"sanık yong junhyung tecavüz, kasten adam öldürmeye teşebbüs, darp, tehdit, özel hayatın gizliliğinin ihlali, ısrarlı takip, izinsiz video kaydı alma suçlarından yargılanmıştır, cezasını hafifletecek hiçbir gerekçe ise bulunmamıştır. sanığın 32 yıl hapis yatmasına karar verilmiştir."
o an benim için her şey durdu. hakim gitti, junhyung kelepçelenmiş götürülürken hızla ayağa kalktım. şu anda gördüğüm tek bir şey, tek bir kişi vardı. o da oturduğu yerden kalktı, sanki birbirimizi yıllardır görmüyormuşuz gibi hızlı adımlarla birbirimize yaklaştık, mahkeme salonunun orta yerinde sıkıca sarıldık birbirimize.
aylardır beklediğim, istediğim şeyi yaptım. ona sıkıca sarıldım ve ayların acısını çıkartırcasına ağlamaya başladım. özlemiştim, deliler gibi özlemiştim onu.
"bitti her şey jisung, artık kimse seni rahatsız edemeyecek." diye mırıldandığında kollarımı daha sıkı sardım ona, üstündeki tişörtü sıktı ellerim. hiçbir şey yapmak istemiyordum, yalnızca ona sarılarak saatler geçirmek istiyordum.
"üzgünüm, her şey için özür dilerim." titreyen sesi daha kötü yaptı beni, sanki canını acıtabilecekmiş gibi yumruk yaptığım ellerimi sırtına vurdum. "aptalsın sen, aptal! aptal, nefret ediyorum senden." hafifçe güldüğünü hissettim, ardından saçlarımı okşamaya başladı. "özür dilerim jisung, her şey için özür dilerim."
papağan gibi aynı şeyleri tekrarlarken sinirle geri çekildim ve gözlerimden yaşlar akmaya devam ederken konuştum. "geç kalmayacağım, dedin. her şeye geç kaldım ama buna geç kalmayacağım, dedin! yalancı, geç kaldın işte. gelmeyeceksin diye ne kadar korktuğumu biliyor musun sen?"
"özür dilerim, çok trafik vardı. yetişmek için koştum bile, özür dilerim." koştum derkenki yüz ifadesi gülmeme neden olunca ellerimle yüzümü kapattım, psikoloji diye bir şey kalmamıştı gerçekten de. neye nasıl tepki vermem gerektiğini bilmiyordum.
o sırada felix geldi yanımıza, önce minho'ya tokat atıp onu şaşırttı, ardından da sıkıca sarıldı ona. "o kadar kızgınım ki sana." diye mırıldansa da sarılışı gittikçe daha çok sıkılaştı. bu hali hepimizi güldürmüştü. minho da ona sarıldı, o sırada hyunjin de benim yanıma gelmiş ve elini omzuma koymuştu. "ben demiştim, senden ayrı kalamaz."
hafifçe gülerek gözlerimi sildim, "demiştin." diye mırıldanırken minho bana baktı tekrardan. hafifçe gülüp bir kolunu açtı, hiç düşünmeden yanlarına gittim ve açtığı kolunun arasına girdim. özlem duyduğum yere, olmak istediğim yere.
☆
bir kere daha gözlerimi silip elimdeki sudan bir yudum daha aldım. daha yeni yeni sakinleşmeye başlamıştım, ve ne demem gerektiğini bilmiyordum. seni özledim mi? iyi misin mi? böyle şeyler o kadar saçma geliyordu ki şu an, konuşmadan bekliyordum öylece. belki onun konuşmasını bekliyordum, belki de yalnızca onun yanında olmanın keyfini çıkarıyordum.
mahkeme salonundan çıkmıştık, diğerleri ikimizi yalnız bırakmıştı. abisini bana bıraktığı için felix'e minnettardım açıkçası. şimdi de salonun yakınlarında bir yere oturmuştuk, ne konuşacağımızı bilmeden.
elimdeki su şişesiyle oynuyor, minho'ya söylemeyi planladığım şeyleri hatırlamaya çalışıyordum ama olmuyordu, aklımdaki her şey bir anda uçup gitmişti ve geriye tam bir boşluk kalmıştı.
ağlamaktan ağrıyan gözlerimi minho'ya çevirdim, lakin benden önce davrandı ve derin bir nefes alıp konuştu. "şimdilik... eşyalarım sende dursun. yeni bir ev bulana kadar felix ile kalacağım. ev bulur bulmaz eşyalarımı da toplarım."
nefesimin kesildiğini hissettim. gitmeyi mi planlıyordu gerçekten? beni o evde yalnız başıma bırakmayı? içimde bir korku büyüdü, titreyen ellerim oturduğumuz bankı sıkmaya başladı. gözlerimi kaçırdım ondan, gitmesini isteyen kimdi? kime sorup de bir anda evden ayrılmaya karar vermişti?
"neden?" diye sordum çatallanan sesimle, sesim o kadar çaresiz çıkmıştı ki ben bile şaşırmıştım. minho şaşkınca bana bakıp boğazını temizledi. "rahat etmen için, en azından kendimi affettirene kadar. beni görmek istemeyeceğini biliyorum, ben olsam ben de istemezdim sanırım..."
başımı hafifçe aşağı yukarı sallayarak kuruyan dudaklarımı ıslattım. söyleyecek bir şey bulmak çok zordu. onu görmek istememe gibi bir durumum yoktu, aksine her an gözümün önünde olsun istiyordum. "gitme." dedim ani bir kararla, çattığı kaşlarla bana bakarken ona döndürdüm kafamı.
"gitme minho, istemiyorum çünkü." hafifçe gözlerinin dolduğunu fark ettiğimde sertçe yutkundum, kollarımı tekrar bedenine sarıp kafamı omzuna yasladım. "hiçbir yere gitme artık minho, daha fazla ayrı kalmamızı istemiyorum. evimizde beraber yaşamaya devam edelim, ben seni zaten affettim."
birkaç gözyaşının omzumu ıslattığını hissettiğimde ellerim saçına gitti, başından beri dokunmak istediğim sarı saçlarını okşadım hafifçe. gözlerimi sıkı sıkı kapattım, şu an tek istediğim bir daha ondan ayrı düşmemekti. "evimizde beraber yaşamaya devam edelim..." diye mırıldandı hafifçe gülerek. kollarımı daha sıkı sardım ona, bir daha da bırakmayacaktım.
-son-
☆
jisung cok kolay affetti biliyorum ama ayri kalmalarina daha fazla dayanamadim😔
bitirip yayinladigim ilk ficim, o yuzden yeri benim icin her zaman cok buyuk olacak bir fic
duygusal konusma yapmak istemiyorum, ama moralim bozuldu bitti diye😭
umarim okuyan/bugunden sonra okuyacak herkes zevk almistir, bir sure de olsa yazdiklarimla bir seyler hissettirebilmisimdir, en onemlisi ise eger ki akliniza takilan bir sey varsa bir sure unutturabilmisimdir
bu ficle tam olarak wattpade giris yapiyorum artik, bir sonraki ficimde gorusmek uzeree🥳🥳
ve son kezz
(oy unutmayin🥺)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yine bana gel, minsung
Fanficjisung: özledim minho sana sarılmayı özledim göğsünde uyumayı özledim sabah uyandığımda seni görmeyi özledim fotoğrafını değil seni görmeyi özledim