Kurguda geçen her şey hayal ürünüdür. Gerçek hayatla hiçbir ilgisi yoktur.
"Ne mutlu türküm diyene!"
Onları görür görmez ani bir refleksle "Hakan, kapılar!" diyerek bağırmam bir olmuştu.
Benim ses tonumdan endişe eden Hakan "Meva, bunlar kim?" diye sorarken sesinin titremesini duydum.
Sesinin titremesi içimin cız etmesine yetmişti.
Kader tekerrür mü ediyordu?
Hakan'ın sorduğu sorunun cevabını adım kadar iyi bilsem de kesin konuşup panik havası oluşturmak istemediğim için "Emin değilim!" demek zorunda kalmıştım.
"Ellerinde silah var!" diye bağırarak aniden araya giren Elif'in sesi ağlamaklıydı.
Elif'in oluşturduğu panik havasıyla Sude de "Ne yapacağız?" diyerek endişe içinde sordu.
Bu ortamın gerginliği yetmezmiş gibi bir üst level de Kemal den gelmişti.
"Eğer ölürsem eşime ve çocuklarıma onları çok sevdiğimi söyleyin!" diye bir istekte bulundu Kemal.
Arkadaşlarımın hepsinin karamsar olması gayet normaldi lakin en iyi ihtimalle köydeki askerlerin bizi kurtarmaya geleceğini tahmin edebiliyordum.
Bir şekilde onların haberi olursa bizi hu pisliklerin elinde bırakmazlardı.
Aklımdaki düşünceyle biraz sakinleştiğimi fark ettiğimde konuşmaya başladım.
"Şuan sakin ve soğukkanlı olmalıyız! Bu adamların bize ne yapacaklarını bilmiyoruz. Köydeki askerlerin bizi kurtarmaya geleceğine eminim! O yüzden panik ve telaşa kapılmayın. Onlara korktuğumuzu gösterirsek bize istediklerini yaptırırlar, buna izin veremeyiz!"
Söylediğim kelimeler ne kadar inandırıcı olduğunu bilmiyordum ama bende korkuyordum.
Ölmekten mi? Asla.
Ölürsem annemin ve babamın yanına gideceğimi biliyordum.
Tek korkum, ben öldükten sonra Barış'ın yalnız kalmasıydı.
Ben de gidersem hayata tamamen küsebilirdi zaten annemlerin ansızın vedası onu mahvetmişti ve toparlamak zor olmuştu.
Beni kim toparlamıştı? Orası muammaydı.
"Halitleri dışarı çıkıyorlar Meva!" diye bağıran Sude'nin sesiyle o tarafa baktım.
Teröristler hepsini aşağıya indirmiş, diz çöktürerek ellerini arkada olacak bir biçimde esir almışlardı.
Esir kelimesi bir Türk'e yakışmayan bir kelimeydi.
"Esir düşmektense ölmeyi tercih ederim!" diye mırıldandım çünkü annem ve babamdan böyle görmüştüm.
Öl ama Esir düşme!
Benim mırıldanmamı duyan arkadaşlarım hep bir ağızdan konuşmaya başlayıp bir gürültü ortamı oluşturduklarında oturduğum camın tıklanma sesini duydum.
Kafamı o tarafa yönlendirmek asla istemiyordum.
Cesaretim mi yoktu bilmiyordum?
Bir kaç kez daha tıklandığında bütün endişemi gizleyip sert bir yüz ifadesini yüzüme takınarak cama döndüm.
"Dışarı çıkın yoksa hepiniz ölürsünüz!" diyen bir pisliğin lafı ile hareket edecek değildim.
Onlara boyun eğmek bizim kitabımızda yazmadı.