altı

344 20 2
                                    

Hayata geliş amacımız sadece acı çekmekten mi ibaretti, ya da ardından gelen ödüllerle tatmin edilmek için miydi? Belki de bunun cevabını kimse net olarak veremezdi. 

Ama ben cevabını bugün kısmen anlamıştım. Çünkü daha bir kaç gün öncesinde sevgilimle kavga sebebim olan en derin yaram, abim sapasağlam bir şekilde karşımda dikiliyordu.

Kendi kendime 'Hayır Alya, o gerçek değil. 5 sene önce gördüğün halisülasyonlardan birisi sadece.' diye avutmaya çalışsam da çakır rengi gözlerini üzerime dikmiş duruyordu. Adımı da seslenmişti.

"Alya, benim abiciğim." demiş ve elini bana doğru uzatarak üstüme gelmeye başlamıştı. Kafamı sağa sola doğru salladım. Hayır, birazdan gidecekti. Hep öyle olurdu.

"Gelme! Git!" gözlerimden yaşlar akmaya başlamıştı bile. O sırada bir diğer avukat arkadaşımın asistanıma olan bağırışı doldurmuştu kulaklarımı. "Sinem! Çabuk Barış'ı ara! Alya kriz geçirecek."  koşarak yanıma gelmişti Egemen. Düşmeme az bir süre kalmışken beni kollarımın altından tutmuş ve yere düşmemi yumuşatmıştı.

"B-Barış." diyebilmiştim sadece. Dilim tutulmuş ama zihnimdeki düşünce akışı o kadar karmaşıktı ki.

Mesela Barış ile birkaç gün önce ettiğimiz kavgayı düşünüyordum, ya da birkaç gün sonra sahada olacağı, benim de ona tribünden destek verecek olduğum maçını. Aksilik çıkmamış olsaydı bu akşam birbirimize sarılarak edeceğimiz sohbeti ve yanımıza kıvrılacak olan Pablo'yu, mesela.

"Hey! Alya, bana bak. Sadece ben varım, o yok." omuzlarımdan tutarken beni sarsıyordu da. Gözlerimin içine bakıyor beni bazı şeylere inandırmaya çalışıyordu.

O an kafamda bir zil çaldı. Bir bebek ağladı. Bir kadın güldü. Bir köpek havladı. Bir ağaç yıkıldı. Bir kuş öttü.

Ben ise sustum.

Ben ise çaresiz kaldım. Ağladım. Çok ağladım.

Yıllar önce benim yüzümden öldü sandığım abim, benim adımı seslenmiş tam karşımda ölü kavramına tezat bir şekilde dikilip durmuştu.

Etrafımda olan her şeyi takip edebiliyordum fakar tepki gösteremiyordum. Felçli bir hasta gibiydim.

O sırada görüş açıma siyah bir Bugatti girdi. İçindekini fazlaca tanıyordum ve ona o kadar ihtiyacım vardı ki.

Sanki Ağustos ayının kavurucu sıcağında sokakta tüm gün koşturmuştum ve o içeceğim bir bardak suya muhtaçtım. Şuan Barış'a olan muhtaçlığım da tam olarak o miktardaydı.

"Bebeğim, tamam. N'olursun nefes al! Bak şuan nefesini tutuyorsun aşkım." demiş ve çoktan yanaklarıma koyduğu ellerinin sayesinde beni kendine çekmiş ve göğsüne yaslamıştı.

"Alper, abim geldi. B-bana seslendi," dedim ve titreyen sol elimi ihtiyacım olmayacak olan dört parmağımı kapattım ve işaret parmağımla tam karşımı gösterdim. " Oradaydı." dedim ama daha da konuşamadım.

Kafamı en güvenli hissettiğim yere yasladım. Kolları beni sardı, sevgisini en derinimde hissederken beni havalandırıp arabaya götürdü.

Normal bir anda olsak kemerimi takmamama kızardı ve muhtemelen kavga ederdik, fakat her şeyin bilincindeydi ve sağ omzumun üst tarafına uzandı ve kemeri o çıkıntısına taktı.

"Barış. Sana tek bir soru soracağım. Biliyor muydun?" kelimeler ağzımdan çıktığı andan itibaren cevabının hayır olmasını diledim. Çünkü herhangi bir olumlu veya belirsiz cevapta bir kez daha bu ilişkiyi yürütebileceğimizi sanmıyordum.

Gözlerimin içine baktı. Ela gözlerinin nasıl baktığından bir anlam çıkarmak istemiyordum çünkü onu yanlış anlamaktan korkuyordum.

"Deniz gözlüm, sana yemin ederim, bak senin telefonunu kapattıktan sonra beni aradı. Haberim senden 10 dakika önce falan oldu. Bak lütfen inan bana. Hemen bindim arabaya geliyordum yanına, ama.." demiş ve elini direksiyona sert bir şekilde geçirmişti. " Şerefsiz köpek! Bunca yıl saklandığı yetmiyormuş gibi bir anda çıktı karşına. Bir de anahtarını almış galiba. Amına koyacağım onun! Orospu çocuğu!" ellerini ard arda direksiyona geçirmeye başlamıştı.

Biliyordum benden bir tepki bekliyordu fakat son yarım saat içerisinde yaşadıklarım bünyeme o kadar ağır gelmişti ki. Çünkü benim hayatım çok sıradandı aslında.

İki elimle uzanıp onun ellerini kendi kucağıma çektiğimde kızarmış gözleri bana dönmüştü. Kendini suçlu hissediyordu.

"Aşkım." sol gözünden düşen yaşı dudaklarımın altında hapsetmiştim.

"Seni koruyamıyorum. Özür dilerim. Yıpranıyorsun, üzülüyorsun ve ben sadece izliyorum. Seni o kırıkların içerisinden çekip alamıyorum sevgilim. Herkes benim güçlü olduğumu söylüyor ama benim gücüm yetmiyor. Senin gözlerine bakınca bütün gücüm sönüyor sanki." demiş ve dudaklarına doğru çekmişti beni.

Bu bir şehvet öpücüğü değildi ya da özlem öpücüğü bu demekti ki, ne duymak istiyorsan, ne hissetmek istiyorsan dudaklarımın arasından çekip al, ben dayanamıyorum öpücüğüydü.

bende dediğini yaptım, bana güç verecek ne varsa dudaklarından çekip aldım. Ben güçlüysem o da güçlüydü. O güçlüyse ben güçlüydüm.

olgunlaşmıştık ve birbirimizi iyileştirebilmeyi öğrenmiştik.

——————————

"olgunlaşmıştık ve birbirimizi iyileştirmeyi öğrenmiştik."

unutmayin derim canlarim her birinizi cok opuyorummm 😍

sana zarar veriyorum | barış alper yılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin