Bölüm 2

43 3 2
                                    

Okyanus sonunda pes edip altın suyuna batırılmış gibi görünen çatal ve bıçağını bir türlü dokunamadığı tabağının yanına sertçe bıraktı. Yarım saattir kenarı işlemeli, gösterişli tabağındaki özenle kızartılıp çeşitli otlarla süslenmiş levreğini evirip çeviriyor fakat bir türlü yeme isteğini kendisinde bulamıyordu. Hiçbir şey boğazından geçmiyordu. Oysaki buraya gelmeden önce bir kurt kadar aç olduğunu hissediyordu. Sırtını konforlu, suni deri kaplama sandalyesinin arkasına yaslayıp önünde boylu boyunca uzanan gece tonlarındaki Boğaz manzarasını izlemeye başladı. Deniz çarşaf gibi ve dingindi. Gökyüzünde parıldayan yıldızların ışıltısı suya yansımıştı. Son bir saattir annesi ve ablası koordine bir şekilde bıkıp usanmadan aynı konu hakkında üzerine gidip duruyorlardı. İkisinden bıktığı için hava alma ihtiyacıyla terasa kaçmıştı fakat orada yaşananlar iştahını tamamen kapatmıştı. Aklı hâlâ o kadındaydı. Onun o çaresiz ve ürkek görüntüsü kalbinde yerini bile bilmediği noktaları sızlatmıştı.
Acaba nereye gitmişti? Kadını o halde gönderdiği için kendinden nefret ediyordu. Bir serçe kadar narin ve savunmasız görünüyordu. Beyaz teni yaşadığı korku ve adrenalinle ruhu çekilmiş gibi görünüyordu. Boynunun derisi bir kağıt kadar ince ve saydam, göz çukurları mosmordu. Küçük burnunun üstü havuç gibi kızarmıştı. Ona sarıldığında yumuşak teninin buz gibi soğuk olduğunu fark etmişti. Umutsuz ve yalnızdı. Şimdi aynı aptallığı tekrardan yapmayacağından nasıl emin olabilirdi? Derin bir nefes verip gerginlikle masaya uzattığı uzun kemikli parmaklarını tıkırdattı.
Onu kendisine yakın hissetmişti. Acı insanları birbirine yaklaştırırdı. Ve acı çeken insanlar birbirlerini iki kilometre öteden tanırdı. Onda kendisinden bir şeyler bulmuştu. Ruhunun derinliklerine gizlediği, kalbinin karanlık odalarında anahtarlarının yerini bile bilmediği, gizli sandıklara kaldırdığı umutsuzluğunu ve öfkesini görmüştü. Yaşadıklarından dolayı hayata karşı öfkeliydi. Bu denli benzer yanlarının olması içini huzursuz etmişti. Aklından çıkmıyordu.

Annesi ve ablasının konuşmaları ona boş bir uğultu gibi geliyor, bir kulağından girip diğerinden çıkıyordu. Yıllardır aynı şeyleri geveledikleri için dinleme zahmetine bile girmemişti ta ki annesi onu dehşete düşürecek sözleriyle ilgisini tümüyle kendisine çekene kadar.
"Seninle görüşmek istiyor."
Okyanus annesini duyunca başının sağ tarafına doğru beş kiloluk bir balyoz yemiş gibi oldu. Boğazında tarifsiz bir acı hissetti. Dünyanın en iğrenç yemeğini yiyormuşçasına tiksintiyle yutkundu. O günün yaşanacağını zaten biliyordu fakat bu kadar erken olmasını beklemiyordu. Henüz hazır değildi. Küçük çaplı bir öksürük krizi yaşadıktan sonra önündeki kristal su bardağına uzandı. İçtiği her bir yudum su boğazını pisliklerden arındırıyormuş gibi rahatlıyordu. Bardağı sert bir şekilde masaya bırakıp burun kemerini sıktı. Annesiyle göz teması kurmuyordu. Sandalyeye yasladığı sırtını dikleştirip karanlık sulardan geçen devasa yük gemilerine baktı.
"Nereden çıktı bu şimdi?"
Annesi çatalını altın rengi işlemeli süslü tabağının kenarına özenle yerleştirip çiçek desenli peçeteyle dudaklarını sildi.
"Oğlum artık ona engel olamıyoruz. Her gün, her an seni soruyor. Babam neden beni görmek istemiyor, beni sevmiyor mu diye ağlama nöbetlerine giriyor. Çocuğu ne zamana kadar oyalamamızı bekliyorsun?"
Okyanus ciğerlerindeki tüm havanın boşaldığını hissetti. Onunla ilk defa bu kadar açık ve net bir şekilde konuşuyorlardı. Annesi boyalı sarı saçlarından gözlerinin önüne düşen bir tutamını kulağının arkasına sıkıştırdı.
"Tatlım o büyüyor. Artık her şeyin farkında. Ve hoşuna gider mi bilmem ama tahmin edebileceğinden daha zeki."
Yanında oturan ablası annesini onaylarcasına başını abartılı bir şekilde aşağı yukarı sallıyordu. Okyanus gerginlikle elini kısa saçlarının arasından geçirdi. Parmakları titremeye başlamıştı. Acilen bir sigara yakması gerekiyordu. Boğazını temizledi.
"Henüz zamanı değil."
Annesi pembe, kusursuz kaşmir kazağında zaten var olmayan bir lekeyi temizledi.
"Peki ne zaman hazır olacaksın? Çocuk neredeyse beş yaşına girecek! Onu, hatta hepimizi terk edip çektin gittin. Dört sene boyunca oradan oraya, ülke ülke deli gibi dolaşıp durdun. Çocuğunu bir kere bile arayıp sormadın. Bir fotoğrafını bile görmek istemedin."
Okyanus sakin kalmaya çalışıyordu. Başını geriye doğru yatırıp gözlerini kapattı.
"Gitmem gerektiğini biliyorsun. Berbat bir haldeydim. Aynı zamanda ben lanet bir ressamım. Olduğum yerde çakılıp kalamam."
Annesi acı içinde yutkundu.
"Ama o seni özlüyor."
Okyanus sinirle gözlerini devirdi. Bütün bu zırvaların fazlasıyla farkındaydı zaten. Küçük kızı, -ona göreyse eşinin ölümüne sebep olan "şey"- kocaman bir kız olmuştu fakat babasını bir kere bile görememişti. Çünkü babası ondan tüm kalbiyle, var olan her bir hücresiyle nefret etmişti. Gencecik karısı onun yüzünden ölmüştü. Onu doğurmak uğruna kendi hayatından vazgeçmişti. Okyanus midesinin bulandığını hissetti. Terliyordu.
"Hayır... Hayır. Hazır değilim. Uzun bir sürede hazır olmayacağım."
"Bu çocuk senin kızın ve eninde sonunda onun varlığını kabul edeceksin. Onun bu hayatta senden başka kimsesi yok." Sinirden sesi titremeye başlamıştı.
"Var. Siz varsınız." dedi Okyanus acı içinde.
Annesi önündeki kadehe uzandı. Uyuşmaya ihtiyacı vardı. Oğlu sağlam kafayla çekilemeyecek kadar inatçı ve sinir bozucuydu. Ne söylese bir kulağından girip diğerinden çıkıyor kendi bildiğini okumaktan başka bir halt yapmıyordu. Sözünden bir adım geri dönmeyecekti.
"Annem haklı. Zor zamanlar geçirdiğinin ve hala tam anlamıyla bu süreci atlatamadığının farkındayız ama Kumsal senin kızın. Bir parçan. Artık sana yaklaşmasına izin vermelisin. Belki de böylelikle acılarınızın üstesinden bi-"
"Acılarımızın üstesinden birlikte geliriz öyle mi!" diye bağırdı Okyanus ablasına. "Sizin için dışardan konuşmak ne kadar kolay!" Ablası şaşkınlık ve kırgınlıkla gözlerini kocaman açtı. Okyanus saniyesinde verdiği tepkiden dolayı pişman olmuştu. Dirseğini masaya koydu. Başını alnına yaslayıp sakinleşmeye çalıştı.
"Bak...Özür dilerim Selin. Sesimi yükselttiğim için gerçekten çok özür dilerim. Ama hiçbiriniz benim ne yaşadığımın, nelerin üstesinden gelmeye çalıştığımın farkında değilsiniz. Hiçbir zamanda olmadınız. Bencilin teki olduğuma, şu hayatta sadece kendimi düşündüğüme inanıyor olabilirsiniz. Ama Buket ve ben o lanet dokuz ay boyunca her gün öldük. O çocuğu doğurmak uğruna hastalığının kendisini günden güne yiyip bitirmesini izledim. Hayatımın aşkını o çocuk yüzünden kaybettim ben. Neler yaşadığımı sadece ben biliyorum.
Bakın anlıyorum, bunca zaman boyunca o kıza baktınız. Benim gösteremediğim şefkati ve sevgiyi siz gösterdiniz bunun için size minnettarım fakat ben ona olan öfkemden kurtulamıyorum. Ona karşı bu denli nefret doluyken nasıl onu minik kızım diye alıp bağrıma basabilirim ki?"
Annesinin yeşil gözleri buğulanmıştı. Ellerini çenesinin altında kilitleyip oğluna baktı.
"Peki bir gün hazır olacak mısın? Bir gün onu gerçekten tanımak isteyecek misin?"
