Cuma günü öğlene kadar okul vardı, öğleden sonra da kampa gidecekler otobüse binecek diğerleri de eve dağılacaktı. Gezi sebebiyle herkes serbest gelirken Minho da onlardan biriydi, tek omuzuna attığı çantası, eşofmanları ile sınıfa girdiğinde Jisung da kantine uğradığından arkasından geliyordu.
Sınıfa girer girmez gözleri Jisung'un sırasının önünde oturan Junhyuk'u bulunca sınıftakiler onun bakışlarını fark ederek gözlerini üstüne çevirmiş, Minho da birkaç saniyelik duraksamasını bırakıp kendi sırasına doğru ilerlemiş ve çantasını bırakmıştı.
Aynı sakinlikte arkasını döndü ve Junhyuk'a baktı. "Tekrardan oraya oturmaya neyle cesaret ettin?"
"Uğraşma benimle Minho, benim yerim burası."
Minho gülerek tek elini sıraya koydu. "Bizim sevgili zorbamıza bak sen, yerini özlemiş."
Junhyuk da ona döndü. "İstersen bu seferki hedefim sen ol."
Jeongin yanındaki Changbin'i hafifçe dürtüp çenesi ile işaret ederken Changbin kafasını çevirip uyumaya devam etmişti. "Lütfen zorbala beni," diyerek kıkırdadı Minho. "Lütfen bir zorbala da göreyim ya."
Ardından aynı ciddiyetle elini yakasına attı. "Sen zorbaysan ben daha zorbayım, siktir git eski yerinde otur."
Yakasından tuttuğu çocuğu yere itmiş ardından da çantasını alıp kucağına fırlatmıştı. Junhyuk çantasına sarılırken Jisung sınıfa girmiş, gördüğü görüntü ile gözleri büyürken kavga var zannedip "Minho!" diyerek hızla onu tutmuştu.
Minho yerdeki çocuğa baktı. "Yaraların anca geçmiş, tekrar yenilerini istemiyorsan buraya bir daha oturmuyorsun. Anladın mı beni koçum, ben de öyle düşünmüştüm."
Sonra Jisung'a döndü. "Kavga falan yok, rahat ol."
"Çok mümkünmüş gibi," diye mırıldandı, onun gibi panik birine Minho her seferinde nasıl bıkmadan 'rahat ol' diyebiliyor, şaşırıyordu doğrusu. Junhyuk'a kısa bir bakış atıp çantasını sırasına bırakarak oturduğunda Minho da kendi yerine geçmişti.
Geçer geçmez de kollarını koyuyup uyumaya başlamış, Jisung ona kafa sallayıp üstündeki kot ceketi çıkararak sıraya bırakmıştı. Yanına gelen Felix, Junhyuk gidince boşalan ön sıraya oturdu ve ona doğru döndü. "Ya ne demek kampa gelmiyorum?"
"Böcekler var yapamam Felix," deyip güldü Jisung. Kaşlarını kaldırdı. "Hem orman yani, her an her şey olabilir. Gündüz bir şekilde geçinsem de gece uyuyamam ben."
İç çekti Felix, onun gelmesini gerçekten istiyordu ama anlayabiliyordu da. Çenesi ile Minho'yu işaret etti. "O niye gelmiyor?"
Jisung omuz silkti rahatça. "Ben gelmiyorum diye."
"Siz var ya..." Bunu dedikten hemen sonra gözlerini kısmıştı Felix şüphelendiği şeylerle, "Manita olursunuz, yazıyorum buraya."
Başka zaman olsa inkar edip dalga geçmesi gereken Jisung gözleri büyürken omuz silkmiş, Felix sırıtarak yerinden kalkmıştı. "Yazdım buraya," dedikten sonra onu çağıran Hyunjin ile sınıftan koşarak çıkmıştı.
Arkasından gülen Jisung kantinden aldığı çikolatayı yemeye başladı, bu sırada gözleri de sınıfta dolaşmış en sonunda Minho'da durmuştu. Yine kendisine dönük bir şekilde uyuyordu, açıkçası kimseye biz arkadaşız ya da değiliz gibi bir gereksinime girmemişlerdi daha önce ve şimdi, o arkadaşlığı bozduktan sonra da öyle devam ediyorlardı.
Hoca gelmiş, oyalana oyalana ders yapmıştı ki zaten herkes de geziyi beklediğinden ders dinlemeye pek meraklı değildi, açıkçası gitmek isterdi merak ediyordu ama dediği gibi, korktuğu çok şey vardı, yapamazdı.