- Yedinci Bölüm: Kan Bağının Laneti -

27 8 39
                                    

🎼 The Family Jewels – MARINA 🎶

• • •

Ziyaret saatlerinden dolayı yol boyunca söylenen Atsumu, sanki bir şey yapmış gibi bir de sevgilisine triplenmeyi ihmal etmemişti yolda. Ne yaptığını bile bilmeden, çaresizce sarışından özür dileyen Sakusa, her girişiminin başarısız olmasından pek rahatsızdı.

Nihayet binaya girdiklerinde bile Sakusa "Ya, güzelim. Ben ne yaptım ama şimdi?" diye mırıldanırken Atsumu'nun hemen arkasından geliyordu. Belinden yakaladığı bedeni kendisine çevirdi; onun kaçırmaya çalıştığı gözlerine, kendi siyah gözlerini sabitlemişti.

Atsumu bu kez "Trip de atamıyorum." diye şikayet etmiş, Sakusa'nın istemsizce kıkırdamasına sebep olmuştu. "Attırmam ki, dünya üzerindeki en iyi sevgiliyim ben. Sen söyledin."

Gözlerini devirip gülen Atsumu, evin anahtarını çıkarıp önce apartman kapısını, asansör ile doğru kata çıktıklarında ise başka bir anahtarla evin kapısını açtı. Verdikleri en iyi karar, daha büyük ve asansöre sahip olan bir eve taşınmaktı.

Zaten Osamu ile odaları da bu şekilde ayrılmıştı.

Kıvırcık saçlı oğlan, sevgilisinin belinden tutarak onunla birlikte eve girdi. Maskesini gönül rahatlığı ile çıkardıktan sonra koşar adımlarla banyoya gitti. Elbette ki dakikalarca ellerini yıkayacaktı.

Dalgın dalgın odasına giderken, babasının ismini seslenmesi ile duraksadı Atsumu. Neden evdeydi ki?

Derin bir nefes alıp ceketini çıkardı önce, sonra babasının yanına, salona gitti. Koltukta oturmakta olan adam, oğluna bir bakış attıktan sonra oturması için karşı koltuğu gösterdi.

Atsumu, yavaş adımlarla koltuğa ilerleyip oturdu. Tam zamanıydı.

"Ben de seninle konuşmak istiyordum, baba." dedi sarışın. İki elini önünde birleştirmiş, yere bakıyordu.

"Öyle mi?" diye sordu babası, sırtını dikleştirdi. Kollarını da göğsünde kavuştururken tek kaşını kaldırmıştı, sorgularcasına bakıyordu oğluna.

"Osamu hakkında."

Babasının yüzünün düşmesi ve söylenmesi, normalde Atsumu'nun canını sıkardı ve konuşmayı orada bitirirdi. Fakat yapmayacaktı, söz konusu kardeşiyken kendi huylarını umursayamazdı.

"Oradan geldin yine, değil mi?" diye sordu babası. "Oradan" derken bile yüzünü buruşturmuştu.

"Evet, 'oradan' geldim. Fakat ben oraya daha fazla gitmek istemiyorum."

Kaşları havaya kalkan adam, inanmamış bir şekilde baktı oğluna. Nasıl inanabilirdi ki? Atsumu, izin olsa orada yatıp kalkacaktı.

"Çünkü Osamu'nun artık burada yaşamasını istiyorum. Evinde, bizimle birlikte. Orada tek başına ve her geçen gün daha kötüye gidiyor."

"Hayatta olmaz."

Babasının itirazına karşı kaşlarını çattı Atsumu. Bu kez gardını indirmeyecekti.

"Gelecek, gelmesi gerekiyor! Onu orada bırakamam!" derken sesinin yükseldiğini fark etmemişti bile. Ayağa kalkan Atsumu'ya karşılık, babası da ayağa kalkmıştı.

"Delinin tekini evimde istemiyorum, o çocuk burada barınamaz!"

Yumruklarını sıkan Atsumu, kalbinin hızla çarptığını hissederken babasına doğru bir adım attı. "Kardeşim hakkında düzgün konuş, deli falan değil o." dedi, sesi resmen tıslar gibi çıkmıştı.

"Olmayan şeyler gören, kendi uydurduğu seslerden korkan birisi. Deli değil de ne denir buna? Onun yeri, akıl hastanesi. Orada kendisi gibilerle yaşayacak ve beni de, ismimi de lekelemeyecek. Bu kadar, Atsumu."

Kaldırdığı ellerini babasının göğsüne doğru götürdü ve adamı ittirdi sarışın. Babasını hayatı boyunca sevmemişti, bu konuda haklı olduğunu en ufak bir olayda bile görmek can sıkıcıydı.