Okyanus pişmanlık ve utanç duygusu içini sararken başını eğdi. Bu soruya verebileceği olumlu bir cevabı yoktu. En azından şimdilik. Ablası uzanıp kardeşinin elini sımsıkı tuttu. Ona kızsa da bağırsa da Okyanus hala onun biricik küçük kardeşiydi. Ablası korkuyla konuşmaya başlamıştı. Sesi titriyordu.
"Tatlım sana söylemem gereken bir şey var ve bu durum maalesef bütün dengeleri alt üst edecek."
"Nedir?"
"Arda terfi etti."
Okyanus konu değiştiği için rahatlamıştı. Bir anda düştüğü dipsiz kuyudan kurtulmuş gibi hissetmişti. Fakat bu rahatlık kısa süreli olacaktı.
"Sevindim. Ne yapmayı planlıyorsunuz?"
"Arda şirketin Ankara ayağını yürütecek." dedi ablası gergin bir gülümsemeyle. Okyanus birkaç saniye durup durumu idrak etmeye çalıştı.
Gerçekler yüzüne bir tokat gibi çarpmıştı. Sessizce dinlemeye devam etti.
"Annemde bizimle gelmek istiyor. Bir süre bizimle birlikte kalıp sonrasında arkadaşlarıyla birlikte planladıkları tatile çıkmayı düşünüyor."
Annesi sessizce kızını dinleyip beyaz şarabını yudumluyordu. Dışarıyı izliyormuş gibi yapıyor, konudan bağımsız hiç oralı değilmiş gibi davranıyordu. Belki de oğlunun vereceği tepkiden korkuyordu. Okyanus sessizlik yemini etmiş gibiydi. Kendi makus kaderiyle yüzleşiyordu.
Onu Kumsal'la yaşamaya mecbur bırakmaya çalışıyorlardı. Eğer zorunda bırakılmasa bu topa hiçbir şekilde girmeyeceğini biliyorlardı. Fakat diğer yandan haklılardı da. Beş seneye yakın hiç sızlanmadan, tek söz etmeden çocuğuna bakmışlardı. Ama şimdi herkesin kendi hayatına bakma zamanı gelmişti. Onlara zaten yeterince yük olmuştu. Daha fazla iyilik bekleyemezdi. Arsızlık sınırını çok uzun zaman önce aşmıştı zaten. Sırtını dikleştirip güçlü görünmeye çalıştı. Bulunduğu durumda ne kadar zor olsa da.
"Başımın çaresine bakmam gereken noktaya geldik sanırım."
Annesi kadehini bırakıp oğlunun eline uzandı.
"Tatlım bizi sakın yanlış anlama. Kumsal benim torunum ve onu her şeyden çok seviyorum. Ama o artık babasını istiyor."
Ablası da uzanıp kardeşinin kolunu boynuna attı ve göğsüne yaslandı.
"Biz her zaman senin yanında olacağız. Birbirinize alışma sürecinizde her zaman destekçiniz olacağız. Küçük kızın iyi olman, kendini toplayabilmen için uzun bir süre izin verdi sana. Böyle düşün. Ama şimdi onun sana ihtiyacı var. Babasına. O seni görmese de tanımasa da çok seviyor. Sana bir şans daha veriyor, sen de ona bir şans ver."
"Bilmiyorum Selin ben... Ben çok geç kaldım zaten. Her şeye geç kaldım."
"Hiçbir şeye geç kalmadın. Her şeyi telafi edebilirsin. Onun süper kahramanı olabilirsin. İlk aşkı olabilirsin. Oyun arkadaşı olabilirsin. Bu sadece senin elinde."
Okyanus başını çevirip karanlık denizi izledi. Onu gördüğünde karısı aklına gelecekti. Birlikte yaşadıkları güzel anları ve berbat zamanları düşünecekti. O kızın kendisine hatırlattığı tek şey ölmüş karısının anıları olacaktı. Kumsal ile görüşmeye, tanışmaya, yaşamaya mecbur bırakılması içindeki öfkeyi harlayıp her şeyi daha büyük bir çıkmaza sürüklemekten başka bir işe yaramayacaktı. Ne kadar uğraşsa da ona ısınabileceğini sanmıyordu. Kalbi buz dağına dönüşeli çok uzun zaman olmuştu. Beş yaşında bir kız çocuğuna ne vaat edebilirdi ki? İçinde küçük bir sevgi kırıntısı bile kalmayan taş kalpli bir baba kızına ihtiyaç duyduğu sevgiyi nasıl verebilirdi? Gözlerinin yanmaya başladığını hissediyordu. Göğsünde bir baskı hissetti. Derin bir nefes alıp verdi. Sonra boğazını temizleyip ailesine döndü.
"Peki. Görüşeceğim."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 15 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Kalbim Sana EmanetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin