3.BÖLÜM

3 1 0
                                    

vanbur, in cold night

crippled black phoneix, lost

crippled black phoneix, lost

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

3.BÖLÜM

Gölün başında dikiliyordum. Nora'nın gelmeyeceğini en başından beri biliyordum ama efsaneyi araştırmıştım. Andre'den haber yoktu, Tobias'ın demesine göre polisler daha fazla aramazdı. Zaten arayacak gibi de durmuyorlardı.

Üzerimde uzun, bordo renginde tütüleri olan bir etek, ayağımda anneannemden yadigar kalan üç santimlik ince topukları olan, siyah Mary Jane'ler, beyaz, vatkalı gömleğin üzerinde ise siyah, omuzlarımın hemen altında biten tül bir pelerin vardı. Saçlarımı tepeden, topuz yapıp, hafif bir göz makyajıyla bitirmiştim. Üzerime ise daha kalın ve yere değen siyah bir pelerin takmıştım. Eğer kapı gerçekten 19. yüzyıla açılıyorsa, şartlara göre orada sırıtmamalıydım. Açılmıyorsa Instagram'a güzel bir post atardım.

Derin bir nefes aldım ve elimde tuttuğum küçük çantaya baktım. İçinde bir kolye vardı, aile yadigarıydı ve orada ihtiyacım olacaktı. Şansa. Gidersem tabii.

Derin bir nefes aldım ve pelerinimle eteğimin eteklerinden tutarak ayakkabılarımı çıkarmadan suya atladım. Buz gibi soğuk suya çarpmak, arabayla son sürat hızda giderken aniden frene basmakla aynıydı. Bir süre soğuktan hareket edemediğimden kendime gelmem de o kadar sürmüştü. Siyah dantel eldivenli ellerim küçücük çantanın ince sapını iyice kavrarken gölün dibine yüzdüm. Kuma ellerimi değdirerek gölü taramam gerekiyordu, Nora'nın söylemleri üzerinde efsaneyi biraz araştırmıştım. Gölün sadece 2 metrekarelik yeri kapıydı, geri kalan kum, çakıl taşı ve lanet su hayvanlarıydı. Nefesim daraldığında suyun yüzeyine çıkıp nefeslendim, geri daldığımda kuma değdirdiğim elim içeri göçtüğünde korkudan ve gerginlikten küçük dilimi yuttum sandım. Elimi oluşan göçüğe daha da fazla bastırdığımda dantelden sızıp tenime ulaşan suyu bir daha hissedemedim.

Şiddedtli bir rüzgar fırtınası bedenimi esir aldığında boğuluyordum, bir daha asla nefes alamayacakmışım gibi hissetmiştim. Sert bir cisimle darbe almışım gibi ağrıyan başım, bana tek bir şey ifade ediyordu.

Kapıyı bulmuştum.

Nora haklıydı, kapı buradaydı.

Elimi havayla buluştururken içim içimi yiyordu. Orada da mı aynı mevsimdeydik? İnsanlar beni görecekler miydi?

Nihayet bütün bedenimi kumun içinden geçirip başımı sudan çıkarıp derin bir nefes aldım. Hala rüzgarın etkisindeydim, başım ise dönüyordu. Gözlerimi açamıyordum, atmosferi hissediyordum ve şu an resmen kapıdan geçmiştim. Göz kapaklarımı yavaş yavaş aralandırdığımda ağlayacak gibiydim.

Gölün etrafında faytonlar vardı. Binalar ise tamamıyla eski usül, 19. Yüzyıla ait olduğu belli olan türdendi. Sudan tamamen çıkıp toprakta ıslak ayakkabılarımla yürürken göle Ay'ın ışığı vuruyordu, kol saatime baktığımdaysa akrep ve yelkovanın deli gibi döndüğünü gördüm. Sudan mıydı yoksa zaman farkından mı anlamamıştım ama beni ürküttüğü için çıkarıp çantaya koydum. Durup etrafıma baktım. Victoria devrindeydim. Mimari bunu gösteriyordu.

GEÇMİŞİN PORTRESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin