Okul balosu, her sene düzenlenen ancak Jungkook'un bir kere bile katılmadığı bir etkinlikti ve şimdi balo yeniden yaklaşmışken en 'kafa' buldukları profesör ile sınıfta bunu tartışıyorlardı. Ders işlemeyi çoktan bırakmışlardı ve Jungkook eve gidebilmek için bu konunun bir an önce kapanması için sabırsızlanıyordu.
"Sizin bu sene katıldığınız baloların hepsi çok daha sıkı denetimli oldu." dedi Bay Min eski balo anılarını hatırlarken güldü. Öğrencilerden biri "Neden?" diye sorduğunda ise daha çok sırıtmıştı.
"Sanırım yedi yıl önceydi. O baloda işler o kadar çığırından çıkmıştı ki polis çağrılmış ve iki öğrenci tutuklanmıştı. Elbette bir ceza almadılar ancak böyle bir olaya karıştıkları için bile buradaki eğitimlerine son verildi."
"Neden polis çağrıldı ki?"
"Uyuşturucu alıp kavga etmeye başlamışlardı. Uyuşturucu etkisindeki insanların tehlikesi kestirilemeyeceği için müdahale etmek yerine polis çağırmanın daha iyi olacağına karar verdik."
"Peki bu iki çocuk ceza almadığı halde atılmışken neden hapis yatmış biri eğitimine şu an devam edebiliyor?"
Öğrencilerden birinin sorduğu soruyla Jungkook titrek bir nefes aldı. Tanrı aşkına, bu aptal bilgi ortaya nasıl çıkmıştı ve neden sürekli oraya geliyordu.
Dikkat çekmemek için sakinliğini korumaya devam etti. Az önce yaptığı gibi umursamaz bir yüz ifadesiyle önündeki çizimine odaklandı ve aslında ne kadar gergin olduğunu kimsenin anlamamasını umdu.
"Ne?" dedi Bay Min kafası karışmış bir ifadeyle. Kendisi aynı zamanda bölüm başkanıydı ve disiplin kurulundaydı. Böyle bir şey olsaydı kesinlikle haberi olurdu.
"Öyle bir öğrencimiz yok arkadaşlar."
"Biz öyle duymuştuk da-"
"Nereden duyuyorsunuz böyle saçma sapan şeyleri?"
"Birkaç haftadır konuşuluyor. Gerçekten böyle bir öğrenci yok mu?"
"Yok. Her duyduğunuza inanmayın." Bay Min sakince gülümsemeye çalışarak konuştu ancak yüz ifadesinden bu işin peşini bırakmayacağını söylemek zor değildi.
Ondan sonra Bay Min aklına takılan bu dedikoduyla beraber dersi bitirmişti. Jungkook zaman kaybetmeden eşyalarını topladı ve kendini amfinin dışına attı. Hızlı adımlarıyla fakültenin dışına yürüyordu. Ne yapacağını gerçekten bilmiyordu. Belki de durum daha fazla kötüleşmeden gidip kendisi itiraf etmeli ve ayaklarına kapanıp af dilemeliydi?
Ama hangi yüzle af dileyecekti ki? Karşılarına çıkıp işlediği iğrenç suçu nasıl itiraf edecekti. Ya profesörlerinin gözlerine bakarken hiçbir pişmanlık belirtisi göstermezse hakkında ne düşünürlerdi? "Vicdan azabı bile çekmiyor musun?" diye sorarlarsa ne diyebilirdi ki? Sadece kendi kaybettiği yıllara üzüldüğünü söylese böyle birinin kampüste bulunmasını isterler miydi? O adamın mezarını bir kere bile ziyarete gitmediğini söylese, hatta nerede gömülü olduğunu bile bilmediğini itiraf etse ne hissederlerdi?
Dalgın düşünceleriyle kampüsten dışarı adım attığı an Sana'nın kendisine seslendiğini duydu. Arkasını dönerek ona baktı ancak adımlarını durdurmadı. Sana ona yetişmek için koşuyor olsa da durmuyordu.
"Jungkook-" Sana nefes nefese konuştu Jungkook'un yanına vardığında. "Ders çalışmak için gün seçtin mi?"
"Yarın." dedi Jungkook kafasından sallayarak. Yarın uygun muydu bilmiyordu bile ancak gitmek istiyordu. Midesi bulanıyordu, alnından terler akıyordu ve kriz geçirmenin eşiğinde olduğunu biliyordu. Buradan gitmeliydi.