Barut Aslan…
Şu an ne yaptığımı anlatsam ne kendim ne başkası inanırdı. Önce Pırıl’ın banyosunda is lekesi olmuş yüzümü yıkamıştım. Sonrasında ise ben ve Pırıl karşılıklı oturmuş, Pırıl’ın yaptığı yemekleri yiyorduk ölüm sessizliği içinde. En son bana abi kardeş olalım demişti. Kulaklarımı kesip atmama son birdi. Hoş kafamıda kesip atabilirdim. Pek de bir yararı yoktu hayatıma. İçtiğim çorba, yediğim yemekler ve yediğim sütlaç bile öyle başka bir güzellikteydi ki.
“Pamir’in yeme bozukluğu var mı?” diyen sesle kafamı önüme eğdiğim tabaktan kaldırıp gözlerine bakmak istemiştim ki, onunda elindeki çatalla önündeki yemeğiyle oynadığını fark etmiştim. “Hayır yok. Yani bildiğim kadarıyla yok. Bakıcısına sormamı ister misin?” kafasını olumsuz anlamında sallayıp konuştu. “Ay yok gerek yok. Sadece merak etmiştim. Sorma kimseye bir şey.” Tavırlarının tuhaflığını uykum olmasına bağlamak istiyordum.
“Ellerine sağlık ben yavaştan kalkayım artık. Malum oğlanı eve götürüp istasyona geçeceğim.” Dediğimde hafifçe başını sallamış ve ayağa kalkmıştı. “Odamda uyuyor uyandırmadan götür.” Bu dediği biraz imkansızdı. Çünkü Pamir Ege’nin uykusu fazla hafifti. Başımı sallayıp Pırıl’ı bozuntuya vermeden sessizce peşinden ilerledim. Odaya girdiğimizde benden önce ilerleyip Pamir’in alnına dudaklarını bastırışını kapının pervazına yaslanıp izlemiştim.
Kahretsin ki o kadar güzel anne olurdu ki. Onu gören anneler biz anne miyiz diye kendini sorgulardı. En azından benim beni doğuran kadın yapmalıydı. Kafası bana dönüp hafifçe gel yapmış ve yanına çağırmıştı sevgili küçük kardeşim. Abi kardeş demişti değil mi kapıda o bana? Abi kardeşin alasını göstermeyen Barut ne olsundu. Tutup bir anda öpmek vardı ama aramızdaki duvarlar elime, dilime, dudaklarıma engeldi.
Yavaşça yatağa doğru ilerleyip hafifçe Pamir’i kucağıma almıştım ki sayıklamaya başlamıştı. “Anneciğim. Sen mi geydin?” Şu zamana kadar anne bahsini açmayan çocuk bugün hayatı boyunca demediği kadar anne demişti. Hafifçe sırtını okşayıp uykusuna devam etmesini sağlamayı açamlamıştım. Fakat başı boynuma değdiğinde aldığı kokudan babasının geldiğini anlamıştı.
“Babacığım. Anne giti mi?” gözlerini açmadan kurduğu cümle o farkında olmadan zihnimin içindeki pürüzlere çarpıp oraları yaralamıştı bile. Ben cevap veremezken Pırıl yanımıza yaklaşmış ve Pamir’i kucağına almıştı kucağımdan. Hafifçe sırtına şekiller çizerken yanağını kafasına hafif hafif sürmüş ve “Burdayım minik kıvılcım. Senin kadar tatlı bir çocuğu hangi kadın bırakabilir ki?” demişti. Pırıl, Pamir’in ona anne demesini kabullenmiş ve ona oğlu gibi davranmıştı.
Öz annesinden kalan boşlukta boğulan Pamir’e yeni kapı açıyordu farkında olmadan. Güzel kahveleri gözlerimle buluştuğunda konuşmaya başlamıştı kısık sesle. “Sağlık ocağı buraya beş dakika sanırım araban orada kalmıştı sen al gel Pamir’e bakarım ben biraz daha.” Gözlerini kapatıp açarak benim adıma da onay vermiş ve odanın içinde yürümeye başlamıştı.
Hızlıca evin kapısına gelip çıkacağım sırada Pırıl arkamdan seslenmiş ve anahtarları almamı söylemişti. Abilerde kardeşlerin ev anahtarı olurdu değil mi? Sırıta sırıta evden çıkıp merdivenlerden inerek binadan kurtulup yürümeye başladım. Acaba bir anda öpsem tepkisi ne olurdu? İlk öpücüğümün sahibine ilk öpücüğünü iade edebilmek isterdim. Ama sanırım abilik müessesesi buna izin vermezdi.
Sağlık ocağına giden yolda aklıma dolan ruhumdan kopuk anılar dünyasına dalmıştım bile. Yirmi birinci yaşımın ağustos ayının sıcağından tüm ülkenin bunaldığı bir günde, çalıştığım oto yıkamada gelen arabaları yıkarken sıcaklayıp hortumla üstüme de su tutmuş ve ferahlamayı ummuştum. İki yıllık itfaiye önlisans bölümünü bitirmiş iş başvurumu yapmış sonuç açıklanana kadar onu görmek umuduyla yine soluğu mahallemizde almıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalbimdedir Yangın
RomanceYetim bir itfaiye şefi ve onun annesiz oğlu. yalanlarla yanlışlarla büyümek zorunda kalan adam. Barut Aslan. Muhtarın doktor kızı. Yalnız aşık. Sevdasını kalbine gömmüş bir kadın. yalnız bir adamla adamın yalnızlığına kendini gömmüş kadının aşkını o...