Başlıkta kullandığım "Kızılca Kıyamet" sözü, İngilizce'ye "Bedlam" olarak çevriliyor. Bedlam Akıl Hastanesi; geçmişi 1200'lü yıllara kadar dayanan, "Deliler Sarayı" olarak da anılan ve hastaların asla hasta olarak görülmediği, hatta ziyaretçilere hastalar ile bir sirk kurulan bir akıl hastanesidir.
Hastalar saman yataklarda uyur, tuvaletlerini kaplara yapmak için zorlanırlardı. Tavana asılı bir sandalyeye bağlanan hastalar, dakikada en az 100 kere döndürülür, çırılçıplak soyularak duvarlara zincirlenir, saatlerce buzlu suyun içinde bağlı tutulurdu. İşkence kategorisine giren bu "deneylerle" hastaların tedavi olacağına inanırlardı.
İşkence sebebiyle ölen insanların bedenleri ise, kadavra ticareti ile satılırdı.
.
.
.🎼 Transgender - Crystal Castles 🎶
• • •
Osamu sürekli mızırdanırken, elindeki
kaşığı bıkkınlıkla soğumuş çorbanın içine bıraktı Atsumu. On beş dakikadır uğraşıyordu ve kardeşi tek lokma bile yememişti."Samu, lütfen ama. Daha ne kadar aç bırakacaksın kendini?" diye sordu. Osamu, cevap vermek yerine yüzünü ikizinin omzuna gömdü.
Onları izleyen kahverengi saçlı iç çekti. Atsumu'nun neden bu kadar zorlandığını kendi gözleri ile görünce daha iyi anlamıştı.
Bir süre saçı okşanan Osamu, biraz olsun rahatlamış gibi doğrulup tepsiye baktı. Gohan, bir nevi pirinç pilavı, miso çorbası, su ve bir ihtimal tatlı isterse diye de manjū, ayrı ayrı tabaklarda servis ediliyorlardı. Normal birinin oldukça iştah açıcı bulacağı bu tabak, Osamu'ya hiç cazip gelmiyordu.
Bakışlarını ikiz kardeşine çevirdi Osamu. Gözlerindeki yorgunluğu görmesi, kendisini suçlaması için yeterliydi.
Atsumu'yu üzgün görmekten nefret ederdi, onun mutluluğu her şeyden önceydi Osamu için. Onun sol elini kaldırıp miso çorbasını işaret etmesi ile, Atsumu hevesle ona baktı. Yemek istediğini anladığı an, bir saniye beklemeden kardeşine çorbasını içirmeye başlamıştı.
Nihayet çorba bittiğinde, Atsumu'nun yüzündeki gülümseme daha da büyümüştü. Hızla eline aldığı pirinç dolu tabağı kardeşine doğru götürdü ve "Bak Samu, pirinç. Çok seversin sen!" dedi hevesle.
Osamu, bir süre tabağa baktıktan sonra başını aşağı yukarı salladı. Pirinci sevdiği doğruydu, asla hayır demezdi.
En azından buraya düşmeden önce öyleydi.
"O zaman, biraz da gohan yiyelim." dedikten sonra çubukları eline almış, pirinçlerin üstündeki yumurta sarısını çırpmaya başlamıştı. Osamu ikizinin hareketlerini izlerken, duyduğu ses ile yüzünü buruşturdu ve kulaklarını iki eliyle kapattı.
"Zehir o."
"Öleceksin, sakın yeme!"
"Seni öldürmeye çalışıyorlar!"
Çubukları bıraktı Atsumu, tepsiyi uzaklaştırıp kardeşine döndü. Suna da her ihtimale karşı ayaklanmıştı o sırada.
"Doktor... Doktor çağırmalı mıyım?" diye sordu panikle. Atsumu başını iki yana salladı, vücudunu gri saçlı oğlana doğru döndürdü ve kulaklarındaki ellerini tuttu.
"Samu, bana bak." dedi Atsumu. Osamu cevap vermedi veya ona bakmadı, gözlerini sıkıca kapatmıştı. "Susun..."
"Samu."
"Sus... Susun!"
"Samu!"
Kardeşinin ellerini kulaklarından çeken Atsumu, onun iki bileğini tek avucunda sabitledi ve elini yanağına koydu. Osamu, fal taşı gibi açılmış gözlerle ikizine bakarken başını arka arkaya iki yana sallamaya başlamıştı.
Atsumu da ne yapacağını bilmiyordu. Böyle durumlarla karşı karşıya çok kalmıştı, ama her seferinde aynı derecede panikliyordu. Kardeşini bu hâlde görmek onu mahvediyordu.
Yavaş adımlarla ikizlere yanaşan Suna, Osamu ile aralarında biraz mesafe bırakarak yatağa oturdu. Aniden yaklaşmasının onu ürkütebileceğini düşündüğü için yavaş yavaş yaklaşacaktı.
"Yiyemem... Yiyemem ben onu, zehir o!" diye bağırdı Osamu. Kardeşinden olabildiğince uzaklaşmaya çalışırken yatağın en ucuna gelmiş, aceleyle ayaklanıp duvarın dibine kaçmıştı.
Atsumu önce tepsiye, sonra Suna'ya baktı. Mesajı alan Suna, alelacele topladığı tepsi ile birlikte odadan koşarcasına çıkmıştı.
Dağınık saçlı oğlan odadan çıkana dek, Osamu'nun gözleri ona esirdi. Kapı nihayet kapandığında yere oturan gri saçlı, başını iki eli arasına aldı.
Atsumu, yataktan dikkatlice kalktı ve yavaş adımlarla kardeşine doğru ilerledi. Nihayet yanına geldiğinde durdu ve yere oturup elini Osamu'nun yanağına yerleştirdi, başını nazikçe kaldırarak kendisine bakmasını sağladı.
Osamu'nun fal taşı gibi açılmış gözlerine, korkuyla havaya kalkmış kaşlarına baktı bir süre. Bu süre zarfında da, sonrasında da ne Atsumu konuştu, ne de Osamu.
"Buradayım ben, tamam mı? Hiçbir şey olmayacak." dedi Atsumu en sonunda. Karşısındaki bedeni kendisine çekerek kollarını sardı kardeşine, korkusunu biraz olsun geçirip rahatlatabilmeyi umut ediyordu.
Tıklandıktan bir saniye sonra açılan kapı ile ikizler başlarını kaldırmış, içeri giren görevliye bakmışlardı. Kadın garipsememişti; her gün gördüğü, krize girebilen hastalardan birisiydi Osamu onun için.
"Bay Miya, ziyaret saatimiz bitti."
Derin bir iç çekip başını aşağı yukarı salladı Atsumu. Ardından hâlâ duvarın dibinde olan kardeşini yavaşça ayağa kaldırdı ve götürüp dikkatlice yatağına yatırdı. Dipleri yeni boyanmış saçlarını severken "Yine geleceğim, sakın merak etme." dedi.
Osamu'nun ona resmen gitmemesi için yalvaran gözlerine her defasında karşı gelmek, Atsumu'nun en nefret ettiği şeydi.
Kardeşinin alnından öptükten sonra odadan çıkan Atsumu, derin bir nefes aldı ve arkasından kapattığı kapıya baktı. Hemen ileride, sandalyelerin birinde oturmakta olan Suna ise başını kaldırıp sarışına bakmıştı o sırada.
"Gidelim..." diye mırıldandı Atsumu. O yavaş adımlarla koridorda ilerlerken, Suna da bir adım arkasında takip ediyordu onu. Ne söylemesi gerektiğini asla bilmiyordu, fakat bir şeyler söylemek zorunda olduğuna da emindi.
"Korktun mu?" diye sordu Atsumu. Suna, başını iki yana salladı: "Korkmadım, şaşırdım sadece biraz."
Aralarına yine sessizlik çöktüğünde, sonunda binadan çıkıp bahçeye varmışlardı. Güvenliğe ziyaretçi kartını geri verdikten sonra, eşyalarını teslim almışlardı.
Hastane sınırlarından tamamen çıktıktan sonra, ışığın yanmasını yaya geçidinde beklemeye başlamışlardı. Suna direğe yaslanmış, sağındaki sarışına bakıyordu göz ucuyla. "Atsumu, harika bir kardeşsin."
Suna'nın dudaklarından dökülen gülümsemeler, Atsumu'nun burukça gülümsemesine sebep olmuştu. "Öyle mi düşünüyorsun?" diye sordu doğrulamak için. Bu sırada yeşil ışık yanmış, ikili karşıya doğru yürümeye başlamışlardı.
"Kesinlikle öyle düşünüyorum. Kimse, kimseyle bu kadar ilgilenmez. Kimse her hafta buraya sırf birkaç saat zaman geçirmek için gelmez, antrenmanlarını asmaz."
Atsumu yine sessiz kaldı. Akbillerini bastıktan sonra perona ilerleyip, metroyu beklemeye başladılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zambağa Birikmiş - [ SunaOsa ]
FanficOsamu, artık kendi vücudunu beyninin içinde yaşayan birileriyle paylaşıyordu. _ _ _ 18.11.24 - ?