Dora
Bugün dünün ertesi. Elimde bir beslenme kabı var ve okulun en sessiz olan yerlerinden biri olan müzik odasının olduğu koridora yol aldım.
Yeni silinmiş koridorda yürürken etrafa bakıyordum gelen biri var mı diye. Adımlarım boş koridorda yankılı sesler çıkarıyor ve beni ele veriyordu. Hayalet kemancının burayı seçme sebebini anlıyordum. Bir gelince hemen anlayabiliyor ve saklanıyordu.
Bir şey fark ettim ben böyle bir insanmış gibi konuşuyorum ama gerçekten filmlerdeki gibi hayaletler gerçekse ve ölmüş bir kemancıysa. Acaba hayaletler sadece dünyada mı kalmak zorunda kalır yoksa öbür dünya ile dünya arasında mı gezer? Belki de öbür dünya ile dünya arasındaki ince çizgide olduğu için iki tarafa da gidiyordur. Ya da Harry Potter'daki Mızmız Myrtle gibidir.
Hayal alemimden uzaklaştım ve müzik odasının tam karşısındaki sınıfın kapısını açtım. İçeri girdim. Burası fotoğrafçılık kulübünün odasıydı. Etrafa kırmızı ipler çekilmiş ve ahşap mandallar ile fotoğraflar tutturulmuştu. Perdeler kapalıydı. Duvara yaslanmış bir masa vardı ve bir sandalye. Sandalye kahverengi ve eskiydi. Karanlık ama huzur verici bir odaydı. Tam müzik odasının karşısında olduğu için bu kulüp ara vermişti ne yazık ki.
Hatırlıyorum da burada bir kız vardı. Elindeki fotoğraf makinesi ile herkesin fotoğrafını çekerdi. Yine bir gün buraya geldiğimde sandalyede oturmuş kapıya doğru bakıyordu. Birisinin gelmesini mi bekliyordu bilmiyordum ama müsaade isteyerek yere oturup yemeğimi yemiştim o zaman. Yemeğimi yerken bana dik dik bakmış ve yemeğimi bitirir bitirmez fotoğraf makinesini fotoğrafını çekebilir miyim manasında biraz havaya kaldırmıştı. Biraz utanarak da olsa olur demiştim ama çektiği fotoğrafları asla almamıştım. Acaba o fotoğraflar nerede?
Kafamdan bu anıları çıkarıp yere oturdum ve sabah çantama koyduğum dünden kalan makarnayı yemeye başladım. Keman sesi gelmeye başlamıştı ve teneffüs başlayalı sadece beş dakika geçmişti. Bunu tam karşımda ki duvarda asılı olan saatten anlıyordum. Zor bir solo çalıyordu ama sesten eğlenerek çaldığını söyleyebilirdim. Çalarken beni farklı dünyalara atıyor ve zihnimi resmen notalarıyla kontrol ediyordu.
Zihnimdeki bütün düşünceleri bir kenara fırlatıp beni yeni bir dünyanın içerisine alıyordu. Notalarla bir resim çiziyordu zihnime. Önce bir kız çiziyor yaklaşık beş yaşlarında olan. Sonra içi boş olan kocaman bir düşünce balonu ve zamanı belirlemek için arkaya lacivert bir gökyüzü ve yıldızlar. Kızın baloncuğunun içine önce periler çiziyor, dans eden üç peri. Sonra aralarına flüt çalan bir Elf çiziyor ve yapraktan yapılmış kıyafetinin detaylarını ekliyor. Daha nicesini ritim hızlandıkça daha hızlı bir şekilde çiziyor. Son olarak baloncuğun sağ alt köşesine bir cadı ekliyor. Elinde ağaçtan yapılmış ve üzerinde mor bir taş olan bir asaya sahip. Çizim bittiğinde şarkı daha bitmiyor ve bir nota ile resim canlanıyor. Kızın düşünce baloncuğundaki her şey hareket ediyor. Kötü olduğunu bilmediğim cadı elindeki asayı sallıyor ve kızın yalnız halini koyuyor düşünce baloncuğuna. Kimsesiz ve yapayalnız kız çocuğu yere oturmuş ve dizlerini kendine çekmiş bir biçimde oturuyor ve şarkı yavaş bir şekilde sona ererken ani bir ses gelip bütün resmi parçalıyor.
Bunca eğlenceden sonra hayatı parçalanmış bir kız. İçim cız etmişti. Boğazımda bir burukluk belirmişti. Sanki o cadı benimde düşüncelerimi mahvetmişti. Birden düşüncelerim farklı bir soruya sıçradı.
Kızın hayalet kemancı olabilme olasılığı neydi, bu kişi hayalet kemancı mıydı? Tüm bu soruların cevabını sanırım öğrenmek için kemancı ile arkadaş olmam gerekiyor sanırım. Ama kimsenin görmediği biri ile nasıl arkadaş olabilirsin ki. Arkadaş olmayı geçtim görmüyorum bile! İçeri girmeyi denesem ne olur? Sonuçta içeride kimse yok. Belki...
