Düşünceliydi Reha Karaçay. Ancak bir yandan her şeyi boş verip yere çöküp ağlamak istiyordu.
Bunca yıl, Elisa’nın yokluğuyla baş etmenin ne kadar yorucu ve acı bir his olduğunu anlamıştı ve şimdi, o hissin boşa olduğunu anlıyordu. Her gece onun için hazırlanmış ve bunca yıl boyunca asla bozulmamış bebek odasında dakikalarca ağlıyor, kardeşinin yanındaymış gibi hissetmeye çalışıyordu.
Sekiz yaşındaydı Reha annesinin hamile olduğunu öğrendiğinde. O yaşta bazı şeyleri anlamakta zorlansa da, anne ve babasının mutlu olduğunu görebiliyordu. Anne ve babası kardeşiyle kendisini önlerine oturtmuş, evlerine yeni bir misafirin geleceğini söylemişti. Umut ilk başta ağlasa da, daha sonra eve yeni oyun arkadaşının gelmesi gözüne çok güzel bir fikirmiş gibi gelmişti. Rüzgar ise o zamanlar üç yaşındaydı ve daha kardeşin ne olduğunu bile tam olarak bilmiyordu ve eve yeni bir misafirin geleceğini öğrendiğinde ağlamaya başlamıştı. Annesiyle babası Rüzgar’ı tatlı bir dille sakinleştirmeye çalışmıştı.
Sonra Reha dokuz yaşına girdi ve onun doğum gününden birkaç ay sonra eve bir değil, iki yeni misafir geldi. Ancak onlardan sadece biri bu evde büyüyebilecekti.
Elisa ve Adin eve geldikten iki gün sonra ise, gecenin soğuk ve ıssız havasında annesinin o çığlığını duydu, hayatı boyunca unutmayacağı o haykırışı.
Elisa gitmişti, kız kardeşi gitmişti ve Reha o zamanlar kız kardeşinin olacağını öğrendiğinde kalbine dolan tüm hayallerinin solmasına çok üzülüyordu. Umut, onlara henüz hiçbir açıklama yapmayan anne ve babasından sonra bir cevap alabilme umuduyla abisi Reha’nın yanına giderek ne olduğunu ve evlerine gelen küçük kız çocuğunun nereye gittiğini soruyordu, çünkü Umut her Elisa’nın odasına girdiğinde boş bir beşikten başka hiçbir şey görmüyordu.
Bir gün, ortalık yine çok karışıkken annesinin yatak odasında gizlice ağladığını gördüğünde o da hızla odasına gidip ağlamaya başlamıştı.
Reha kardeşini istiyordu, hevesle beklediği meleğini istiyordu, ama o önündeki on dokuz yıl boyunca gelemeyecekti.
Reha, yanına birilerinin oturduğunu hissettiğinde başını çevirdi ve iki yanına oturan kardeşlerini gördü, Umut ve Rüzgar’ı. Hiçbir şey söylemedi, sadece onlara sarıldı, tıpkı çocukluklarında yaptığı gibi.
Onların da kendisinden bir farkı yoktu, üçü de aynı durumdaydı ve birbirilerini en iyi onlar anlardı. “Abi,” diye fısıldadı Rüzgar ağlamaklı sesiyle. “Elisa bir gün bizi kabul eder mi? Bir gün onun ailesi olabilir miyiz?”
Reha sustu, hiçbir şey diyemedi, çünkü hiçbir cevabı yoktu, ancak bu cevabın ‘Evet’ olmasını çok isterdi. Her zaman sanki bir gün gelecekmiş gibi bekledikleri kız kardeşlerine aile olabilmeyi çok isterdi. O yüzden bu soruyu geleceğe bıraktı, cevabı oralardaydı.
Umut’un fısıltısını duyduğunda hiçbir şeyi düşünmeden ağlamaya başladı Reha. “Abi, ben çok üzülüyorum, onun için yapabileceğimiz bir sürü şey varken hepsinin yok olmasına. Elisa, ‘Nalan’ olarak büyümeyebilirdi, bizim yanımızda, sevmeye kıyamadığız meleğimiz gibi büyüyebilirdi. Ama olmadı, hiçbiri olmadı, şimdi de çaresizce ihtimallere tutunuyoruz. Ben kız kardeşimizi istiyorum, abi. Ben onu çok istiyorum, onun abisi olabilmeye çok istiyorum.”Sonra birkaç adım sesleri duyuldu, Demir Bey ve Seren Hanım onlara doğru gedi ve hepsinin saçlarını okşayarak onların yanına oturdu. Seren Hanım üç oğluna da bakarken “Ne hissettiğinizi biliyorum ve inanın, ben de öyle hissediyorum, ama inanıyorum, bir gün meleğimize yuva olacağız, ailesi olacağız, güvendiği ilk limanı olacağız.”
Demir Bey de onun söylediklerini desteklerken kapının açılma sesiyle hepsi toparlanmaya çalışarak gelen kişiye baktı. Adin buruk bir tebessümle onlara bakarken “Saklamayın gözyaşlarınızı, görebiliyorum.” dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sol Göğsündeki Çiçek
Ficción GeneralAilesinden koparılıp bir günahın oyuncağı olan Nalan, bir sonbahar günü birisiyle tanışır, onun ikizi olduğunu bilmeden. Zaman geçtikçe kader onun için ördüğü ağlarını çözerek her şeyi daha karmaşık bir hale getirir. Bir akşam babasının telefonuna...