Lavin
Herkeste hayatı boyunca onunla kalacak bir yara vardır. Küçük veya büyük farketmeksizin her hatırladığında sızlayan bir yara. Hayatım boyunca benimle kalacak yara ise ailemdi. Evet ailesi ayrı olan tek çocuk ben değildim ama yinede küçüklükten beri annem ve babam birlikte mutlu bir aile olsak nasıl olurdu diye düşünmeden edemiyordum. İkiside bana olan sevgisini sonuna kadar hissettiriyordu. Hiçbir zaman bu durumdan benim zarar görmemi istememiştiler zaten. Ama sonuçta hiçbirşey aile olmanın önüne geçemezdi.
Boşanmalarının ardından babam başka biriyle tanışmış ve evlenmişti. Hala birlikte mutlu bir evlilikleri vardı annemle evliliklerinin aksine. Annem ise bir daha evlenmedi. Hayatını kafasına estiği gibi kendisi ve benim için yaşamak istediğini söylerdi hep. Annem tanıdığım en güçlü kadınlardan biriydi. Babam üstüne düşen babalık görevini yapıyor olsa da, annem bana hem annelik hem babalık yapmaya devam ediyordu.
Ben daha 8 yaşındayken ayrılmaya karar vermiştiler. Onlara dair hatırladığım tek şey her zaman tartışmalarıydı. Benim duymamam için mutfağa geçer kapıyı kapatırlardı, ama ben yinede tüm konuşmalarını duyardım. Kendimi ayrılmalarına daha 6 yaşındayken hazırlamıştım aslında. Düşünsenize 6 yaşında daha okuma yazma bilmiyorken, tek derdimin arkadaşlarımla oynamak olması gerekirken ben, annem ve babamı nasıl bir arada tutabileceğimi düşünüyordum. Onlar tartışmaya başladı mı bunun saatler süreceğini bilirdim, bu yüzden evden çıkıp denize kaçardım hep. Her şeyi boşverir , zihnimi boşaltır, yorgunluktan bir şey düşünemeyecek hale gelene kadar yüzerdim.
Deniz benim için bir kaçış yolu, güvenli bir alan olmuştu.Ben her zaman o tatlı, kibar, neşeli çocuktum. Her şey yolundaymış gibi davranan, üzüldüğünü belli etmeyen o küçük kızdım. Bu yüzden annemler benim ayrılıklarından etkilenmediğimi, bu durumu olgunlukla karşıladığım için beni takdir ettiklerini söylerdiler. Ben de zaten bu durumu bozmazdım. Karanlığın hiçbir zaman beni içine çekmesine izin vermemiştim. Rengarenk giyinirdim, etrafımdakilere karşı her zaman neşeliydim. Ama bunlara rağmen çabuk sinirlenen bir yapıya sahiptim.
Yılın en sevdiğim zamanı doğum günüm olmuştur hep. Annemin, babamın ve benim birlikte olduğumuz tek gün. Bu yüzden doğum günlerimde benim için en özel hediye, pastamı üflerken üçümüzün birlikte çekildiği fotoğraftı. Küçüklüğümden beri her mutlu anımın fotoğrafını çeker daha sonrasındaysa fotoğrafları çıkartıp albümüme koyardım. Her şey için albümüm vardı, aile albümü, arkadaş albümü, yüzme albümü...
Bu yüzden fotoğraf çekmek en sevdiğim şeylerden biridir benim için.
Sonuçta fotoğraflar mutluluğumuzu ölümsüzleştiren, bazense unuttuğumuz anıları bize hatırlatan karelerdi.Bir diğer kaçış yolum ise her zaman kitaplar olmuştur. Farklı dünyaları, yaşamları, üzüntüleri ve mutlulukları okumak benim için her zaman kafamı boşaltamaya yarardı. Bazense kitaplarda kendinden bir parça bulmak o kadar iyi hissetirirdi ki bir süreliğine beni hiçbir şey mutsuz edemezdi.
Arkadaşlarım bu hayatta en önem verdiğim kişilerdendi. Benim için bir aileden farksızdılar. Etrafında seninle birlikte eğlenip gülebilen, senin için endişelenen, yalnız olmadığını hatırlatan insanlar olması bence çok büyük bir şanstı.
En çok korktuğum şeylerden biriyse ileride sürekli tartıştığım, anlaşamadığım birine aşık olmaktı. Annemin ve babamınki gibi bir ilişkim olsun istemiyordum. Bu yüzden de kalbime söz geçirememek benim için korkunçtu.
Hayatım bazıları için dışardan rahat gözükebilirdi ama benim için birçok endişeyle doluydu. Yinede bu kadar endişe arasında derin bir nefes alabileceğimi biliyor olmak çoğu endişemi unutturuyordu bana.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Denizkızı
Randomilk karşılaşmamızda boğulmuyordum belki ama, kalbimdeki hisler seni göremedikçe boğuyor beni denizkızı 🐚🪸🪼 #summerlove