- İkinci Bölüm: En Büyük Destek -

35 12 30
                                    

🎼 Softcore - The Neighbourhood 🎶

• • •

Belli ki eve yürümek, ikilinin verdiği en iyi karar sayılmazdı. Eve gelene kadar attıkları ter, Afrika'daki susuzluk sorununu çözebilecek miktardaydı.

Kendilerini eve attıklarında, Suna'ya döndü sarışın: "Sen benim odama geç, ben de bize yiyecek bir şeyler çıkarayım. Kıyafet alabilirsin dolabımdan."

Suna'nın bunu reddedecek hâli yoktu. Gömlek resmen vücuduna yapışmıştı ve üstünü değiştirmek istiyordu. Bu yüzden onu onaylayıp, Atsumu'nun kendini mutfağa atışını izledi.

Fakat bir sorun vardı: Suna, Atsumu'nun evine ilk kez geliyordu. Yani odasını bilmiyordu. Fakat bulabilirdi, biraz uğraşması yeterliydi.

Yavaş adımlarla ilerledi Suna koridorda. Ebeveyn yatak odasının kapısı açık olduğu için geniş odayı es geçti, onun yanındaki odanın önünde durdu ve kapı kolunu indirerek açtı kapıyı.

Odaya baktı bir süre. Duvarlar koyu mavi renkti, oda fazlasıyla havasızdı. İçeri girip bir süre etrafına baktı, Atsumu'dan beklenmeyecek derecede derli topluydu.

Fakat bozuntuya vermedi. Dolabın kapağını açıp gözlerini kıyafetlerde gezdirdi. Fazla bir şey yoktu, garip bir şekilde. Bir süre daha kıyafetlere baktıktan sonra siyah renkli, oversize bir tişörtü aldı.

"Suna!"

Atsumu'nun sesini duyunca başını çevirdi Suna. Atsumu neden direkt odasına gelmemişti ki?

Atsumu'nun hızlı adım seslerini duyduğunda kaşlarını çattı Suna. Atsumu, odaya daldı ve önce Suna'ya, sonra elindeki tişörte baktı.

"Atsumu? Ne oluyor?" diye sordu Suna, hâlâ olanları kavrayamıyordu. Atsumu ise ona cevap vermeden elindeki tişörtü aceleyle aldı.

Bakışlarını Suna'ya çevirdi, Atsumu. Sinirliydi, gergindi. Şu an ne tepki vereceğini kestirmesi mümkün değildi.

"Çık."

Bir şeyleri yanlış yaptığını fark etti Suna o an. İkiletmeden, aceleyle odadan çıktı ve kapıyı ardından kapattı. Ondan sadece birkaç saniye sonra Atsumu odadan çıkıp kapıyı kilitlemişti.

"Atsumu, ne oluyor?" merakına yenik düşüp sormuştu Suna. Atsumu ona kısa bir bakış attı, ama cevap vermeden eliyle onu takip etmesini işaret edip kendi odasına ilerledi ve yatağa oturdu.

Suna da onun biraz uzağına oturduğunda, tepsi aralarında kalmıştı. Atsumu konuşmamak için inat ediyordu ama Suna da öğrenmek için bir o kadar inatçı görünüyordu.

Derin bir nefes aldı Suna, hiç konuşmadan bitirmişlerdi yiyeceklerini. Atsumu hâlâ sessiz kalırken, Suna kalkıp odada yürüdü bir süre. Köşedeki çerçevelenmiş fotoğrafı bulduğunda, eline aldığı resme baktı.

İki tane, birbirinin aynısı olan çocuk vardı. Kahverengi saçlılardı. Birisinin üstü çamur içindeyken, diğeri ondan özellikle uzak durmaya çalışıyor gibiydi. Çamura batmış oğlanın ağzı kulaklarındayken, diğeri çok donuktu.

"İkiz kardeşim." demişti Atsumu, onun sorusunu sormayı beklemeden. Suna şaşırmış, gözleri açılmıştı. Atsumu'nun ikiz kardeşi olduğunu bile o an öğrenmişti.

"İkiz kardeşin?" diye sordu Suna onu doğrulamak için. Atsumu, başını aşağı yukarı salladı ve kalkıp onun yanına geldi. Fotoğrafı elinden almadı, yüzünde buruk bir gülümseme yer edinmişti.

"Osamu, ikizim. Bilmiyor olman normal, hiç karşılaşmadınız." diyerek açıkladı Atsumu. Suna, bakışlarını ona çevirdi ve tek kaşını kaldırdı. "Nasıl yani? Bizim okulda değil o zaman?"

"Değil, okula gitmiyor."

"Neden?"

Suna'nın sorusuyla, oda yeniden sessizliğe gömüldü. Atsumu, dalmış gibi fotoğrafa bakarken derin bir iç çekti.

"Öldü mü?"

Atsumu'nun konuşmak için cesaretini toplaması, beş dakikasını almıştı yaklaşık. Alnını ovuşturdu ve ilerleyip tekrardan yatağına oturdu. Suna da fotoğrafı eski yerine bırakmış, Atsumu'nun yanına ilerlemişti.

"Uzun süredir hastanede yatılı tedavi görüyor." diyerek konuyu özetledi Atsumu. Bu, Suna'yı daha da meraklandırmıştı. Arkadaşının yanında yerini aldıktan sonra, meraklı bakışlarını sarışının yüzüne çevirdi.

"Osamu... İki seneye yakındır akıl ve ruh sağlığı merkezinde kalıyor." dedi Atsumu. "Akıl Hastanesi" tabirinden hep nefret etmişti. Kardeşine deli gözüyle bakanlardan iliklerine kadar tiksinmişti hep.

En başta babasından.

Suna sessizce Atsumu'nu dinlemeyi sürdürdü. Anladığına dair birkaç mırıltı çıkardı, fakat bakışlarını çekmedi onun üzerinden.

"Osamu, biz çok küçükken bile farklı davranırdı. Bazen tuhaf kokular alırdı, bazen birileriyle konuşurdu. Bazense gördüklerinden öylesine korkardı ki, saatlerce sokulurdu bana."

"En son annemden, masaya bir tabak daha koymasını istediğinde olayın ciddiyetinin farkına vardı bizimkiler. Osamu için psikiyatrist randevusu aldılar. Komik, defalarca kez ikimiz de konuşmuştuk randevu almaları için. Ama bizi asla dinlememişlerdi."

"Çok uzun sürmedi, her şey tek bir şeyi işaret ediyordu: Şizofreni."

"Ne demek olduğunu az çok biliyorduk, fakat detayları bilmemiz mümkün değildi. Sonuç olarak ikimiz de çocuktuk, böyle şeyleri de hiç araştırma gereği duymamıştık."

"On dört yaşındayken hastaneye yatırıldı, iki senedir orada yatılı tedavi görüyor. Haftada iki gün yanına gidiyorum, fakat çoğu zaman konuşmuyor. En son gördüğümde resmen çökmüştü..."

Suna sessizdi, Atsumu da sessizleşti. Kardeşinin durumunu birilerine anlatmayı sevmezdi, fakat Suna'ya anlatmıştı. Sebebini bilmiyordu, sadece ona güvenebileceğini hissetmişti.

"Tamam, pekâlâ..." dedi ve boğazını temizledi Suna. Bir şeyler söylemesi, arkadaşına destek olması gerekiyordu. Bunun farkındaydı. Fakat nasıl yapacağını bilmiyordu, böyle bir durumda ne söylenir bilmiyordu.

Atsumu'nun sırtını sıvazladı bir süre, hiç konuşmadan. Boğazına oturan yumrudan kurtulmadan konuşamayacağını düşünmüştü ve bu fazlasıyla uzun sürerdi muhtemelen. Bu yüzden o yumruyu görmezden gelmek zorundaydı.

"Senin için zor, anlıyorum. En azından deniyorum. Ama biliyorsun, senin yapabileceğin bir şey yok." dedi ilk önce. Ardından derin bir nefes alıp devam etti: "Psikoloji, tıp... Çok ilerlediler, Atsumu. Kardeşin mutlaka eve dönecektir."

Atsumu, başını kaldırıp Suna'ya doğru döndü ve gülümsedi istemsizce. Herkesten, hep duyduğu şeylerdi bunlar. Herkes Osamu'nun bir gün iyileşip evine döneceğini söylüyordu.

"Bazen onu kendi kendine konuşurken görüyorum, ama o birileri olduğunu sanıyor etrafında. Sanki oda çok kalabalık gibi davranıyor, ama bilmiyor ki tek başına..." diye açıkladı sarışın. Ardundan iç çekti. "Ben de böyle düşünmek istiyorum. Onun iyileşeceği, yanıma geleceği düşüncesi çok güzel. Ama bir o kadar da uzak aslında."

Buruk bir gülümseme ile Atsumu'yu dinledi Suna. Ardından aklına gelen fikir ile atıldı: "Bak, ne diyeceğim: Onu ziyarete gittiğini söyledin ya, bir dahakine seninle gelmemi ister misin? Hem, bazen değişiklik iyidir. Sen yalnız gitmezsin, o da kendisine benzeyenden başka bir yüz görmüş olur."

Gözleri kocaman açıldı Atsumu'nun. O kadar şaşkındı ki, Suna'nım şakasına gülememişti bile. "Sen ciddi misin?"

"Evet, ciddiyim. İkizinle tanışmayı çok isterim."

Bu sefer, Atsumu için gerçekten gözyaşı dökme zamanı gelmişti. Ama üzüntüden değil, mutluluktan.

— — —

bu kitaba günde iki bölüm atabilirim belki, ne de olsa bölümleri hazır. ister misiniz?

Zambağa Birikmiş - [ SunaOsa ]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin