Karaçay Mâlikanesi, 20.19
Gözlerini her gün geldiği, saatlerce vakit geçirdiği serada gezdirdi Seren Karaçay. Evindeymiş gibi hissederdi kendini, gözü gibi baktığı yuvasında olurdu sanki. Buraya her girdiğinde, geçirdiği her zamanda ayrı bir huzur dolardı içine genç kadının.
Ama şimdi, o zamanların üstünden yıllar geçmişti. Burası için, içinde ailesinin olduğu hayallerinin üzerinden yıllar geçmişti ve o hayallerin hepsi zamanın acımasız sayfalarının birinde kaybolmuştu.
Çünkü, ailesi kaybolmuştu.
Kızları kaybolmuştu, o ve ailesinin hayatları kaybolmuştu sanki.
İkizler eve ilk geldiğinde kocaman evin içine yayılan o dolu kahkahaların hiçbiri atılmıyordu şimdi evin duvarlarına. Ya da artık hiçbir zaman bir mutluluk hissi dolanmıyordu evin içinde. Çünkü, yoktu. Herkesin kalbinde o yapboz parçası yoktu, kaybolmuştu.
Derin bir nefes aldı Seren Karaçay. Bu nefes ne içindi bilmiyordu. Her daim sevgisini hissettirmeye çalıştığı oğulları için mi, her zaman kendi acısını yok sayıp ona yardım etmek isteyen eşi için mi, yoksa ne yapacağını bilemeyip arafta kalan kendi için mi?
Hiçbir şey bilmiyordu.
Kızı gitmişti, canının içi gitmişti. Onu ilk kucağına aldığında kokusunu soluduğu, her zaman yanında olacağına dair söz verdiği kızı yoktu yanında. Sözü tutamamıştı, kızı kaçırıldığında onun yanında olamamıştı, yaptığı tek şey evlerinin bahçesinde kızını çaresizce aramak olmuştu.
Düşüncelerin ve gözyaşlarının içinde boğulduğu sırada birisi onu sardı ve kendine çekti. Bu kişinin en küçük oğlu Adin olduğunu gördüğünde gözyaşları biraz daha hızlandı. Oğlu ikiziyle büyüyememişti, oğlu ikizini hiç görememişti.
Adin hiçbir zaman doğru düzgün yaşayamamıştı bile.
Her şey karmaşıktı, her şey kırgındı, her şey yarımdı.
Kızının başına gelenlerle ilgili bildikleri bilgiler bile.
Seren Karaçay, kızının evlerinde son kez ağladığında özenle hazırladığı ve baktığı seranın buna şahit olduğunu sonradan öğrenecekti. Ve aslında, öğrenmesine çok az kalmıştı.
****
Demir Karaçay ellerini başının arasına almış, düşünüyordu. Ailesindeki herkes darmadağındı, herkes perişandı ve şimdi yıllar önce kaybettikleri göz bebeği kızlarına çok yaklaştığını hissediyordu.
Zihninde bir sürü düşünce vardı ve hepsi karmakarışıktı.
Kızı olduğunu tahmin ettiği genç kızı ve ailesini düşünüyordu. Genç kız, ülkenin tanınan ailelerinden biri olan Özsoy ailesinin kızı olarak büyümüştü. Kenan Özsoy’la bir keresinde tanışmıştı ve iş yapmışlardı. Ancak bu resmi bir düzeyde kalmıştı ve aileleri birbiriyle tanışmamışlardı.
İkizler dışında.
İkizler aynı üniversitede okuyordu ve birbirleriyle tanışmış, arkadaş olmuşlardı. Bir gün oğlu Umut, Adin’i üniversiteden almak için gittiğinde yanındaki kızı görmüştü. Kızıl saçları ve yanaklarındaki çiller, ela rengi gözleri dikkatini çekmişti ve Adin’e kızın kim olduğunu sormuştu.
Adin yüzündeki gülümsemeyle kızın adının Nalan olduğunu ve bir yıl önce, yani üniversiteye ilk başladığında tanıştıklarını ve arkadaş olduklarını söylemişti.
Umut bundan biraz şüphelenmişti, çünkü kız hem annesi, hem de babası gibiydi.
Kızıl saçları ve çilleri konusunda annesine benziyordu ancak gözleri ve yüz tipiyle babasına. Bunu babasına titrek sesiyle söylediğinde babasının ellerinin birkaç saniyeliğine titrediğini görmüştü. Adamın gözbebekleri titremiş, ela gözleri dolmaya başlamıştı.
Bunu duyduktan sonra bu konuyu bilen üç kişi, onlar bunları konuşurken onları duyan en büyük çocuk Reha, Umut ve Demir Karaçay yeni tanıdıkları bu kızı araştırmaya başlamışlardı.
Öğrendiği bilgiler sayesinde kızın tam adının Nalan Vera Özsoy olduğunu, annesinin dokuz yıl önce vefat ettiğini, bir ablasının olduğunu ve ablasıyla beraber babasıyla birlikte yaşadıklarını biliyordu.
Aslında, Demir Karaçay sadece duyduğu benzerliklerden dolayı DNA testini yapmaya ikna olmazdı, fakat kızın fotoğraflarını gördüğünde içi titremişti, çünkü karşısında yirmi sekiz yıldır birlikte olduğu eşinin gençliğini görüyor gibiydi.
Bilgiler önüne birkaç saat önce gelmişti ve kızın fotoğrafını gördükten sonra anlık bir kararla Kenan Özsoy’u aramış, yarın hastaneye gelmesini söylemişti.
Şimdi ise muhtemelen şimdilerde her şeyi öğrenen kızın nasıl hissedeceğini düşünüyordu.
Bir de ailesini.
Çünkü şu an karşısında durduğu ailesine nasıl bir açıklama yapması gerektiğini bilmiyordu. “Demir, seni dinliyoruz.” diyen eşinin sesini duyduğunda ona döndü. Sesi her zamanki gibi yorgun geliyordu. Yüzü de bunu onaylar vaziyetdeydi ve meraklı gözlerle ona bakıyordu.
“Baba, ne oluyor?” diyen en küçük oğluydu. Adin’di. Geçen on dokuz yıl en çok ona zordu, çünkü bunca yıl ikizinin yokluğunu hissederek yaşamıştı.
Ve bir gün, bir sonbahar gününde ikizini bulmuştu.
“Size açıklamam gereken bir konu var ama inanın şu an ben de bu olayın etkisindeyim ve nasıl açıklayacağımı bilmiyorum.” diye başladı söze. “Bundan birkaç gün önce, Umut Adin’i okuldan almak için gittiğinde yanında bir kız görmüş.” Adin’in üzerinde olan bakışlarını hissetmesine rağmen ona bakmıyordu. “Kızın, annenizle bana benzemesinden şüphelenerek benim yanıma geldi, kızı anlattı. Ben de onun hakkında birkaç bilgi toplamak için birilerini gönderdim.”
“Nalan mı?”
Demir Karaçay, oğlunun titrek sesiyle buz kesti. Hiçbir şey diyemedi, hiçbir şey yapamadı, sadece durdu. “Ben ikizim için ağlarken benim yanımda duran, bana teselli veren kız benim ikizim miydi?”
Eşinin birkaç sessiz iç çekişini duyabiliyordu, herkes sessizdi ancak herkesin içinde bir fırtına kopuyordu. “Daha net bir sonuç için DNA testi yaptıracağız. Yanında büyüdüğü aileyi aradı, yarın hastanemize gelmeleri için bilgilenlendirdim, birkaç gün içinde sonuçlar çıkacaktır.”
Bu bilgiden sonra herkes daha da sessizleşti, çünkü mutlulukları da hüzünleri de her zaman olduğu gibi göz bebeği kızları Elisa’ya bağlıydı.
Elisa anne ve babasının birtanesiydi, dokunmaya kıyamadıkları kızlarıydı, abilerinin göz bebeği olan kız kardeşiydi, Adin’in ise meleğiydi, kalbinin diğer yarısıydı.
Ancak Elisa’yı onlardan koparmışlardı, şimdi ise kavuşmalarına çok az kalmıştı.
Karaçay ailesi, çok yakında meleklerine kavuşacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sol Göğsündeki Çiçek
Genel KurguAilesinden koparılıp bir günahın oyuncağı olan Nalan, bir sonbahar günü birisiyle tanışır, onun ikizi olduğunu bilmeden. Zaman geçtikçe kader onun için ördüğü ağlarını çözerek her şeyi daha karmaşık bir hale getirir. Bir akşam babasının telefonuna...