"İsmini tek lekeleyecek şey senin var oluşun!" diye bağırdı Atsumu. O sırada Sakusa, sesleri duyup çıkagelmişti. Kaşları çatık bir şekilde bakıyordu ikiliye.

Sarışın oğlan tarafından itilmek, orta yaştaki adamın beklediği bir şey değildi. Fakat aynı zamanda sinirlenmesi için yeterli bir sebep olacak ki, oğluna doğru birkaç adım atmıştı.

Adamın elini kaldırması ile kaşlarını çatan kıvırcık saçlı, hızla ikiliye doğru ilerledi ve Atsumu'yu bileğinden tutup arkasına aldı. Çatık kaşları ile karşısındaki adama bakarken "Eğer ona dokunursan, yapacağım hiçbir şeyden sorumlu değilim." dedi tehditkâr bir ses tonu ile.

Adam daha ağzını açamadan, Sakusa'nın yanına geçen Atsumu konuştu: "Kardeşimi geri getireceğim. Burada, bizimle kalacak. Memnun değilsen sen gidebilirsin, ben ilgileneceğim Osamu ile."

Babası bu kez "Onu eve almayı düşünürsen kendini kapının önünde bulursun." diye tehdit etti Atsumu'yu. Vücudundaki adrenalinin saniyeler geçtikçe arttığını hisseden oğlan, tırnaklarını avuç içine batırmaktan kendisini alıkoyamıyordu. Bu sırada, sanki mümkünmüş gibi daha da çatıyordu kaşlarını.

Sarışın tam ağzını açacakken, anahtar sesiyle hepsi birden durdular. Muhtemelen Bayan Miya gelmişti ve o, evde kavga görmekten nefret ederdi.

Saçlarına o gün bir farklılık olması adına maşa yapan kadın, yavaş adımlarla salona geldi. Yüzündeki gülümseme, gerginliği hissetmesi ile aniden solmuştu. "Ne oldu burada?"

"Anne," diyerek babasından önce söze başlayan Atsumu, üstünlüğü elinde tutmaya kararlıydı. "Osamu'yu eve getirmek istiyorum. Söz veriyorum, ben ilgileneceğim onunla."

Annesi duraksadı ve eşine baktı. Adam bu tekliften hiç memnun görünmese de Bayan Miya itiraf etmeliydi ki, oğlunun eve dönmesini en az Atsumu kadar o da istiyordu.

"Bunları yemekten sonra konuşalım." diye geçiştirmeye çalıştı yine de. Ne eşinin, ne de oğlunun gerilmesini istemiyordu. Zaten Osamu'nun durumu sebebiyle zor geçen aile hayatlarının daha da bozulması, sadece her şeyi daha kötü yapardı.

"Hayır, anne. Şimdi konuşacağız." diye itiraz etti Atsumu. Çok dolmuştu, inanılmaz öfkeliydi her şeye. "Neden kardeşime evde yardımcı olamıyorum? Neden biz sıcacık evimizde güzel güzel otururken Osamu orada kalmak zorunda?"

"Bunlar için hiçbir mantıklı açıklamanız yok. Bu herif Osamu'yu oraya gönderdi, çünkü uğraşmak istemedi! Orta Çağ'dan kalma inançları, düşünceleri yüzünden kardeşimi orada yapayalnız bıraktı!"

"Ne zaman gerçekten umursayacaksınız, merak ediyorum. Osamu orada ölüp gittiğinde mi?"

Yutkunan kadın, bakışlarını eşine çevirdi ve kendisini takip etmesi için başını sağa doğru biraz eğdi. Tuttuğunu fark bile etmediği nefesini bırakan adam, karısını takip ederek onunla birlikte odadan çıktı.

Atsumu, o an dizlerindeki bağın tamamen çözüldüğünü hissetti. Bunun olacağını önceden tahmin eden Sakusa, onu tutup yavaşça koltuğa oturttu.

Stresli bekleyişleri, yarım saatten biraz daha uzun sürmüştü. Belki de o kadar bile sürmemişti, Atsumu'nun zaman algısı tamamen yok olmuş gibiydi.

Nihayet anne ve babası odaya girdiğinde, tekrardan ayaklandı Atsumu. Kıvırcık saçlı oğlan kendisini taklit ederken, sarışın annesinin gözlerinin içine bakıyordu.

Annesinin gülümserken babasının ömründeki en kötü haberi almış gibi bir surat ifadesi takınması, Atsumu'nun zaferinin bir sembolüydü. Nihayet, annesi konuştu:

"Osamu'nun çıkışı için izin isteyip, kefalet formu imzalayacağız."

Kefalet Formu: Hekimler tarafından yatışına karar verilen bir hastanın yakınlarının, yatışı onaylamayıp bakımı üstlenmek istediklerine imzaladıkları form.

Zambağa Birikmiş - [ SunaOsa ]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin