Babam yine karşıma kendini beğenmiş, küstah ve aynaya baktığını sanıp insanları küçük gören bir prens getirmişti. Yaklaşık 19 yaşındaki bu prensin adı Derek Sentroyal'dı ve Otias Krallığının varisiydi.
Daha gençmiş yazık oldu. Diye geçirdim içimden.
İğrenç dudakları ellerime değmeye yaklaştığı sırada elimi geri çektim. "Temastan hoşlanmam." Dedim iğrenirmişçesine ona doğru bakarken. Sevmeyeceği özellikleri belirliyor ve ben de ona göre davranıyordum. Bu pek de zor değildi. Feminist, kendine güvenen ve kadın olmasının onu hiçbir şeyi söylemekten ve yapmaktan geri çekemeyeceğini bilen bir kadından daha çok korkacağı bir şey olmadığı çok belliydi. Ve ben de böyle davranmayı fazlasıyla iyi biliyordum.
Yüzümde alaycı ve küçük bir gülümseme oluştu. Normalde pek gülen biri değildim fakat bu kadar güçsüz birinin kendini bir şey sanarak konuşması ve sonuçlarına katlanacağını bilmemesi sinirliliğimin bir yanda yüzümde alay oluşturmasına neden olmuştu. Fakat 4 saniye bile olmadan tekrardan ciddi yüzümle bakmaya başladım.
Derek elini geri çekerken kızgın ve kafası karışmış bir şekilde elimden kafasını uzaklaştırdı. En azından bunu yapacak kadar saygısı ve zekâsı vardı.
Çay bırakmak için gelen çalışana küçümser gözlerle baktı. Pişkin ve küstah bir gülümsemeyle fincanını tepsiden almak için elini uzattı fakat hareketine karışarak aradan çayımı almaya çalışırken üzerine bütün bir tepsiyi dökmüş gibi yaptığımda üzerine dökülen sıcak çayla birlikte ayağa kalktı ve üzerindekileri sallayarak kendini havalandırmaya çalışmaya başladı.
Yüzümde pişmanlık belirtisi göstermeye tenezzül etmeden konuştum. "İyi misiniz? İsterseniz soğuk su getirebilirim." Derken sesimde dahi hüzün yoktu. Hatamı affettirmek pek de umurumda değildi. Odadan çıktım ve uzun koridorda yürümeye başladım. Yavaşça merdivenlerden indim ve kuyudaki suyu taşıyanlardan birinden kovayı rica ederek su dolu kovayla merdivenleri çıkıp tekrardan uzun koridorda yürüyerek bütün evlilik niyetiyle gelen prensler gibi Derek'in de ağırlandığı salonun kapısında durdum.
Bir süre sonra Derek aceleyle kapıdan çıktığında kovayı üzerine döktüm ve yüzüne ciddiyetle baktım. "Ne zaman gitmeyi planlıyorsunuz?" dediğimde sinirlendi ve kızgın bir şekilde baktı.
"Gitmiyorum." Dedi ve sinirle devam etti. Bir yandan da üzerine dökülen soğuk sudan ötürü yerinde titriyordu. "Senin gibi kendini bilmez ve kendini bir prens olmadan önemli yerlere gelebileceğini sanan bir kadına haddini bildirmek gerek." Dedikten sonra gereksiz sesiyle kelimeleri tüketmeye devam edemeden boynunu sıktım ve duvara yasladıktan sonra karnına pek de sert olmayacak şekilde yumruk attım.
Yumruğum karşısında bir anda acı içinde karnını tuttu ve yere doğru eğildi. Boynunu bıraktığımdaysa tamamıyla yere yığıldı. Ona küçümser şekilde baktım ve konuştum. "Cidden. Kendini büyük görüyorsan küçümsediğin kişinin hafif bir yumruğundan ötürü yere yığılacak kadar güçsüz olma." Dedim ve az önce insanlara baktığı küçümser gözlerle ona bakarak sözlerime devam ettim. "Acınasısın." Dedikten sonraysa eğildim ve boynunu tutup kendim ayağa kalkarken onu da kendimle birlikle ayağa kaldırdım.
Yüzünde acıdan ötürü oluşmuş bir kırışıklık vardı. Zorlanarak ağzını açtı ve konuşmaya başladı. "Güzellik dışında bir kızda olması gereken hiçbir özelliğe sahip değilsin." Dedi ve devam etti, "Seninle evlenecek birini bulduğun için şanslı hissetmektense reddediyorsun. Kendini önemli biri sanan sensin." Kelimeleri kendinden iğrendirdikten sonra güzelim kelimeleri ve havayı tüketmeye devam etti. "Kendini önemli sanan gereksiz bir kızdan fazlası değilsin. Şimdi şansını daha fazla zorlama ve kendi yerini bil, prenses." Dediğinde küstahlığı dayanabileceğim seviyeyi geçmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızıl Leydi
Novela Juvenil12 yaşında annesini kaybeden Astrid Nertyn,doğduğu andan bu yana büyüdüğü her gün güçlü bir kadın olmak için çabalıyordu. 13 yaşına kadar kavga etmeden ve kimseyi incitmeden yaratmaya çalıştığı farkındalık yavaş yavaş daha şiddetli bir hal almaya ba...