Başım hareket eden arabanın camına düştüğünde gerçeklerle yalanların arasındaki bir kıyıda kalmış gibiydim.
Her şey birbirine girmişti, tüm hayatım altüst olmuştu ve hayatımda yeni bir sayfa değil, hayatımı baştan yazmak için yeni bir kitap açılmıştı.
Ancak bunlardan öte, en büyük şaşkınlığı bundan beş gün önce, hastane odasına girdiğimde yaşamıştım. Çünkü odaya girdiğimde odanın içindeki koltuklardan birinde oturanların arasında Adin vardı.
En yakın arkadaşım. Ya da ikizim.
Geçirdiğimiz bir yıl içerisinde bir bağ kurduğum, hislerimi paylaştığım arkadaşımın ikizim çıkma ihtimali vardı.
Hayat benimle oyun oynamaktan ziyade, dalga geçiyor gibiydi.
“Kızım.”
Duyduğum sesle başımı çevirdim, yanımda oturan babama baktım. Gözlerinde anlamlandıramadığım bir sürü duygu vardı, gözleri yola bakıyordu, ama ruhu bana ağlıyordu sanki.
Ona bakarken hiçbir şey söylemedim, söyleyemezdim zaten. Sesim titrerdi, dudaklarımın titremesinden bunun olacağı belli olurdu ancak bunlardan ilave, söyleyebileceğim hiçbir şey yoktu. Çok tuhaf ve kırgın bir durumdaydık.
“Sonuç... Ne çıkarsa çıksın, sen benim kızımsın, ablanın kardeşisin. Bunu bir kağıtta yazılan hiçbir test değiştiremez. Tamam mı?” Sesi titriyordu, belli etmemeye çalışsa da, bu belli oluyordu. Birden ablamın eli elimi kavradığında başımı ona doğru çevirdim, gözleri dolu bir şekilde bana bakıyordu.
“Aynen öyle, hiçbir şey senin bizim ailemizden olduğu gerçeğini değiştiremez. Seni çok seviyoruz ve hep çok seveceğiz, bunu unutma.”
Başımı salladım, sesimi çıkaramazdım, çünkü konuştuğum anda ağlamaya başlardım. Bu yüzden hiçbir şey söylemedim, ablamın elini daha sıkı tuttum ve yolun bitmesini bekledim.
Hastaneye ulaştığımızda arabadan indim ve derin bir nefesi içime çektim, babam elini destek olduğunu belli edercesine omzuma koyduğunda üçümüz içeri doğru gitmeye başladık. Hastane kapısının önüne ulaştığımızda babam gözlerime baktı hazır olup olmadığı görmek istercesine. Ona gözlerimi kapatıp açarak onay verdim ve kapıyı açmasını beklemeye başladım, bir an önce her şey bitsin istiyordum, çünkü bir şeyler biraz daha uzamaya devam ederse, nefes alamamaya başlayacaktım. Bilinmezlik beni daha da yoruyordu.
İçeri girdiğimizde yine aynı insanları gördük, Demir ve Seren Karaçay, Reha Karaçay ve Adin.
Gözlerimiz kesiştiğinde bakışlarımı kaçırdım.
Biz de yerlerimize oturduğumuzda doktor hepimize baktı ve her şeyin daha da karmaşık olmasını sağlayan sonucu söyledi. “Demir Karaçay ve Nalan Vera Özsoy’dan alınan örnekler incelendi ve sonuç belirlendi. Demir Karaçay ile Nalan Vera Özsoy’dan alınan DNA örnekleri %99.99 ihtimalle uyuşmaktadır.”
Nefesim bana ağır gelmeye başladı ve kalp atışlarım hızlandı. Ellerim sanki sıkışmış gibi olan kalbime gitti, zaman dönmeyi bıraktı. Koluma dokunan eller, beni kendime getirmek isteyen sesleri bile duymuyordum, sadece tek yapabildiğim öylece yere bakmaktı.
“Gitmek istiyorum.” diye fısıldadım çaresizce. “Şu an sadece eve gitmek istiyorum.”
Beni saran kolların varlığını hissettim ve kendimi onun sahibine bıraktım. Dünya şu an benim için tersine dönmüştü ve düzelmesi uzun bir zaman alacaktı.
****
Karaçayların Malikanesi, birkaç saat sonra
Karaçay ailesinin her biri üyesi sessiz ve düşünceliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sol Göğsündeki Çiçek
Narrativa generaleAilesinden koparılıp bir günahın oyuncağı olan Nalan, bir sonbahar günü birisiyle tanışır, onun ikizi olduğunu bilmeden. Zaman geçtikçe kader onun için ördüğü ağlarını çözerek her şeyi daha karmaşık bir hale getirir. Bir akşam babasının telefonuna...