16

7.7K 909 489
                                    

"Sabır yarabbim."

Çatal kaşık sesleri, askerlerin çıkardığı uğultulu gürültü, beyaz çiğ bir ışık ve Miraç. Birbirlerini duyamayacakları bir uzaklıktalar ancak gözler kalbin aynasıdır, anlaşmak için sözlere gerek yok. Mavi gözlerin saçma sapan derinliği, gevşek kaşlar, masum bir ifade ve hafifçe büzülmüş dudaklar. Sanki 3 saat önce komutanına yine ve yine öpüşme imasında bulunmamış gibi.

Balamir iç çekip Kahraman komutana geri döndü ve adamın karısıyla yaşadığı problemleri dinledi. Ufak tefek, esmer, azıcık da deli bir adamdı. Sürekli olur olmadık yerlerde sokakta büyüdüğünü anlatıp kız kardeşi soğuktan öldüğü için onu bir muşambaya sarmak zorunda kaldığını oldukça normalmiş gibi anlatırdı. Bazı geceler nöbetteki askerler onu sigara içerken yakalardı. Muşamba gördüğünde her zaman arkasını dönüp kalbini tutardı.

Balamir'in sevdiği birisiydi. Abisi olarak gördüğünü bile söyleyebilirdi, bambaşka insanlar, bambaşka kariyerler içinde olsalar da aynı rütbede, aynı döngünün içerisindeydiler. Kabul etmek gerekirse ona nefes aldıran belki de buradaki ikinci kişi falandı.

Ondan dolayı adamı özenle dinlemeye devam etmeye çalıştı. Kehribar gözleri sürekli önüne kayıyor, hâlâ aynı ifadeyle ona bakan sarışının gözleriyle kesişiyordu. Her göz göze geldiklerinde zaten güneşten pembeleşmiş yanaklar daha da kızarıyor, Balamir çığlık atmak istiyordu. Karnında çok hain, çok pis bir hissiyat başgösteriyordu bir süredir. Miraç'a bakmak, Miraç'ı düşünmek onu sanki hasta ediyor gibiydi. Soğuyan kara şimşeği gönülsüzce karıştırıp bir kaşık daha aldı. Bu yemeği de gram sevmezdi.

"Öyle yani Hüdâvendigâr. Yengen galiba beni boşayacak."

Bu adı öyle herkes kullanmazdı. Ağır ve zahmetli bir ad olduğundan sanki çok hafif ve zahmetsizmiş gibi Balamir'i tercih ederdi onu tanıyanlar. Annesi babası keyfi yerindeyse Balamir diye seslenir, sinirlendilerse anında Hüdâvendigâr olurdu. Sanki Hüdâvendigâr ona günahkar, beceriksiz ve kötü birisiymiş gibi gelirdi bu yüzden. Çok sevmezdi, böyle çağırıldığında istemsizce gerilirdi.

"Zor abi. Asker karısı olmak zor."

"Ben zorlanmıyor muyum burada?"

"Zorlanmıyorsun tabii." Saygılıydı, kibardı, merhametli ve iyi kalpliydi ancak bir yalancı da değildi. Seviyeli bir şekilde her zaman doğruları söylediği için de insanlar ona karşı derin bir hayranlık besliyordu.

"Bütün gün buradayız, ya evrak işi ya askerler. Her gün birisi geliyor birisi gidiyor, kuruluyorsun, yoruluyorsun, öğretiyorsun, öğreniyorsun. Maneviyatın yüksek çünkü üstünde forma, sırtında silah, yanında arkadaşların, aklında da bayrağın var. Arasalar koşa koşa gidiyorsun, görevini yerine getiriyorsun. Al önüne şu yemeği koyuyorlar, sorgulamadan yiyorsun."

Kahraman komutanın yüzündeki ifade durgunlaşıp siyah gözleri bitirmek üzere olduğu kendi kara şimşeğine düştüğünde Balamir devam etti.

"Yenge evde ama tek başına. 2 tane çocuk var, hem de en cazgır zamanları. Okula yolluyor, evde sürekli tek başına. Orayı temizler, burayı temizler, el işi yapar, yemek hazırlar. Akşam çocuklar gelir, masa kurulur, bir tabak eksik koyulur, haberler açılır, alakasız şehit haberlerinde bile huzur kaçar."

Yemeyecekti işte kara şimşeği. Gına gelmişti, hiç de sevmiyordu.

"Çocuklar başının etini yer babam ne zaman gelecek diye. O da geçiştirir, kendisi de bilmiyor çünkü. Orada bir sürü askere bakıyor kendi çocuklarını ihmal ediyor diye içten içe düşünür kendi kendini yer. Zor abi. Seni üzmek ya da durumları daha da karıştırmak için söylemedim yanlış anlama. Sana ne kadar zorsa, yengeye de o kadar zor. Birini beklemek birini bekletmekten daha zor."

KOMTANIM [bxb]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin