size merhamet eden birilerini bulun.
çünkü bu bölüm ben merhamet etmeyeceğim.
oylarınızı ve yorumlarınızı eksik etmeyin gençler"geç, burayı rezerve ettim," hyunjin sırtımdan ittirerek beni karşısına oturttuğunda kaderime razı gelerek hyunjin'in karşısına oturdum.
"seungmin nerede?" hyunjin'e soruyu yönelttiğimde hyunjin omuz silkerek açık bir şekilde bilmediğini belli etti.
günler geçmişti ve üniversitenin ara tatili gelmişti. o günden beri minho'yu hiç ortalıkta görmemiştim. öpüştüğümüz anları aklımdan çıkaramıyordum.
ama daha büyük bir sıkıntı vardı.
daha fazlasını istemem gibi.
"saçların ne tatlı oldu öyle," hyunjin kısa sarı saçlarımı karıştırmaya çalıştığında güldüm ve elini ittirdim. hyunjin bizi lüks bir mekana getirmişti ve bu yüzden şık giyinmiştik ama seungmin bir ara bizden kopup kaybolmuştu. hala da kayıp zaten.
"aslında sarıya dönmek istemiyordum ama saç köüğümü almaya gittiğimde boyayı görünce dayanamadım, boyayınca da kısaltmak istedim," hyunjin gülümseyerek beni dinledi.
yanımıza garson geldiğinde hyunjin kendine bir bira ve bana da bir kadeh şarap söylemişti. seungmin hala neredeydi bilmiyorduk ama hyunjin bana bira eşliğinde okulda yaşadığı şeyleri sinirli sinirli anlatırken ben gayet mutluydum.
"gençler, n'aber?" seungmin kıpkırmızı yanaklarla yanıma oturduğunda kaşlarımı çattım. oturur oturmaz eli gömleğinin yakasına gidip oynamaya başladı.
"neredesin oğlum sen? ben babamın kartını boşuna mı çaldım? patlatacağız bugün bu kartı. istediğiniz her şeyi seçin, benden," hyunjin ceketinin cebinden sigara çıkıp keyiflice konuştuğunda ağzındaki sigaraya karşı gözlerimi devirdim.
yine de hyunjin'i fazla zora sokmamak için kendi damak tadıma uygun ve diğer yemeklerden daha ucuz bir yemek seçtiğimde seungmin pek de öyle yapacak gibi durmuyordu.
garson gelip siparişler söylendiğinde hyunjin seungmin'e bakıp derin bir nefes aldı.
"en pahalı yemek ile en ağır içkiyi seçmek zoruna değildin."
"bana ne, sen ödemiyor musun?"
"ben ödüyorum da-"
"felix en pahalısını alsa öyle demezsin ama."
"felix isterse canımı veririm, canım çocuğum benim. şu tipe baksana, poğaça."
"hayır-" hyunjin'in lafına karşı çıkacaktım ki hyunjin işaret parmağını dudağıma koyup beni susturdu.
"shh. ne konuşmuştuk? ben poğaça dediğimde hayır demeyecektin."
"ayrıca ben senden büyüğü-"
"sus felix."
anlaşılan bugün kaderime razı gelme günümdü bu yüzden sadece susmaya karar verdim. arkama yaslanıp şarabımdan bir yudum aldığımda, finalleri vermenin mutluluğuyla derin bir nefes aldım.
o sırada seungmin ve hyunjin hala tartışmaya devam ediyorlardı. şarap içerek ikisinin tartışmalarını izlemek eğlenceli gelmişti açıkçası.
çok geçmeden yemekler geldiğinde, bıçakla tavuğumu kesmeye çalışıyordum.
"ee, neden geciktiğini söyleyecek misin?" seungmin'e doğru mırıldandım.
"kapıda bir çocukla karşılaştım, tabii siz beni beklemeden girdiniz. çocuk da denmez, adam hatta. o kadar yakışıklıydı ki, büyülendiğimi sandım. nefesim kesildi. dedim ki kendime 'evet seungmin bu aradığın adam.' kafayı yiyecekmişim gibiydi. sonra beraber içeri girdik ben sizin yanınıza geldim o da kendi arkadaşlarının yanına gitti."