Kemanın sesinin yok olduğunu anlamam uzun sürmüştü. Teneffüsün bitmesine on dakika vardı. Kocaman elli dakikaya bir sürü düşünce, parçalanmış bir tablo ve ihtimaller sığdırmıştım. Odaya girip ile girmemek arasında kalmıştım ama ne zarar gelirdi diye düşünüp içeri girip bakmaya karar verdim. Makarna koyduğum beslenme kabını aldım ve ayağa kalktım. Fotoğrafçılık kulübünün odasına sırtımı döndüm ve korkarak kapı koluna uzandım. Lütfen biri olmasın. Lütfen bir olmasın... gözlerimi kıstım ve kapı kolunu aşağı indirip kapıyı ittim. Gözümü yavaşça açtım ve koridoru taradım hızlıca. Kimse yoktu. Derin bir oh çektikten sonra iki adım önümdeki müzik odasının kapısına uzandım ve kapı kolunu çektim aşağı doğru.
Pencereden gelen güneş gözümü aldı ve etrafa bakmaya başladım üç buçuk yıldır bu okulda olmama rağmen buraya adım bile atmamıştım. Kafamı sola çevirdiğimde dikdörtgen odanın başında olduğumu anlayıp her yeri inceledim. En dibe bir bateri, iki tane çello, birkaç tane keman ve viyola kutusu ayrıca bakır üflemeliler vardı. Hepsi odanın temasına uygun olacak şekilde tasarlanmış beş çizgiden ve notalardan oluşan bir çitin arkasındaydı. Sağ duvarda siyah sandalyeler uzun bir sıra şeklinde dizilmişti. Sol tarafta bir tahta vardı. Yere baktığımda nota kağıtları dağınık bir şekilde dağılmış ve üzerinde biri uyuyordu. Siyah kapüşonlu bir tişört giymiş ve aynı renkte bir maske iliştirmişti yüzüne. Bir saniye az önce ben doğru gördüm değil mi, yerde biri mi yatıyor? O anın şokuyla yerde yatan kişiye uzun uzun baktım. Beynimde çok fazla soru dolaşıyordu. Bunları bir kenara bırakmalıydım ama olmuyordu bu yüzden sorularım ile kişinin yanına yanaşıp onu uyandırmaya karar verdim.
Her adımda daha da heyecanlanarak kişinin yanına geldim. Beyaz teni yaklaştıkça belli oluyordu. Tam elimi kafasına götürüp onu dürteceğim sırada kahverengi iki göz fal taşı gibi açıldı ve bir hışımla ayağa kalkıp beni odadan sürükleyerek çıkardı. Çıkardığı sırada beslenme kutumu düşürmüştüm ama bunu kapı yüzüme kapandıktan sonra anlamıştım. Beslenme kutumu almak için kapıyı açmaya çalıştığımda kapının biri tarafından tutulduğunu fark ettim ve kapıyı daha fazla zorlamaktan vazgeçip sınıfa doğru yol aldım.
Koridor temizliğini koruyordu. Aklım hem beslenme kutusunda hem de kime ait olduğunu bilmediğim kahverengi gözlerdeydi. Okulda acaba kaç tane kahverengi gözlü vardı. Yüz. Belki de iki yüz. Nereden bilebilirim ki kimse benim suratıma bakmazken insanların gözlerini. İç çektim ve sınıfın kapısını açıp içeri girdim. İçeride tanımadığım insanlar vardı. Herkes benden kaçınca bende kimseyi tanıyamamıştım. Sonuç olarak Yağız dışında kimseyi tanımıyordum.
Gerçi Ay'ı da tanıyorum sayılır artık. Genellikle utangaç, çalışkan ve hırslı biri. Büyük ihtimal en sevdiği renk lacivert. Sebebi ise neredeyse bütün eşyalarının lacivert tonlarında olması. Başka bildiğim bir şey yok. Bu tanımak olarak görülüyorsa Ay'ı tanıyorum demektir.
Bu kadar insan düşünmek yeter! Sırama oturdum ve çantama attığım okuma kitabını çıkardım. Kitabı açıp okumaya başladığım sırada zil çaldı ve ben de kitabın ilk cümlesini okumakla kaldım...
Selam olmayan insanlar topluluğu! Yine gecenin bir yarısı ve yine ben!
Bu bölüm bir öncekine göre kısa oldu çünkü sıfır bölümlerinde daha fazla detaya yer vermem gerekiyor. Ama normal bölümlerde özgürüm. Yupi!
İnstagram hesabıma bakmak için--> maske1i_kiz
Bu kadar konuşma yeter.
Yazım hatası görürseniz ve eleştiri yapmak istersiniz yorum kısmına yazabilirsiniz. Yıldızcığı parlatmayı da unutmayın. Bay bay❤💕
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Müzik Odası
Romansa"Hissedemediğin hiçbir şeyi anlayamazsın..." Ben de anlayamam intihar eden bir insanın acısı nasıl saklanır ya da nasıl azaltılır. "Haklısın" dedi kısık sesiyle sadece gülümsedim sanırım yavaş yavaş toparlanıyordu. "Ben az önce onu dışımdan mı söyle...