🎼 I Bet Losing Dogs - Mitski 🎶
• • •
Nihayet, gün gelmişti.
Suna ve Atsumu, metrodan indiler ve karşılarındaki büyük binaya baktılar. Büyük binanın içinde, Atsumu'nun ikizi uzun süredir yaşıyordu.
"Burası mı?" diye sordu Suna doğrulamak için. Atsumu başıyla onayladı. Şehirdeki en büyük ruh ve sinir hastalıkları merkezi bu olduğu için, metroyu hemen karşısında yapmışlardı.
Nihayet istasyondan ayrılıp caddenin karşısına geçtiler. Atsumu'yu artık tanıyan orta yaşlı güvenlik, oğlana buruk bir gülümseme ile süslediği klasik selamını verdi.
"Atsumu, bugün yalnız değilsin bakıyorum." dedi adam, yanındaki Suna'ya bakarak. Atsumu başını salladı aşağı yukarı, "Evet, bir arkadaşımla geldim. Osamu'yu görmek istedi o da." diyerek açıkladı durumu.
Başını sallayan güvenlik, "Kuralları anlattın, değil mi?" diye sordu. Atsumu başı ile onaylarken üstündeki telefon ve çakmağı güvenliğe verdi, Suna da zaten bildiği bir kural olduğu için kendi metal eşyalarını uzatmıştı güvenliğe. Ziyaretçi kartlarını aldıktan sonra yavaş adımlarla ilerlediler hastanenin bahçesinde.
Geniş bahçede pek fazla kişi yoktu, belki de henüz giriş kısmında oldukları içindi. Her adımda gerildiğini hissediyordu Suna, hayatında ilk kez böyle bir yere geliyordu. Üstelik ziyaret edeceği kişiyi zerre kadar tanımıyordu, nasıl iletişim kuracaktı onunla?
Onun gerginliğini fark eden Atsumu, arkadaşına döndü. "Bak, yapmak zorunda değilsin. İstersen bekleyebilirsin ya da eve dönebilirsin." dedi ona. Fakat Suna, başını hızla iki yana sallayarak reddetti.
"Atsumu, isteyerek geldim. Sadece kardeşinle tanışacağım için endişeliyim." diyerek açıkları kendini. Bu açıklamayı mantıklı ve yeterli bulan Atsumu, başını aşağı yukarı salladı.
Ana binaya vardıklarında, lazım olan izinleri hâllettiler önce. Ardından Atsumu, artık yerini ezberlediği ve kör gözle bile bulabileceği odaya doğru ilerlemeye başladı.
2501 numaralı odaya vardıklarında, Atsumu bir süre kapıda durdu. Artık alışmış ve gerçeği kabullenmiş olsa da, her gelişinde böyle hissedip çekinmekten kendini alıkoyamıyordu.
Sonunda, iki kez kapıyı tıklattı Atsumu. Ses gelmese de, girmeye izninin olduğuna emindi. Kapı kolunu yavaşça indirerek kapıyı kendisine çekti.
Suna, Atsumu'dan hemen sonra odaya girip etrafına baktı. Odada tek bir yatak, yatakta oturan gri saçlı bir çocuk vardı. Saçları uzadığı için dipleri çıkmış, grilerin köklerinde siyahlıklar vardı.
"Samu, ben geldim." dedi Atsumu, şefkatli bir ses tonuyla. Bir cevap alamadı, fakat alışmıştı. Yatakta kambur bir şekilde oturan kardeşinin sırtını düzeltti.
"Ben buradayım."
"O da burada mı?"
Suna'dan bahsediyordu.
Gerçeklik algısı tamamen mahvolmuştu. Neyin gerçekten orada olduğunu, neyin halüsinasyon olduğunu anlamak imkânsız gibiydi.
"Evet Samu, burada. Sizi tanıştırmak istiyordum." dedi Atsumu. Osamu'nun biraz kayıp kendisi için açtığı yere oturdu, kardeşinin kendisine yaslanması ile gülümsedi ve kolunu omzuna attı. Boştaki eli ile Suna'ya, karşılarındaki çalışma masasının yanındaki sandalyeyi işaret etti.
Suna, önce Osamu'ya baktı. Bütün hareketlerinde çok dikkatli olması gerektiğinin farkındaydı. Atsumu'yu dinleyerek sandalyeyi alırken ve yerleştirirken, bir çift gözün pür dikkat kendisini izlediğini hissediyordu.
Suna nihayet oturduğunda, Atsumu kardeşinin dikkatini çekebilmek için sahtece öksürerek boğazını temizlemişti. "Bak, daha önce Sakusa ile tanışmıştın. Şimdi seni bir arkadaşımla tanıştırmak istedim, istersen senin de arkadaşın olacak."
Osamu yanıt vermedi, donuk ve boş gözlerle yeşil gözlü çocuğu izliyordu.
"Suna Rintarou, istersen sadece Suna diyebilirsin." diyerek kendisini tanıttı Suna. Atsumu ile bunun resmen provasını yapmışlardı, ikisi de ezberden konuşuyordu.
Bu kez sözü, Atsumu devraldı: "Suna ile aynı sınıftayız. Geçen gün fotoğrafımızı görünce seninle tanışmak istedi, ben de getirdim. İyi yapmış mıyım?"
Osamu, başını salladı aşağı yukarı. Atsumu'ya yaslanmış, yapabiliyorken gözlerini kapatmıştı.
Sadece kardeşi yanındayken gerçekten huzurla uyuyabildiğini hissediyordu Osamu. Normal zamanlarda sesler, silüetler onu asla yalnız bırakmazlardı. Bazen babasını görürdü karşısında, bazen gördüğü şey resmen bir seri katil olurdu. Bazı zamanlar korku filmlerden fırlamış gibi görünen birilerini görürdü, bazense figürler resmen fantezi dünyasından fırlamış gibi olurdu.
"Uykun mu var, Samu?" diye sordu Atsumu. Kardeşi başını aşağı yukarı salladığında, kollarını gri saçlı oğlana doladı. Parmakları saçları arasında dolanırken "Belki saçını boyamak istersin diye boya getirdim. Boyayalım mı saçlarını?" diye sordu.
Osamu yine konuşmadı, fakat doğrulması onayladığına dair bir işaretti.
Heyecanla ellerini çırptı Atsumu. Çantasındaki boyayı ve açıcıyı alıp kenardaki komidinin üstüne koydu.
Osamu, yatağa tutunarak ayağa kalktıktan sonra kocaman gülümseyen kardeşine baktı. Atsumu, fazla heyecanlı görünüyordu.
Bir buçuk saat, Osamu'nun saç diplerini açıp boyamak tamı tamına bir buçuk saat sürmüştü. Atsumu, kardeşinin ıslak saçlarını makine yardımı ile kuruturken onun aynadaki yansımasına bakıyordu. "Benden daha havalı duruyorsun, haksızlık bu."
İkili içeri girince Suna ayaklanmış, gri saçlı oğlanın gözlerine kenetlemişti gözlerini. Atsumu'dan daha farklıydı sanki verdiği hava.
Daha olgun duruyordu bir kere. Belli ki, yaşadığı psikolojik durum getirmişti onu bu duruma. Bunun dışında daha zayıftı ondan, doğru düzgün bir şeyler yediğinden bile şüpheliydi Suna.
"Çok güzelsin." dedi Suna, ani bir refleks ile. Sonra ne dediğini anlayıp paniklemiş, başını hızla sağa-sola çevirmişti. "Saçların yani, saçların çok güzel! Yani, sen- Sen de güzelsin tabii ama..."
Toparlamaya çalışırken daha da batırmıştı.
Atsumu, Suna'ya sırıtırken Osamu'nun yüzünde her zamanki boş bakışlar yer edinmişti. Yavaş adımlarla yatağına ilerlemiş, tekrardan oturmuştu.
Suna'ya göz kırpan Atsumu, Osamu'nun yanına oturdu. "Yemeğini yedin mi bugün?" diye sordu, fakat cevap alamadı. Bu, Osamu'nun "Hayır." deme şekliydi aslında.
Atsumu derin bir nefes aldı ve Suna'ya baktı. "Suna, gelirken yemekhaneyi görmüştün. Osamu'ya yiyecek bir şeyler almanı istesem olur mu?" diye rica etti. Suna başı ile onayladı. "Ne alayım?"
Atsumu, Osamu'ya çevirdi bakışlarını. En azından yemeğini kendisinin seçmesini istiyordu.
Fakat Osamu, herhangi bir cevap vermedi.
İç çekti Atsumu, tekrardan Suna'ya baktı. "Sen bir şeyler getir, Samu yemek ayırt etmez zaten. Fakat mümkünse pirinç olsun içinde, çok sever." dedi. Ardından elini çenesine koyup devam etti: "Su, suyu unutma. İçmediğine eminim. Bir de çorba."
Suna, başını aşağı yukarı salladıktan sonra ayaklanıp odadan ayrıldı. Tuttuğunu fark etmediği nefesini verdikten sonra kendisini zar zor toparlamış, koridorda hızlı adımlarla yürümeye başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zambağa Birikmiş - [ SunaOsa ]
FanfictionOsamu, artık kendi vücudunu beyninin içinde yaşayan birileriyle paylaşıyordu. _ _ _ 18.11.24 - ?