yapmak zorundaydım🙏🏻
"yani teknik olarak bir sapığın var, öyle mi?" hyunjin dış kapıdan salona doğru gelirken mırıldandı. odam konusunda ne kadar hassas olduğumu bildiği için hızlıca tamircileri çağırmıştı.
"ve sen de ölüyormuşsun, salak!" seungmin hyunjin'e yönelik bir cümle kurduğunda hyunjin gözlerini devirdi.
"benim o mermiyi tutup-"
"aynen tutardın kesin-"
hyunjin ve seungmin birbirleriyle tartışmaya başladığında bıkkınlıkla bir nefes aldım ve hayatı sorgulamak için koltuğa yattım. o sırada seungmin hala söyleniyordu.
bugünkü olay beni oldukça korkutmuştu ama arkadaşlarımın aklı kalmasın diye hiçbir tepki vermemeye çalışıyordum. yoksa tuvalete gittiğimde bile peşimi bırakmayacaklardı eminim.
devam eden tartışmanın sesi ve durmak bilmeyen düşüncelerim arasında uyuyakaldım.
"bir an hiç gelmeyeceksin sandım," üniversitede jisung'un yanındaki yerime oturduğumda jisung'a ters bir bakış attım.
jisung'u severdim, fakat eskisi gibi yakın değildik. bu beni içten içe yıpratıyordu ama bir şekilde hayatıma devam etmem gerekiyordu. bu saatten sonra zaten eskisi gibi yakın olamazdık, bu fikri kendime oturtmuştum.
jisung'a anlatamadığım, jisung'un beni yanlış anladığı çok nokta vardı ama kendimi anlatmak artık beni çok yoruyordu.
"gece sevişmiş gibi bir halin var," jisung alaycı bir şekilde konuştuğunda sırıttım.
"sorma, bir adamın kucağındaydım dün," alaycı sorusuna alayla cevap verdiğimde jisung içtiği kahveyi püskürttü.
"ney-!?"
sadece göz kırptım ve önüme döndüm. sonuç olarak yanlış bir şey dememiştim.
uzun süren bir dersin sonunda jisung ile kantinden tekrar bir kahve alıp bahçeye çıkmıştık. benim bir saatlik boşluğum vardı ama jisung geçen yıl kaldığı bir dersi alttan aldığı için o derse girecekti.
"adamın kucağı rahat mıydı bari?"
"bilmem."
"ne demek bilmem? yoksa direkt seviştiniz mi?"
"seviştiğimizi kim söyledi?"
"yoksa-"
"dersin başlıyor jisung," saatime bakıp mırıldandığımda jisung sinirle bir nefes aldı. jisung'u sinirlendirmek hoşuma gidiyordu ama sonrasında tribini yiyordum.
"görüşeceğiz."
"ayneeeennn."
jisung içeri geçtiğinde ben de elimdeki kahvemle dışarıya oturmuştu. kış ayına yaklaşıyorduk ama havalar hala çok güzeldi, bu havayı içeride oturarak harcayamazdım. gözlerim üniversite bahçesinde dolanırken, gözüme çarpan bir figürle kaşlarımı çattım.
motorlu birisi üniversitenin bahçesine kolaylıkla girdi ve motorunu park edip elini kaskına attı. gördüğüm gümüş saçlar ile gözlerim şokla açıldı.
bu adam ciddi olamazdı, değil mi?
minho beni fark etmeden içeri girdiğinde derin bir nefes aldım ve biraz bekledikten sonra ben de içeri girdim. içeride oturmam daha iyi olurdu çünkü minho beni kesinlikle fark ederdi.
onun dışında aklımda oldukça soru vardı. bu adamın üniversitemde ne işi vardı?
düşüncelere daldığımı yürüyüşümün yavaşlamasından anlamıştım. silkelendim ve hızlıca yürümeye başladım. hyunjin ve seungmin minho'yu gördüğüm zaman onlara haber vermem gerektiğini söylemişti, bu yüzden çantamda telefonumu arıyordum.
