5- Ormanın Bir Parçası

30 8 26
                                    

___

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

___

"Yanılıyorsunuz, " diye inkar ettim kraliyet muhafızlarını. "Ailem böyle bir şey yapmaz."

Aralarındaki en kalıplı muhafız bir adım öne çıktığında ve beni dinlemeyi bıraktığını anladığımda onu engellemek istedim. Bir adımla yanına vardığımda gözlerimin ne kadar ateş fışkırdığını pek de umursamıyor gibiydi.

"Ben senin üstünüm, muhafız. Derhal sözümü dinle ve evimden uzaklaş!" Diye yüzüne yüzüne bağırmama rağmen benden uzun olan boyu ve benim iki katım bedenini yere sermem pek de muhtemel değildi. Yüzü zar zor açıkta kalan muhafız onbaşı zırhının yeni olduğunu kanıtlamak istermiş gibi parlaklığını gözler önüne sererek göğsünü gerdi.

Bana sırtını dönüp sütçü dükkanının yanına ilerlemeye başladığını bile sezmeme izin vermeden derme çatma evimizin tahta kapısını sert bir omuz darbesiyle yere serdi. Kırmızı boyalarının eskidiği ve yer yer soyulduğu ahşap kapının menteşeleri onu daha fazla taşıyamamıştı. Zaten paslanmış ve yeterince güçsüzleşmiş olduklarından muhafız onları kırmış bile olabilirdi. Menteşeler ile duvardan birkaç parça taşlaşmış alçı ve beton da çevresini dumana bulayarak yer çekimine karşı koyamadı.

"Bunu yapmış olamazlar!" diye yeniden muhafıza doğru haykırdığımda buzdan bile daha soğuk olabilecek bakışlarını yüzümde gezdirdi. Tek tek her zerremi incelerken yeşil bakışlarımda oluşan fırtınaya da şahit olması muhtemeldi. Ancak onu alıkoyan şey bu değildi. O alıkonulamaz derecede hapsolmuştu o pislik yuvası zihnindekilere.

Kırılan duvarın ardından altın sarısı saçlarının altındaki zümrüt yeşili gözlerin müthiş bir ışıldama ile kapıya dönüşünü izledim. Dans eden saçları başını çevirmesi ile daha da dalgalanmıştı. Strat, şimdi hiç olmadığı kadar mükemmel bir çocuktu.

Ben küçük kardeşimin eşsizliğine dalmışken gözümün önünden ayrılan muhafızı fark ettiğimde rahatsızca kıpırdandım ancak bileklerim bel boşluğumda sıkıca kenetlenmişti. Her ne kadar kollarımı tutan ağırlıktan ayrılmaya çalışsam da bunu beceremedim. Kafa atmaya, tekmeler savurmaya çalıştım ancak beklenmedik şekilde hepsi boşluğa denk gelmişti.

Muhafız yeniden görüş alanıma girdiğinde bakışları bende değildi. Küçük kardeşimin büyüyen gözleri bana dönememekte ısrarcıyken iriyarı muhafız ona yaklaşmaya başladı.

"Hayır," diye bağırdım. "Onu rahat bırak kaltak! Yüzbaşına karşı gelmenin bedelini ödeyeceksin." Sesim dudaklarımdan dışarı fışkırmadan hemen önce boğazımı delip geçiyor, adeta beni olduğum yere mıhlayan yüklü ağrıyı nefes borumdan beynime sürüklüyordu.

Ancak ne ben ne de bana karşı gelmeye yemin etmiş dakikalar gerçeği gizleyemedi. Muhafız korkusuz adımlarını yerinde kalakalmış kardeşime doğru atmaya devam ederken hiçbir şey yapamamın sebebi başka bir muhafız tarafından alıkoyulmamdı. Bir değil. İki muhafız tarafından.

Prens TehlikedeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin