***YAZAR NOTU: Bu bölümden sonra gelecek Hapishane Mektubu'nu da okumayı unutmayın. O da bölümlere dahil. Atlamayın.***Sahne açıldı, keyifli okumalar 🤍🎭
🎵 İkiye On Kala - İyi ve Güzel Kadınlar Hep Ağlar🎵
***
Bir varmış bir yokmuş. Birileri dağlardan yuvarlanmış, öbürleri çayırlardan koşmuş. Bu diyarda büyükler çokmuş ama hiç mi hiç yetişkin yokmuş. Üç dağ varmış çocuklara, üç dağın önünde üç dikili anıt; çayırlar sadece rüyalardaymış. Şayet okumayı bilselerdi görecekleri de bir hayli açıkmış:
"Sorumluluklar yetişkinler içindir" yazarmış dikilitaşlarda.
Ne yazık...
Bu diyarda yetişkinlerin adı "büyük" değil, çocukmuş.
Saçlarını iki yanında atkuyruğu yapmış, pembe çiçekli mayosuyla ve insanların bakışlarına maruz kalmamak adına altına geçirdiği kot şortuyla seke seke yürüyen küçük Miren'im kayaları görür görmez elimi bıraktı. Babası Aksel Amca her ne kadar okumayı kızına küçük yaşlardan beri öğretmeye çalışsa da o ancak şimdi, sekiz yaşına bastığında öğrenebilmişti. Kayalardaki yazıyı heceleyerek, bir nebze de tiye alarak okudu. Okumayı geç sökmesine bakmayın, yaşıtlarına nazaran epey akıllıydı.
"Hani ben hiç yetişkin göremiyorum?" dedim Miren'e, bir yandan ona yetişmeye çalışıyordum... "Böyle önden koşmaya devam edersen yetişkinlerden birine dönüşmem de an meselesi ama!"
Ayağı kumsaldaki taşlardan birine takıldı. Az daha yüzüstü yere kapaklanıyordu fakat toparlayarak koşmaya devam etti. Aradaki mesafenin açılmasına çok izin vermeden bu kez yüzünü bana döndürdü ve geri geri gitmeye başladı.
"Amber, babama söylemezsin değil mi?"
"Seni kumsala getirdiğimi mi?"
Kıkırdayarak onaylayan bir tavırla başını salladı. Deniz, Miren'in eviydi. Bu yüzden mahalledeki pek çok çocukla iletişimi yoktu. Sanırım sadece benimle konuşmayı seviyordu ki ben de bu durumdan bir hayli mutluydum. Tükenmek bilmeyen bir enerjisi ve uçları seçilemeyen bir hayal gücü vardı. Babası Aksel Amca onu ne zaman bana emanet etse diğer çocukların yanına götürdüğümü, arkadaş edinmesine yardımcı olduğumu düşünürdü.
Pekâlâ, doğrusu hiç de öyle yapmıyordum.
"Baban seni yine denize getirdiğimi duysa beni sonsuza dek evinizden yasaklar, hanımefendi."
Koşarak ona yetişmeye çalıştım. O ise gülmeye ve kumların el verdiğince koşmaya devam etti. Ta ki dalgaların ufak ayaklarını gıdıklayabileceği denize yaklaşana kadar.
"Girebilir miyim, Amber?"
Öylesine izin istiyordu. Bu çocuk denizin ta kendisi sayılırdı.
"Gir bakalım. Çok uzaklaşma, Kayıp Balık Nemo," dedim ben de öylesine uyarıda bulunmak için. Yetişkin içgüdüsü...
Kayalara sırtımı yaslayıp çarşaf gibi serilmiş denizi izlemeye koyuldum. Bugün yaprak kımıldamıyordu. Sular adeta uslu bir çocuk gibi durgunca, ışığın yüzeyde yarattığı göz kamaştırıcı manzarayla beraber ışıldıyordu. Alabildiğine uzanan görüntüsü öyle huzur veriyordu ki insanın gönlüne... Sanki ele avuca sığmaz umutlarımızın hepsini sahiplenmişti. Buradayım, diyordu sanki oradan bir ses. "Akıl erdiremeyeceğiniz sonsuzluklara, gözlerinizin göremeyeceği derinliklere uzanıyorum. Ve siz tek bir beden, kıyıda öylece bekliyorsunuz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İPİ KOPUK KUKLALAR
Novela JuvenilHer Cuma ve Salı yeni bölümleriyle İpi Kopuk Kuklalar! "Hayalbaz sahnenin arkasına geçti, gösteri başlamaya yakın. Özenle seçiyor her seferinde birbirinden farklı kuklaları Kim bilir içindeki ruhları Küçük sarkıntılı vücutlara hapsettiğinin farkınd...