Sabah olmuştu, kıvrılıp kaldığım koltuktan hafifçe kalkarak gözlerimi hafifçe araladım, etraf sakindi, kendime gelmek için için bir çırpıda ayağı kalktım, biraz düşündükten sonra kabus falan görmediğimi farkettim.
Evet, bu sabah kabus falan görmemiştim. Kabus görmediğime inanamayarak elimi kolumu mıncıklamaya, "yinemi rüyadayım lan" diye söylenmeye başlamıştım. Kısa bir aradan sonra, sahidende bu sabah kabussuz bir güne merhaba demiştim.
Annem ve babam yan taraftaki yatakta uyuyorlardı, onlara ses etmek istemedim, sabah sabah canım sıkılmasın diye üst kata çıkıp televizyon izleyebilirdim ki, televizyonun dedemin olduğu aklıma geldiğinde hararetle vazgeçtim, hızlı adımlarla evin kapısından dışarı attım kendimi, dün yaşadıklarımı sindirmeye çalışıyordum..
Açık havaya ihtiyacım vardı, evin dışında esen rüzgara karşın altıma bir tabure çekip bırakmıştım kendimi düşüncelerime... Aklıma başka hiç bir şey gelmiyordu, kafam karışıklığın dibine vurmuşken kapı birden açıldı. Kapıyı açan annemdi. Bana doğru bakıp;
-Bende içerde seni arıyorum oğlum, gel kahvaltı edicez." dedi. Şu işe bak, ne zaman kalktın sen yataktanda beni aradın... Bunları bile düşünecek vaziyette değildim.
Annemin daha kahvaltıyı hazırlayacağı umuduyla bende koltukta yine biraz uzanmaya giderken içeriden babam "oğlum nereye gidiyorsun gelsene kahvaltı ediyoruz" dedi. Annem çoktan kahvaltıyı hazırlamış diye sanarken, anneannemi unutmuştum.. Anneannem hazırlamıştır kahvaltıyı, boşa düşünmeye gerek yoktu.
Masada tek başına oturup ekmeğine sürdüğü reçeli yemekte olan babamın yanına oturdum. Etrafta babamdan başka kimse yoktu.
-Anneannem nerde ?" dedim.
Babam ağzındaki lokmayı yutamadan, bana dönüp anlamsız gözlerle bakmaya başladığında anlamıştım yine bir bokluklar olduğunu..
+Ne anneannesi oğlum?" dedi. Yine içimde kötü bir his, yine o buruk duygu oluşmuştu. Korku dolu ses tonumla;
-Anneannem baba, nerde diyorum, anneannem..?" tüm duygularım vereceği cevaba bağlıydı ki, içerden bir ses...
+"Toruun, uyandın mı bakalım", dedem mutfaktan içeriye adımını tüm yaşam sevinciyle attığında ki çocukça sevincimi, sadece o buruk duygu bastırabilirdi... Gözlerim dolmuştu, haykıra haykıra ağlamak istiyordum, neler oluyordu..
Babam o sırada aldırış etmeden yemeye devam ediyordu. Dedeme korkuyla;
-D-dede, anneannem nerde ?" dedim, tüm duygularım birbirine girmişti ve aklımı kaçıracak gibi hissediyordum, oturduğum o sandalye, bedenimin ağırlığından daha fazlasını, tonlarca duyguyu taşıyordu..
Dedem bir an duraksayıp, artık nefret etmeye başladığım anlamsız bakışlar ile bana bakıyordu, şaşırmış bir şekilde;
+Anneannen'imi özledin evlat ? Kahvaltıdan sonra gideriz mezarlığa." dediğinde bitmişti benim için hayat.. O an gözyaşlarımı tutamayıp, kafamdaki karışıklıkla beraber tüm hıncımı dışa vuracak bir şekilde, "YETER ULAN" şeklinde haykırmıştım..
-Oğlum iyimisin ?!" Kerem?! Kerem oğlum!
Alnımdan akan terlerle, titreyerek, suratım kıpkırmızı bir şekilde uyanmıştım aklımı başımdan alan bu lanet kabusdan, oysa ki artık neyin kabus, neyin rüya, neyin gerçek, neyin ise hayal olduğunu anlayamaz vaziyetteydim. Anneannemde dahil tüm aile başımda toplanmıştı, annem kolumu sıkıyor, sürekli "iyimisin" diye tekrarlıyorken, aynı şekilde anneannem ve babamda "geçti geçti" diye tekrarlıyordu.
Nefes nefese kalmış halde, "tamam iyiyim" diyerek anneannemi rahatlatmaya çalışıyordum, yaşlı kadın, tansiyon kalp vb. sorunlarla uğraşırsak birde, aklımı kaybedecek düzeye gelirdim ki, bana o düzeyi aştım gibi geliyordu bazen...
-Tamam ya iyiyim bişeyim yok yine her zamanki gibi bir kabus, bu seferki biraz daha kötüydü o kadar, iyiyim tamam" diyerek ortamdaki gerginliği azaltma çabam işe yaramıştı sanki, anneannemin getirdiği sudan bir yudum alıp kenara koydum, herkes acıyan gözlerle bana bakıyordu halen..
-Tamam dedim ya iyiyim valla bak." diye, iç rahatlatmak amacıyla güler biçimde konuşmaya devam ediyordum. Biraz işe yaramış olacaktı ki ortamdaki sessizlik bozulup anneannemin "oğlum hadi kalk üstünü falan giyin kahvaltı edelimde getirelim seni bizim ali hocaya, hadi oğlum" diye konuşmasına yol açmıştım.
Annem ve babamda rahat bir nefes alıp "anneanneni dinle hadi oğlum" türevi konuşmaya başlamışlardı.
-Yahu tamam ya tamam gideriz hocayada bu kadar telaşa sıkıntıya gerek yok." diyerek sadece etrafımdakileri sakinleştiriyordum oysaki, ellerimin ve ayaklarımın titremesini zorlada olsa durdurmuş olsamda beynimdeki o korku ve telaş halen duruyordu..
Ortamda ki gerginlik biraz azaldıktan sonra anneannem ve annem kahvaltı hazırlamaya gitmiş, babamda dışarıya çıkıp hava alıyordu.. İçeride tek başıma oturmuş, kabus derken bile dehşete düştüğüm o rüyanın şokundan çıkmaya çalışıyordum ki, bu pozisyondayken mantık aramamalı ve çok basit bir düşünceye sahip olmalıydım. Yoksa işin içinden çıkamayacağımı ve daha kötüye sürükleyeceğimi biliyordum, gerçekliğin ne olduğunu sorgulayıp düşünmek yerine, gerçekliğin şimdiden ibaret olduğunu düşünerek rahatlatmaya çalışıyordum korku dolu beynimi..
Rahat bir nefes alıp, "Tamam, iyiyim." diye kendimi rahatlatmamın hemen ardından annem kahvaltının hazır olduğunu bildirmek amacıyla seslenmişti..
Dış kapının kapanış sesi babamında masaya geçtiğine işaretti, sanırsam kahvaltı masasında ki rolüm bu sefer assolist olacaktı. Yerimden kalkıp o nacizane düşünceli tavrımı, etrafımdakileri rahatlatmak için zorla eğlenceli bir tavırla değiştirdim.
Mutfaktan içeriye adım attığımda herkes bişeyle ilgileniyordu, normalde böyle olmaması gerekliydi ki sanırım anneannemin zekice teselli planlarından biriydi bu.. O an mutfağa girdiğimde tüm gözlerin dikkatinin üzerimde toplanması gerekirdi, bunun beni rahatsız edeceğini anneannem biliyordu..
Mutfağın kapısında 3-4 saniye boyunca herkesin ne yaptığını izledim, halen kimse bana bakmıyordu ve kendi aralarında öylesine konuşuyorlardı. Anneannem ayakta bardaklara çay doldururken "otursana oğlum" diye boş sandalyeyi gözleriyle işaret etti, bende güler yüzlü bir biçimde, sanki 30 dakika önce hiç bir şey yaşanmamış gibi boş olan sandalyeye oturmuş anneannemin çayları doldurmasını bekliyordum.
Aslında dıştan görünüşüm öyleydi, çayları doldurmasını falan beklediğim yoktu, dışarıdan bakılınca herkesin masaya oturmasını bekliyormuşum gibi görünmesine rağmen kafam düşüncelerle doluydu, en önemliside son günlerde unuttuğum deryam, hiç arayıp sormamamın yanında ondanda hiç telefon gelmemesi oldukça moral bozuyordu.
Sadece derya değil, özcanın durumunuda merak ediyordum açıkçası, karakoldan çıkarılmıştır fakat şimdi nerede ne bok yiyor merak ediyordum.
Annemin "Oğlum yesene ne öyle boş boş bakıyosun" cümlesiyle kendime geldim, anneannem çayları çoktan koyup masaya oturmuştu bile, ben ise öylece masaya boş boş bakıyordum. Zihnim tamamen dolmuştu ve bu yorgunluğu sadece uyuyarak atabileceğimi biliyordum ki, uyumaya cesaretim kalmamıştı son gördüğüm rüyadan sonra..
-Dalmışım öyle ya, aklım Derya'da kaldı." diyerek konuyu başka tarafa vurmaya tenezzül ettim. Anneannem deryayı bilmiyordu ve hemen araştırmacı kişiliğini ortaya çıkaracaktı.
+Derya kim len yakışıklı ?" şeklinde, yüzünde eğlenceli bir tavır ve sinsi bir ses tonlaması ile "sevgilim" dememi bekler vaziyetteyken beklediğim hareket annemden geldi.
"Sevgilisi, anneannesi." diyerek gülümsedi. Babam hiç istifini bozmamışken annem ve anneannem aralarında göz kırpıp "gelin adayımı gıız" şeklinde ortamı neşelendirmeye çalışır vaziyettelerdi.
Bende ortama ayak uydurarak sahte gülücükler saçıyordum etrafa, utanmış gibi yaparken içimde utanmaktan çok korku ve endişe duygularını barındırıyordum..
Kahvaltı bitene kadar anneannemden Derya hakkında aldığım soruların %60'ına annem cevap verdiği için içim çokta sıkılmamıştı aslında.
Herkes gülerken bir tek babam normal yüz mimiklerine sahipti, kahvaltısını çabuk bitirmeye acele ediyordu, ağzındaki son lokmayı yutup çayını bitirdikten sonra masadan aceleyle kalkıp, yine aceleci ses tonuyla "hadi hadi bitirinde kalkalım daha hocaya gidicez sonra yaparsınız muhabbetinizi" diyerek lavaboya doğru yürüdü.
Babamın bu tavrı pek hoşuma gitmesede, az çok anlayabiliyordum onu.. Böyle ciddi bir problemi derinlemesine düşünüyordu, espri ve eğlenceye ayıracak vakti yoktu.
Yavaş yavaş hoca denilen adamın evine doğru yürüyorduk. En önden babam, bizde arkasından devam ederken anneannem bana dönüp "hoca ne derse yap tamam mı oğlum" dedi, üfleye püfleye "tamam" diye yanıt verdim, bu sorunun hoca ile ilgili olmadığı kanısındaydım ve bu konudaki düşüncelerim neredeyse kesindi, hocalık bir durum olmamasına rağmen sonradan "hocaya gitmedik, hocaya gidelim" diye laf kalabalığı yapmasınlar diye kabul etmiştim bu cehalet içeren teklifi, adamın evine yaklaşmış olacaktık ki babam üstüne başına çeki düzen veriyordu, sanırım önümüzdeki küçük gecekondu hocanın eviydi, yavaş yavaş hocanın kapısının önüne geldikten sonra babam son bir çeki düzen hareketi olarak "öhö öhöm" diye boğazını tazeledikten sonra zile bastı. Gecekondunun önünde elindeki oyuncak kürekle toprağı kazan küçük çocuğa takılmıştı gözüm, çocukluğumu özler gibiydim, üstüm başım toprak içinde kalırdı ve bu sayede mutlu olurdum, sadece kirlenerek.. Çocuk toprağı fazla azimle kazmaya niyetlenmiş olacak ki elindeki kürekten biraz toprak fırlamıştı üzerimize, kimse bu olayı takmıyorken ben, "yavaş ol abisi" diye çocuğa seslenmiştim. O sırada kapı açılmıştı, kapıyı açan hocaydı, başında sarığı, babamla el sıkışıp selamlaşırlarken benim gözüm halen çocuktaydı. Çocuk elindeki oyuncak küreği yere bırakıp yavaşça ayağa kalkarak yüzünü bana döndü, yüzü biraz tanıdık geliyordu, bana doğru bakarak "olur." dedi, tekrar önüne dönüp oyuncak küreğini eline alırken anneannem kolumdan tutup "hadi" diye çekiştirerek içeri aldı.
İçeride bizi selamlayan hocaya teker teker selam vererek buyruk ettiği odaya geçtik. Oda gayet genişti, kapısındada normal olarak karşıladığım çarşaflı bir kadın duruyordu. Tamam hocasın, din dersin iman dersin anlarımda kadına evde çarşaf giydirmek nedir abi ? Anlam veremeyip içeri geçtim, hocada kapıyı kapatıp içeri girdi.
