Ay
O çocuğu müzik odasından kovup beslenme kabını düşürmesine sebep olmamdan üç gün geçti. Neden hala kabını almak için gelmediğini anlamıyordum ama umurumda değildi. Sonuçta yalnızım ve kimse beni umursamıyor.
Şu an teneffüsteyim ve müzik odasında Virginia Woolf'un Dalgalar kitabını okuyorum. Doğru söylemek gerekirse ilk beş sayfayı anlamadım ama devam ettim. Gözlerim satırlarda dolaştı. Elimdeki kalemim, yere koyduğum ayracım ve cetvelim benim yanımda. Daha ne isteyebilirim ki... Sözcükler birbirini kovaladığı sırada Susan'a biraz üzüldüm. Sanırım Louis'i seviyor ve az önce Jinny, Louis'i öptü. Bu acı durumdan sonra elindeki mendili sıkarak ağacın altına gitti ve oturdu. Sonrasında ise Bernard geldi ve onu teselli etmeye çalıştı.
Susan Bernard'ı kıskanıyordu sanırım. Kitapta şöyle geçiyordu "'Böceği görüyorum' dedi Susan. 'Siyah renkli, görüyorum; yeşil, görüyorum; basit sözcüklerle kısıtlanıyorum. Ama sen sözcükler ve cümlelerin içindeki sözcüklerle istediğince dolaşıyor, kayıp gidiyor, yükseliyorsun.'"
Susan Bernard'ın özgür olduğunu düşünüyordu ve öyle olmak istiyordu. Ya Bernard öyle değilse Susan, diye geçirdim içimden. Bu sözün altını çizdim ve okumaya devam ettim. Bernard ile hikayelere daldılar şimdi de ama Neville ile yaptığı kayık Bernard, Susan'ın yanına giderken bıçağı aldığı için yarım kaldı. Ve zil çaldığı için hepsi sınıfa girdi. Louis Avusturyalı olduğu için kendini dışlanmış hissediyor ve derste anlatılan her şeyi bildiğini söylüyordu.
O sırada zil çaldı ve ders vaktinin geldiğini anladım. Keşke anlamaz olaydım. Ders dinlemek istemiyorum ve dersi ekersem yaptığım bütün bu numaralar boşuna gider. Keşke kitap karakteri olsaydım. Bernard olabilirdim mesela. İnsanlara hikayeler anlatır ve Neville ile kayık yapardım. Kelimeleri özgürce kullanırdım belki de kitapta bahsedilen Elvedon adlı yere giderdim. Neden olmasın?
Her şeyi kenara bırakıp lenslerimi çıkardım ve mavi gözlerimi ortaya çıkarıp siyah kapüşonlu tişörtümüm kapüşonunu kafamdan çıkardım. Siyah dalgalı saçlarımı topladıktan sonra kapıya doğru yönelip anahtar deliğinden gelen biri var mı diye baktım. Kimsenin olmadığını görünce kapıyı sessizce açıp elimdeki kitapla dışarı çıktım.
Son teneffüs olduğu için mutlu mu yoksa mutsuz mu olduğumu bilmeden soğuk koridorda yürüdüm. Okuldan sonra kalsam olur muydu acaba? Suna anneme sormam gerek. Okul çıkışı Suna annemi aramaya karar vererek sınıfa girdim ve sıradan içine kapanık inek rolümü oynadım. En sağ taraftaki öğretmenler masasının önünde duran sıraya oturduğum sırada o çocuğu gördüm. Masasına kilitlenmiş bir şekilde bakıyordu. Merak etsem de kendimi tuttum ve önümdeki kitabı matematik öğretmeni gelene kadar okumaya devam ettim.
Yalnızca bir sayfa okusam da anladığım kadarıyla Rhoda dersleri anlamayan biri ve bu okul denilen yerden benim kadar nefret ediyor. Hatta kitapta şöyle geçiyor "Dünya bir bütün, bense dışındayım, bağırıyorum: 'Ah! Kurtarın beni, zaman halkasının dışında sonsuza dek savrulmaktan kurtarın!'" tam olarak ne demek istemediğimi anlamsam da sanırım o kadar çok bunalmış ki bu sayıların, yelkovanın, akrebin olduğu dünya bir çember içindeyse Rhoda çemberin dışındaymış gibi hissediyor. Başarısızlık onu yiyip bitiriyordur belki de.
Matematik öğretmeninin geldiğini gördüğümde sessizce kitabı kapattım ve dersi dinlemeye başladım.
***
Dersin son dakikalarına geldiğimizde telefonlar dağıtıldı ve zil çaldığı anda Suna annemi aradım. Ekranda yazan "cep çalıyor" yazısı "00:00" yazısına döndüğünde telefonu kulağıma götürdüm. "Alo Suna anne okul bitti de biraz müzik odasında takılsam olur mu?" dedim sessizce. Hatırını sormadığım için sitemli bir şekilde "Ben iyiyim Ayım sorduğun için teşekkürler." diyerek her zamanki neşeli ve oyuncu tavrıyla devam etti. "Tamam kal ama eve akşam dokuzdan önce dön tamam mı?" Neşeyle "Elbette komutanım. Görüşürüz." dedikten sonra telefonu kapatıp koşarak müzik öğretmenimin yanına gittim. Bu insanların uydurduğu "hayalet kemancı" meselesinin gerçeğini bilen nadir insanlardandı ve okuldan sonra kalmak için bazı konularda çalışacağını söyleyip müdüre okulu belli bir saate kadar açık tutturuyordu benim için. Öğretmenler odasına vardığımda müzik öğretmenim Eda öğretmeni gördüm ve öğretmenler odasından çıkmasını bekledim. Giydiği spor kıyafetler ile tüm öğretmenler arasından göze çarpan öğretmenim ayrıca okulun en genç öğretmeniydi bu yüzden okulda ona yürüyen bazı patavatsız kişiler vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Müzik Odası
Romance"Hissedemediğin hiçbir şeyi anlayamazsın..." Ben de anlayamam intihar eden bir insanın acısı nasıl saklanır ya da nasıl azaltılır. "Haklısın" dedi kısık sesiyle sadece gülümsedim sanırım yavaş yavaş toparlanıyordu. "Ben az önce onu dışımdan mı söyle...