1802 yılında vampirler ve insanlar bir anlaşma yapmıştı. İnsanlar bir miktar kanı her ay vampirlere bağışlayacak ve vampirler de onları yemeyecekti. İnsanların vampirlere karşı duyduğu korku bir nevi azalmıştı. Ta ki seksen yıl sonra tahta oturan kral anlaşmayı bozana kadar.
1882 yılında büyük bir katliam yaşandı. İnsanlığın yüzde kırkından fazlasını vampirler gece vakti sonsuz uykuya yatırmışlardı.
Ama insanlık vampirlerin açığını biliyordu. Ateş ve gün ışığı. Bu ikisi onların en büyük kalkanıydı. Bu sebeple yanlarında her zaman bir meşale taşırlardı.
Vampirlerin birisi açlıktan ölmek üzereydi ama geçmiş ile gelecek arasındaki kapıyı buldu. Geleceğe gitmekte başarılı olmuştu. Krallar ya da kraliçeler yoktu. Bu yüzden bu sisteme alışması zor olmuştu ama yine de başarmıştı. Kendine arkadaş grubu kurdu ve insan gibi yaşamaya başladı. Artık insanlara zarar vermek istemediğini fark edene kadar.
O bir insan gibi hissediyordu.
______________________________
Annemler yurt dışında çalıştıkları için benimle görüşmezlerdi. Genelde bana bakan bakıcılar olurdu ama onlarda eve başkasını sokmaktan beni unutmuşlardı. Zaten yeterince büyük olduğumu düşünüyordum.
Küçüklüğümden beri HNJ gece kulübüne katılmak istiyordum. Sadece geceleri çalışan gece kulübü. Açılımı biraz garipte olsa oldukça mantıklıydı.
Hanji derlerdi. Han, Hyunjin ve Jeongin. Hanji'ye katılmak istiyordum.
Küçüklüğüm benim açımdan güzeldi. Her yere yumruk sallardım ve bu sayede kendi dövüş tekniklerimi geliştirmiştim.
Bu fırsatı değerlendirmek için Hanji'ye kadar yürüdüm. Şu an ise önündeydim. Kapıyı çaldım ve geriye doğru çekildim.
Sarı saçlı bir çocuk kapıyı yavaşça aralayıp kafasını çıkardı ve yüzüme baktı.
"Ne istiyorsun?"
Çok ani sormuştu. Nedensizce huzursuz hissettim.
"Kulübe katılmak istiyorum."
"Senin gibi sıradan insanlar zorlanır."
Kapıyı açtı ve dışarıya çıktı.
"Katılmanın bu kadar kolay olduğunu sanmıyorsun değil mi?"
Aslında kolay olduğunu düşünüyordum ama sanırım kolay olmayacak.
"Evet."
"İçeriye gel."
İçeriye girdi ve benimde girmemi bekledi. Hemen arkasından ilerledim. Beni siyah koltukların olduğu geniş bir salona getirmişti.
Üç kişi oturuyordu. Gerçi birisi uyuyordu. Kahverengi, mavi ve siyah saçlı üç kişi. Kahverengi saçlıya odaklandım. Bir gözünün üstünde çizik vardı. İtiraf etmek istemesem de çok havalılardı.
"Ne istiyorsun?"
"Dövüş kulübüne katılmak istiyorum."
Gözlerimin içine bakıyordu. Ruhuma bakar gibi.
"Kaç yaşındasın?"
"Okumuyorum."
Ayağa kalktı ve önüme gelip durdu.
"Adın nedir?"
"Lee Minho."
"Seni kabul ediyorum."
Bu kadar kolay olmayacağı belliydi ama çok çabuk kabul etmişti.
"Ama bir ay içinde Hyunjin'i yenmek zorundasın. Aynı zamanda Felix sana eğitim verecek."
"Hyunjin mi?"
"En iyi dövüşen kişi Hyunjindir. Felix'te en iyi tekniklere sahip kişi."
"Anlıyorum. Hyunjin'i yensem yeter mi?"
"Kastettiğim Hyunjin seni yeterli görür ise tamamen kabul göreceksin."
Kafamı salladım.
"Teşekkür ederim."
"Gerekmiyor. Beni takip et."
Yanımdan geçti ve alt kata doğru ilerledi. Demek ki yer altında da oda vardı. Buraya ne kadar para yatırdıklarını tahmin edebiliyordum. Oldukça pahalı bir mekana benziyordu.
"İçeriye gir."
Gösterdiği yere baktım. Burası dört yanı çevrili arenaydı. Hemen şimdi isteyyemezdi. Yine de girdim ama Hyunjin yerine o girmişti.
"Sana vurmayacağım. Sadece kaçınmaya çalışacağım. Bana vur."
"Vurayım mı?"
"Benimle bakışmaya mı geldin?"
"Hayır hayır. Özür dilerim. Başlıyorum."
Doğru pozisyonda durdum ve yumruklarımı ona doğru sallamaya başladım. Bana vurmamasına rağmen ona dokunamıyordum.
"Güzel dövüşüyorsun. Tek sıkıntın fazla yavaşsın."
Hala çabalıyordum. Bir kere dokunsam yeterdi.
Evet, ona bir kere vurabilmiştim.
Ona vurduğum zaman durdu ve arenadan çıktı.
"Adım Han. Güzel gidiyorduk ama susadım. Şaka mı şeker mi?"
"Cadılar bayramında değiliz ki."
"Biliyorum."
Garip bir çocuktu. Ne demek istediğini anlamadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dead or Alive /Lee Minho/
FantasyKaçak bir vampir ve dövüş kulübüne yeni katılan Lee Minho.