Uno oynamaktan yorulan ikili çadırın içinde yan yana uzanmış, çadırın tepesindeki pirinç ışıkları izlerlerken Jisung bedenini birazcık kaydırdı ve yanağını Minho'nun omuzuna yasladı.
"Sence," diye mırıldandı. "Bundan bir sene sonra nerede oluruz?"
Ara ara düşündükleri bir şeydi, bu zamana kadar hep beraber gelmişlerdi ve ileride bir gün ayrılma ihtimalleri köşede bekliyordu ikisini. "Farklı üniversitelerde mi oluruz acaba? Arkadaşlarımız kimler olur? Birbirimizden çok uzakta okumayız, değil mi ya?"
Ani bir düşünce ile kafasını kaldırıp Minho'nun yüzüne baktığında gergin durduğunu fark etti. Zaten öyleydi de, Minho bu konuyu sevmiyordu. Belli ediyor muydu bilmiyordu ama Jisung onsuz yaşayabilirdi fakat o, Jisung olmadan yaşayamazdı.
"Nereden esti aklına yine?" diyerek kaşlarını çattı. Tek kolunu omuzuna sararak Jisung'u geri yorganın üstüne düşürdü ve omuzuna yatmasına sebep oldu. "Aynı yeri tutturacağız ve ayrı eve çıkacağız, benden daha çok yakın bir arkadaşın olursa o arkadaşını döverim."
Jisung mırıldandı. "Senden daha fazla yakın olan olabilir mi ki sanki?"
Kafasını çevirmiş merakla sorarken Minho da ona baktığında ikisi bir arkadaştan çok daha fazla yakınlardı, "Olamaz." dedi Minho bastırıp. Gözleri istemsizce bir anlık önündeki dudaklara gitmiş, kendini hemen toparlayıp kafasını farklı yöne çevirmişti. "Dediğim gibi, olursa kavga çıkarırım. Sen de aklından bu tür soruları çıkar."
Kolunu omuzundan çekip arkasını dönünce onu yakalayan Jisung neden uzaklaştığını anlamıştı ama üstüne gitmedi, eğer adım atarsa öpüşürlerdi biliyordu. Aslında bunu çok istiyordu fakat bir yerden sonra dur demesi gerekiyordu kendine, bundan emindi.
Minho ona arkasını dönmüş uzanırken o da hafifçe doğrularak tabletine uzanmış, geri yanına yatmıştı. "Yürüyen Şato izleyelim mi?"
Anında sırt üstü döndü Minho. "Howl'a aşıksın, değil mi sen?"
Kıkırdadı Jisung ve tabletinde zaten indirili olan animeyi başlattı. Ona dalarken de az önce yaşadıkları saniyelik anın etkisi kaybolmuş, bir süre Jisung bir süre Minho tableti tutup izlemişlerdi.
Filmin bitişiyle dışarıdaki fırtınanın da gürültüsü artarken Jisung istemsizce yerinde doğruldu. "O ses de neydi?"
Kaşlarını çattı Minho da. "Camlardan biri açık."
Çadırın fermuarını açıp dışarı çıktığında tişörtüne tutunan Jisung da onun arkasından çıkmış, arkasından beline sarılarak ilerlemeye başlamıştı. "Korkma," dedi Minho odaları kontrol ederken, en sonunda da Jisung'un odasına girmişler oradaki pencereyi görmüşlerdi.
O direkt ilerleyip camı kapatarak kilidini taktığında Jisung gülerek tek elini yanındaki çalışma masasının üstüne koydu. "Hiçbir şeyden korkmaman çok çekici biliyor musun?"
Perdeyi çeken Minho ister istemez dudağını kıvırdı. "Öyle demek?"
Birkaç adımla yaklaştığında Jisung yavaşça masaya yaslanmış, elleri masadan destek alırken Minho da karşısına geçmişti. "Öyle," deyip cama baktı. "Bu yüzden sanki tüm dünya gelse Minho yanımda olur diyerek korkmam."
"Tüm dünya da gelse Minho yine Jisung'un yanında olur."
Gülerek başını yana yatırdı Jisung. Kıkırdayışı ile Minho sırıtarak ona doğru eğilmiş, kulağına yaklaşmıştı. "Sen önceden de böyle cilve yapıyor muydun ya?"
"Bilmem," dedi keyifle. "Sana özel işte."
"Bence de bana özel olsun zaten," dedi Minho ve gözleri birkaç saniye onun tişörtünü tutan Jisung'un eline gitmiş ardından geri çekilip gözlerine sabitlenmişti. "Bu arada," dedi aklına gelen şeyle. "Hwa sana yazıyor mu hâlâ?"