Duru senin için atıyorum bu bölümü
Uğur sayın 9 ya hani:))
Seversin sen;)
******
Kalbimin acıdığını, hatta birisinin kalbimi yerinden söküp çıkardığını hissediyordum. Ayaklarım beni tutamazken koltuğuma oturdum tekrardan. Telefon yerdeydi, oda bir anda sallandığında ben hiç tepki vermedim. "Aman Tanrım," dedi Rana, duymuş olmalıydı. "Bunu kim yapar?"
Telefonum yeniden çaldığında yere uzanamıyordum, elim ayağım birbirine girmişti sanki. Rana bunu fark etmiş olmalıydı ki sistemiyle telefonu cevapladı. "Baban arıyor."
"Kapat telefonu," dedim güçsüzce. Annem, benim güzeller güzeli meleğim gitmişken kimseyle konuşmak istemiyordum. Kimsenin yüzünü görmek istemiyordum. "Hiç kimseyi istemiyorum."
"Jennie böyle yapmamalısın." Rana her ne kadar robot olsa da sesinde hüzün olduğunu fark ettim. "Anneni öldüreni bulmalısın. Böyle yaparak hiçbir şeyi elde edemezsin."
"Bir kaç günlüğüne, yas tutamaz mıyım?" gözlerim gidiyordu, ağlamaktan beter olmuştum. Aniden ayağa kalktım, gözyaşlarımı sildim sertçe ve kapıya doğru ilerlemeye başladım. "Amerika'ya gidiyorum, Jisoo'ya söyleyeceğim."
Oda aniden şiddetli bir şekilde sallandığında kendimi yerde buldum. İnleyerek bir küfür savurdum seslice. "Rana!" dedim sinirlenerek. "Bana karışmamanı emrediyorum."
"Üzgünüm efendim, konu sizin güvenliğiniz olunca sizi bile dinlemem." oda tekrardan sallandığında sinirle nefes verdim. "Kes şunu," durmuyordu. "Kes artık!"
"Jennie Kim! Kendiniz gelin, annenizin katilini bulmanız lazım."
"Ben yas tutmak istiyorum, onun mezarında ağlamak istiyorum!" Aniden ayağa kalkıp odanın yeniden şiddetli bir şekilde sallanmasını umursamadan odadan çıktım. Koşar adımlarla Jisoo'nun odasına giderken onunda benim odama doğru yürüdüğünü fark ettim. Adımları durdu, bana şaşkınca bakmaya başladı. "Jennie?"
Yavaş adımlarla onun yanına geldim, gözlerinin içine bakmak için kafamı kaldırdım zorlukla. "Biliyordun değil mi?"
Kaşları hafifçe çatıldı. "Jennie-"
"Onun öldüğünü biliyordun, benden sakladın öyle değil mi?" Jisoo sessizce nefes verdi. "Bugün Jimin'in bahsettiği olay buydu aslında, o yüzden seni odadan çıkarttık." Kırmızı gözlerimi arkasında ki Jimin'e çevirdim. "Annemin ölümünü benden saklamaya mı çalıştınız?"
Jimin yutkundu. "Üzülmeni istemedim."
"O benim annem! Beni doğuran kadın!"
"İşte bu yüzden katilini bulacağız," dedi Jisoo ardından iki elini de yanaklarıma yerleştirdi. "Söz veriyorum, o caniyi bizzat ben bulacağım."
"Mezarına gitmek istiyorum Jisoo," dedim sessizce ve en çokta acıyla. "Kore'ye gitmek istiyorum. Bir süre dinlenmeye ihtiyacım var." Jisoo kaşlarını çattı sinirle, göndermeyecekti biliyordum. "Hayır." dedi kararlı bir şekilde. "Seni hiçbir yere göndermem."
"Lütfen," ona acıyla baktım. "Sadece iki günlüğüne, onu görmek istiyorum." Jisoo gözlerimin içine baktı, vazgeçiremeyeceğini anladığında iç çekti sessizce. "Aramaların hep açık olacak, nereye gidersen git korumalarla gideceksin. Ayrıca benim uçağımla gideceksin." her bir sözcüğüne kafa salladım, yeter ki gideyim buradan.
Elimi elinin içine yerleştirdi yavaşça, sonra Jimin'e baktı. "Onunla beraber gideceksin."
"Lan ne?" Jimin şaşkınca Jisoo'ya baktı. "Sen bensiz adım bile atamıyorsun, nasıl göndereceksin Amerika'ya?" Jisoo tek kaşını kaldırdı. "Jennie'siz de bir şey yapamıyorum ama mecbur göndermem lazım, sende en çok güvendiğim şahıs olduğun için onunla gideceksin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I Walk To My Assistant / JenSoo
Fanfiction"Benim asistanım," biraz daha yaklaştı bana, belimden tutarak kendine çekti ve dudaklarını saçlarıma bastırdı. "Benim olana kimse dokunamaz. Sen benimsin, asistanım." Onun tek istisnası olmak, bir hayal gibi görünüyordu. /Sima