Bir ölme biçimidir hasret! Yar yüzünün olmadığı, bu yeryüzünde...
Severus Snape, Dumbledore'un odasındaki görüşmesini bitirdikten sonra, zindanlara doğru yol alırken zihni karmaşık düşüncelerle doluydu. Dışarıda fırtına kopmuştu; şimşeklerin ve gök gürültüsünün sesi, Hogwarts'ın taş duvarları arasında yankılanıyordu. Zindanların derinliklerinde bile fırtınanın etkisi hissediliyordu. Uğuldayan rüzgâr, taş duvarların arasındaki boşluklardan içeri sızıyor, su damlaları aralardan süzülerek yerleri ıslatıyordu. Her adımda, zindanların soğuk ve nemli havası daha da içine işliyordu.Severus, uzun siyah cüppesi ve peleriniyle, adımlarını ağır ve kararlı bir şekilde atarken, pelerininin uçları her adımında arkasında uçuşuyordu. Yüzü kasvetli, gözleri karanlık ve derin düşüncelere dalmıştı. Hermione'yi kaybetmenin acısı, ikizlerine hamile olduğunu bilmenin çaresizliği ve onu başka bir adamın kollarına bırakmanın verdiği öfke içinde kaybolmuştu. Yüzü sıkıntılı, kaşları çatık, dudakları ince bir çizgi haline gelmişti. Her adımda, bu duyguların ağırlığı omuzlarına daha da çökerken, karanlık koridorlarda ilerliyordu.
Zindanların duvarlarındaki eski portreler, Severus'un gelişiyle birlikte endişeyle fısıldaşmaya başladılar. Normalde hareketsiz duran bu portreler, şimdi korku dolu bakışlarla Severus'u izliyorlardı. Birkaç portre, kendi aralarında huzursuzca mırıldanıyordu:
"Ne oluyor burada?" dedi yaşlı bir büyücünün portresi, uzun beyaz sakalı ve mavi büyücü cübbesiyle önünden şimşek hızıyla geçen profesörü izliyordu.
"Sanırım müdürün odasındaki toplantı pek de iyi geçmemiş," diye yanıtladı genç bir cadının portresi, elinde tuttuğu asa ile endişeli bir şekilde çevresindekilere baktı.
Diğer portreler arasında, eski bir şövalye zırhı içinde olan biri, kalkanının arkasına saklanarak titriyordu. Bir korsan, deri kıyafetleri içinde, hızlıca çerçevesinin arkasına çekildi. Bir şair, elinde tuttuğu tüy kalemiyle kâğıtlarını toparlayıp kenara çekilirken, eski bir silahşor, tabancalarını çıkarıp hazırlık yaparak geriye adım attı.
Severus, zindanlarda kendi kişisel odasına yaklaştığında, adımlarını hızlandırdı. Kapıya vardığında, kapıyı büyük bir öfkeyle açıp ardından hızla çarptı. Çarpmanın gürültüsü, zindanların soğuk taş duvarları arasında yankılandı. Bu gürültü, duvarlardaki portrelerin daha da korkuyla titremesine neden oldu. Bazıları hızla çerçevelerinin arkasına saklanırken, bazıları ise yanındaki portrelerin arkasına sığınarak gözden kaybolmaya çalıştılar. Eski bir büyücü portresi, pelerinini yüzünün önüne çekerek saklandı. Bir çocuk portresi, hızla gözden kayboldu.
Odada sessizlik hüküm sürerken, tek bir bilge portre, sessizliği bozarak derin bir sesle konuştu. Bu portre, uzun beyaz sakalı ve derin bilgelik dolu gözleriyle yaşlı bir büyücüye aitti:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Obliviate | Snamione
FanfictionSon savaşta tüm büyü dünyası Voldemortu alt ettiklerini sanıp rahat bir nefes alırken tehlike aslında henüz geçmemişti. Voldemort'un hiçkimse tarafından bilinmeyen gizli bir Hortkuluk'u hâlâ Hogwarts'ın sağlam kalmayı başaran kale duvarlarının aras...