Ne diyeceğimi bilemeyerek birbirine yaslı duran dudaklarımızdan bakışlarımı gözlerine çevirdim. Benden uzaklaşmıştı. Hatta dizinden nazikçe kaldırmış, kendi de kalkmıştı. Kendimi toparlayıp artık bu odadan çıkmamız gerektiğini fark ettiğimde konunun kapanmış olduğunu düşündüm. Ona sormak istiyordum, nasıl, bana dokunacak mısın?
Bana dokunuyordu. Tenlerimiz birbirine değmemiş miydi az önce? Bu değildi tabii, bundan çok dahasını bana vadetti. Bu benim iyiliğimi kapsayan bir şey gibi görünse de, onun bedeninin altında kalacak olma düşüncesi terlememe yol açıyordu.
Salona geçtiğimizde orasının da en az odam kadar dağınık olması görüntüsüyle boşverip koltuğa yerleştim. Ev haliydi sonuçta. "Arkadaşlarınla pek benzemiyorsun." diye yorum yaptı, o da benim gibi koltuğa geçip otururken.
Duymuştu her şeyi tabii.
"Aslında normalde pek böyle değiller. Bu gece neden böyle oldu inan ki bilmiyorum." Arkadaşlarımı savunmam gereken yerdeydim belki de.
"O oğlanı tanıdım." dedi, dizinin üstünde tuttuğu telefonunu parmaklarıyla çevirirken. "Kötü bir tesadüf oldu, haklısın." Nefesimi üfleyip bacaklarımı kalçalarımın altında topladım. Onun yanında kendimi rahat hissediyordum.
"Daha birbirimizi çok göreceğimize benziyor." Gözlerimin içine bakarak kurduğu cümlesiyle ince kaşlarım havalandı.
"Açıkçası birbirinizin üstüne atlarsınız sanmıştım." dememle kahkaha atması bir oldu. Duvarlara çarpan şuh kahkahasını dakikalarca dinleyebilecek gibiydim. O ses, Tanrım, bana cenneti mi vadediyorsun?
"Çocukları dövmem, Mina."
Ona göz devirdim. Çocukları dövmezsin ama çocukları dizine alırsın. Bana çocuk dememişti ancak Cem ile akran olmam da bu sıfatı üstüme alınmama neden olmuştu.
Odamda olan orada kalmışa benziyordu. Bana bir ima yapmıyor, yakınlaşmıyorduk. Oysa şimdi, belki de içtiğim şaraba bağlayarak onun kucağında olmak isterdim. Bana o güçlü kollarını dolamasını, saçlarımın arasında iri parmaklarını gezdirmesini hatta kasıklarını bana çarparken saçlarımı çekmesini...
Hızla başımı iki yana salladım. Acilen kendime gelmem gerekiyordu.
"İstediğin bir şey var mı? Sormayı unutmuşum." Hızla oturduğum yerden kalktığımda benimle beraber o da doğrulmuştu. "Geç oldu Mina, bir sonrakine bugünü telafi edersin."
Yanağımdan makas aldı.
****
Gülay abla elindeki zarfı bana uzatıp göz kırptı. "Bu nedir abla?" Sorumla bir anne edasıyla omzumu sıvazladı. "Müşteri sana iletmemi istedi tatlım. Sanırım mektup tarzı bir şey?" dedi, kendisi de içinde olanın ne olduğunu bilemiyormuş gibi. Zarfı alıp cebime koydum. Her ne kadar şu an açmak istiyor olsam da dışarıda oturan bir ton müşteriyle ilgilenmek zorundaydım.
"Tamam, teşekkürler." diyip yanından geçerken taze pişen kurabiye kokusu eşliğinde kahveleri hazırladım. Bugün cıvıl cıvıl hissediyordum. Havanın güzel olması da bunda etkiliydi. Askılı renkli bir elbise üstümdeydi. Eray kafeye geldiğimde elimden tutup etrafımda döndürmüş ve ıslık çalmıştı.
Kahveleri tepsiye yerleştirip yanıma yaklaşan Eray'ın eline tutuşturdum. "13 numaralı masanın."
"Mina o adam yine buradaydı." dedi, kafasında bir ton soru işareti varmış gibi. Sorguya alındığımı hissederken tek kaşımı kaldırdım. "Kim?" Tepsiyi önümüze bıraktı. Sanki söyleyeceğim şey onun için önemliymiş gibiydi. Anlamayarak hala ona bakmayı sürdürürken nefesini üfledi. "O işte, seni dikizleyen. İsmini bilmiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
rota (+18)
ChickLitUfak, küçücük bir öpücük bırakıp kendimi çektiğimde dağılmış gibi hissediyordum. Bununla yetinmeyip dudaklarımı yaladım. "Mina, Mina, Mina..." İsmimi sayıklayıp alınlarımlarımızı birleştirdiğinde ürkekçe gözlerimi kaçırdım. "Niye beni öpmedin?" Ell...