Arkadaşlarınıza iletin, en kısa sürede masrafları karşılasınlar." Gözlerim sinirle kısıldı ona bakarken.
"Hastalarınıza acıdım. Merhametsiz bir doktorsunuz." Çantamı alıp odasından hışımla çıktığımda sinirden ağlamak üzereydim. Allah'ım şimdi ne yapacaktık?
Hastaneden hızlı adımlarla çıkarken telefonumu elime aldım. Grup araması başlattığımda ikisi de saniyeler içinde açmıştı.
"Çabuk anlat, ne oldu?" dediler aynı anda.
"Hiçbir şey olmadı. Adam asla geri adım atmıyor. Bir de görseniz hastaneyi. Servet içinde yüzdüğüne eminim." dedim, part time çalıştığım kafeye doğru ilerlerken. "Ne dedi sana yani, anlamadım ben." diye mırıldandı Cem.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
rota (+18)
ChickLitUfak, küçücük bir öpücük bırakıp kendimi çektiğimde dağılmış gibi hissediyordum. Bununla yetinmeyip dudaklarımı yaladım. "Mina, Mina, Mina..." İsmimi sayıklayıp alınlarımlarımızı birleştirdiğinde ürkekçe gözlerimi kaçırdım. "Niye beni öpmedin?" Ell...