"Oturun hadi" dediğinde herkes odada bulunan bir koltuğa oturmuştu, kapının başında duran çarşaflı kadın hariç. Yazıktır, ayakta durup yorulmasın diye "abla sende otur istersen" diyerek kadına seslendim, kadının cevap vermemesiyle beraber odadaki tüm dikkati yine üzerime çekmiştim. Tüm kızgınlığım hocayaydı, hem bu kadından bir çocuğun var hemde böylesine adi bir şekilde davranıyorsun..
Neyse dedim içimden, döndüm odaya, sessizlik hakimdi, herkes az önceki davranışımdan ötürü bana bakıyordu. Dikkati dağıtmak için "hocam" diyerek seslendim, "efendim evladım" yanıtını aldıktan sonra dikkati dağıtmamın başarısıyla "garip garip rüyalar görüyorum hocam" diyerek meraklı bir şekilde ne diyeceğini bekliyordum.
-Ne tür rüyalar mesela ? Tek gözlü bebek falan mı ..?" dediğinde anneannem fena bir ses ile "tövbeestağfurullah bismillahirrahmanirrahim" diyerek "tövbe deyin hocam aman" şeklinde devam ettirdi. Lafı bölüp;
+Yok yok tek gözlü bebek falan yok. Öyle garip garip rüyalar işte, daha doğrusu kabuslar diyelim, kanlı yüzler falan, ara sıra...
-Kanlı yüz derken, nasıl kanlı yüz ?
+Sevgilimin, bir kere gördüm o rüyayı ama hala etkisindeyim.
-Anladım. Bak şimdi seninle açık açık konuşucaz, sende açık açık cevap vericeksin, bu odada 5 kişiyiz, biz bizeyiz zaten, anlaştık mı ?" dediğinde öfkelendim. Bir insan bu kadar mı şerefsiz bu kadar mı haysiyetsiz olurdu ? Karısını yine yoktan saymıştı..
+Hocam yetti ama artık bu tavırlarınız, karınızı neden adamdan saymıyosunuz ?" diye öfkeli bir sesle hocaya karşı çıkmıştım.
-Delikanlı ne demeye çalışıyosun ? Ne karısı ?
+Hocam dalgamı geçiyosunuz ya ? Kapının yanında duran kadın sizin karınız değil mi ? Değilsede bile neden adamdan saymıyorsunuz ?
-Delikanlı birinci olarak sesini alçalt, ikinci olarak kapının yanında kadın falan yok, üçüncü olarak ben evli değilim, dolayısıyla karım falanda yok." dediğinde yeniden o garip his tüm bedenimi sarmıştı, göz temasım sadece hocaylaydı, bir an etrafıma bakacak gibi olduğumda yine ailemin bana acınası gözlerle baktığını farkettim, tekrar hocaya dönüp;
+N-nasıl yani ? K-kapının orda kadın yyokmu ?" diyerek kafamı yavaşça kapıya doğru çevirdim, kadın yoktu, kadın yerine... kadın yerine bahçede kürekle oynayan çocuk, çocuk oradaydı...
-Hayır kadın yok." dedikten sonra moralimi toparlamak için son umudum olan soruyu yönelttim;
+Peki çocuk sizin mi ? Kapının yanında duran..." diye korkuyla sorduğum sorunun yanıtınıda aynı ses tonlamasıyla;
-Hayır delikanlı, kapının orada çocukta yok, benim çocuğumda yok." dediğinde tüm umudum, tüm psikolojim yerle bir olmuştu. Halen çocukla göz gözeydim ve o gözleri gerçektende hatırlıyordum. Bu çocuk.. Bu çocuk otelin arkasındaki mezarlıkta gördüğüm çocuk.. Bu çocuk oydu, gözlerim yeniden dolmuştu ve tüylerim diken diken olmuştu.
