Bu bölümle birlikte hikaye ilahi bakış açısıyla devam edecektir.
"Gerçekten artık ne diyeceğimi bilemiyorum." diye kendi kendine söylendi Kristoff. Bunca olağanüstü olay, Kristoff'un naif ruhunu oldukça fazla yıpratmıştı. Camın kenarına gelip dışarıdaki çocuklara baktı.
"Belki de çok büyük bir hata yaptık... Çok büyük." diye sessizce söylendi. "Elması asla bu şekilde kullanmamalıydık, fakat artık çok geç." dedi, Noah'ı inceleyerek. "Artık çok geç."
Hava kapalı, gri bulutlarla örtülüydü. Soğuk olmasına karşın insanın yüreğindeki kiri söküp götüren bir temiz hava vardı dışarıda. Herkes bir köşede, kendi aralarında sohbete dalmış, bir yandan da yeni seçimlerin nasıl yapılacağı konusunda birbirlerine sorular sorup duruyorlardı. Hiçbiri elmasın bir kara büyü tarafından onarıldığının farkında değildi elbette.
Orta boylu, kısa saçlarını kızıla boyamış genç kız, yanındaki kolundan dürtüp,
"Seçilme şansımız kalmadı ki, neyi bekliyoruz? Gidelim mi?" diye bir soru sordu yanındaki esmer, uzun saçlı, asabi gibi görünen fakat tatlı bir surata sahip Mika'ya. Mika, kaşları hafif çatık, gergin suratla duruyor, kollarını birbirine dolamış bir şekilde etrafında olan bitenleri seyrediyordu. Soruyu soran kızın suratına bakmadan cevap verdi.
"Gidebilirsin."
Kısa ve net. Yorum olmadan, soruyu soran kişinin aklındaki soru işaretleri zerre umursamadan bir cevap vermişti.
"Eh, neyse." diyerek Mika'yı yalnız bıraktı genç kız. Mika, Noah'ı incelemeye başladı. İçinden,
"Bu çocuktaki tuhaflığı bir türlü çözemedim... Al işte, bu da ayrı bir sır küpü." dedi Qunari'ye bakarak. "Elmas neden böyle bir tepki verdi, ayrıca kız haklı, biz şimdi nasıl seçileceğiz? Hoş, bunun hiçbir zaman garantisi yoktu ama artık imkansız bir durumdu bu."
Tekrar Noah'a baktı, bu defa göz göze geldiler. Noah genellikle bunu üzerinde yabancı bir göz hissettiğinde bu durumdan rahatsız olduğu için kendisini izleyen kişiye bakıyor, rahatsız olduğunu bakışlarıyla belli ediyordu. Fakat bu defa öyle olmamıştı. Mika'nın bakışları Noah için rahatsız edici gibi durmuyordu. Ama yine de bu bakışma uzun sürmemiş, Noah önüne dönerek son bulmuştu. Altair, Mika'nın arkasından yanaşıp kısık sesle,
"Yerinde olsam bakışlarımı başka yere çevirirdim!" dedi. Mika, irkilerek arkasını döndü. Altair, yüzündeki rahatsız edici gülümsemeyle devam etti. "Kendisi izlenilmekten nefret eder."
Mika, Altair'den rahatsız olsa da gitmedi, fakat konuşmadı da. Mika'nın bu sessizliği Altair'in küstahlığını kabarttı.
"Dilini mi yuttun küçük kız, yoksa benden korkuyor musun? Ohh, kıyamam, seni korkuttum mu küçük prenses."
Mika, daha fazla dayanamadı,
"Buradan gitmezsen o pis kokan nefesini kesmek zorunda kalacağım." dedi sakin fakat asla blöf belirtisi olmayan bir tonlamayla. Altair, kahkaha attı.
"Bak sen şu bücüre! Hahah!"
Mika, "Beni rahat bırak. Suratın midemi bulandırıyor." dedi. Altair sırıtmaya devam ederek yaklaştı, tam bir şey diyeceği sırada Qunari, Altair'in omzundan tutarak buna engel oldu.
"Neden kendi arkadaşlarınla takılmıyorsun Altair." dedi Qunari, sakin bir ses tonuyla. Altair, dönüp Qunari'nin yüzüne baktı. Öfkelenmişti ki bu her halinden belli oluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
QUNARİ; SEÇİLMİŞ
Fantasía"Bugünden sonra hayattaki tek amacım intikam! Ve bir gün siz bu intikam ateşi ile yüzleşeceksiniz!" ---- "Onun gözlerine bakmak, bu dünyadaki bütün güzelliklere bakmak gibi bir şeydi." ---- "Bana verilmiş en büyük yetenek, senin içindeki güzelliği...