Anneannemin ağlamaklı ses tonunu duyar gibiydim "oğlum iyimisin" diye endişeyle sorarken sesi titriyordu, bana ağlıyordu, bana acıyordu.. Gözlerimi onlara çevirmeye cesaret edemezken halen daha tüylerimi diken diken eden o çocukla göz gözeydim, benimde sesim tizleşmiş, sol gözümden bir damla yavaşça burnumdan dudaklarıma doğru süzülürken, çocuğun ağzından çıkan "Beni neden kurtarmadın ?" cümlesiyle "ANNEEEEEEEEEE" diye haykırıp kendimi duygularımın ve psikolojimin boşluğuna bırakmam bir olmuştu.. Haykırarak ayağa kalkmıştım ve kimseyi görmemek için ellerimle gözlerimi kapamış "dayanamıyorum artık" diyerek tamamı ile gözyaşlarımı ve tükenmiş sabır duygumu dışa vurmuş bir biçimde bağırarak ağlıyordum.. Annem, hoca, anneannem ve babam, hepsi birden yanıma gelip "bir şey yok" diyerek yeniden teselli etmeye çalışıyorlardı, fakat bu sefer olmayacaktı, bu sefer bu kadar kolay değildi, tüm psikolojim çökmüş biçimde "o çocuğu buradan alın" diye çığlıklar atıp duruyordum sadece, başım dönüyordu ve dengemi kaybediyordum..Bir acı hissediyordum, kolumdan kalbime doğru, ardından beynime vuran, ince ama sert bir acı.. Yavaş yavaş sesler bulanıklığını yiritip netleşmeye başladığında gözlerimi hafifçe aralayıp sol koluma ne olduğuna bakmak için bulanık görüntünün içinden yüksek derecede gelen ışığa doğru kafamı çevirdim, bir şey göremiyordum ama sesler "Uyanıyo galiba hemşire hanım!" şeklindeydi ve git gide artıyordu. Gözlerimin bulanıklığı yavaş yavaş gitmeye başladıktan sonra bir hemşirenin sol koluma serum taktığını, annemin ve anneannemin başımda beklediğini gördüm. Ard arda sorulan "iyimisin evladım, iyimisin oğlum" sorularının hepsine bir kaç saniye sonra tek yanıt verdim "evet" şeklinde, pek konuşamıyordum. Gözlerimi açık tutunca midem bulanıyor ve kendimi kaybedecek gibi oluyordum. Birden farklı farklı sesler duymaya başladım, bunlar bir cihazdan gelen seslerdi sanırsam. "Dıt, dıt, dıt, dııt, dııt, dıııt" şeklinde devam ederken hissizleşiyordum..
Gözlerimi hafif araladığımda ışığın içinden bana bakan bir mel.. melek. Derya! Derya yanımdaydı, bir şey söyleyecekmiş gibi ağzını açtı ve elimi tuttu.
-Bak, kerem. Şu an hastahanedesin ve felç geçirdin.
+N-Ne?
-Evet, bende başka bir çocukla çıkıyorum. Hayatında başarılar." diyerek gülümsedi ve yüzümü okşayarak gitti.
Sözlerinin doğruluğundan şüphem yoktu neredeyse, kaç yılım o benim, tanırım doğru söyleyip söylemediğini. Ve dorğu söylüyordu. Arkasından dolu gözlerle gülümsedim çaresizce. Ağlasam bir dert, ağlamasam bir dert. Ne yapacağım konusunda çaresiz kalmış ve yalnızdım.. Aslınd..
-Tamam uyanıyo, doktor bey bakarmısınız hasta uyanıyo!
-Açılın, açılın, şöyle bi boşaltın burayı bakalım!
-Serumu bitmek üzere, bir serum getireyim.
Doktorların sesini duyuyordum ve bir anda o dünyadan kopmuştum, bir saniye, az önce yaşadıklarım rüyamıydı yani, derya falan.. Hah! Olaya bak. Nasıl olur diye sormaktan delirecektim. Benim tanıdığım derya ha? bana böyle bir şey diyecek. Hayatımdan şüphe ederim.
Yavaşça gözlerimi açmak için çabaladım.
-Tamam, sakin ol genç biz yanındayız iyisin." dedi tiz bir erkek tonuyla birisi, sanırım doktordu.
+Hastanedemiyiz?
-Evet, biraz rahatsızlandın da.
+Nasıl yani, ne zamandan beri?
-Yaklaşık 2 hafta, annen ve anneannen eve gitti uyumaya, az önce yanındalardı. Çok iyi bir ailen var evlat. Şimdi yorma kendini, oraya düzgünce uzan bakalım.
+ 2 HAFTA MI! Telefonumu getirin bana!
-Hemşireye söylerim getirir az sonra, dinlen bakalım sen, sakin ol yoksa telefon yok.
Susmuş bir şekilde burada ne halt yediğimi ve yiyeceğimi soruyordum kendime. Ama deryayı çok özlemiştim, 2 hafta geçmiş aradan ki aramıştır, ulaşamamıştır, canını yediğimin sesi yeterli kendine bağlamasına.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Paranormal Şizofreni
ParanormalGerçeklik kavramını sorgulamaya ne dersiniz? Peki ya.. aslında bu yazıyı hiç okumamış olmayı.. düşündünüz mü? Düşündünüz, ama bilmiyordunuz, ve bilmeyeceksiniz..