4- Kalp çarpıntısı

9 1 0
                                    

Nedenini bilmediğim bir şekilde çok tedirgindim ve korkuyordum. Kalbim göğüs kafesimi delecek gibi atıyordu.

Her yer karanlıktı ve soğuktu. Etrafta rüzgarın uğultusu duyuluyordu sadece.

Adımlarım benden bağımsız bir şekilde bir mezarlığın kapısında durdu. Beyaz boyasının yarısı akmış ve paslanmış kapının önünde bir kulübe vardı. İçine bakmaya korkuyordum. Kimse yok gibi görünüyordu.

Üşüdüğümü hissediyordum. Rüzgar bedenimde geziniyordu.Tam arkamı dönüp gidecekken bir mezar gördüm.

Önünde bir adam oturmuştu. Kulübenin biraz önündeydi. Geniş omuzlarını siyah bir palto örtüyordu, suratını bu mesafeden göremiyordum. Siyah saçları rüzgarla dalgalanıyordu. Elinde siyah bir taş vardı ve boya parmaklarına bulanmıştı. Ürpermiştim.

Yavaş yavaş yanına adımladım. Ayaklarımdan ses çıkmaması için parmaklarımın ucunda yürüyordum.

Adamın biraz arkasına gelince mezar taşında yazan adın karalandığını gördüm. Yarım yamalak yazıyordu ölen kişinin ismi. Hatta okunmuyordu bile.

Korku içinde adamı izliyordum. Bir süre daha karalamaya devam etti. Sonra taşı toprağın içine soktu. Mezarın yanına oturarak ağlamaya başladı. O kadar içli ağlıyordu ki ister istemez yanına gidip elimi omzuna koydum.

Bu yaptığımla kara gözleri yüzümü buldu. Gözleri yaşlardan dolayı ıslanmıştı. Sanki beni yeni fark
etmiş gibiydi.
Gözleri bir uçurumu anımsatıyordu, dibi görünmüyordu çünkü.

Bakışlarından korkup geri adımladım. Ben geriye gittikçe gözleri yüzüme daha dikkatli bakıyordu. Bir anda ayağa kalktı. Yanıma doğru geldi. Beni omuzlarımdan tutup mezarın içine doğru itmeye çalıştı. Karşı koymaya çalışıyordum ama çok kuvvetliydi.

Çığlık atıyordum boğazım yırtılırcasına.
Ama sesim çıkmıyordu. Sadece rüzgarın uğultusu duyuluyordu. Gök gürüldemeye başladı. Ve ben hala adamdan kurtulmaya çalışıyordum.

Yağan yağmur damlalarıyla gözlerimi gökyüzüne diktim. Adam kafamı toprağın içine daha çok sokarken yüzümü yağmur damlaları ıslatıyordu.

Derken gözlerim kapandı.

Çığlık atarak uyandım. Kalbim çok hızlı atıyordu.Gözlerim nerede olduğumu anlamak için etrafta gezindi.

Salondaydım, uyuması için İkra'ya odamı vermiştim. Ders çalıştıktan sonra da uyuyakalmıştım.

Gördüğüm rüya o kadar gerçekçiydi ki...

Sürekli aynı rüyayı görüyordum. Bazen aradan uzun bir zaman geçiyordu, bazen ise kısa. Fark etmiyordu. Sonuç hep aynıydı.

Rüyaların bir anlamı olduğuna inanırdım.  İnsanın bilinç altında olan şeyler genelde rüyasına da yansırdı.

Peki hep gördüğüm bu rüyanın anlamı neydi?

O adam kimdi? Mezar kimindi? Neden mezar taşını karalıyordu? Beni neden mezarın içine itiyordu?

Sorularımın bir cevabı yoktu. Ne zaman bu rüyayı görsem o adamın gözleri tüm gün aklımdan çıkmazdı.

O kadar korkunçtu ki.

Koltuktan kalkarak odama gittim, İkra hala uyuyordu. Sarı saçları yüzünün her yerine dağılmıştı. Uykusu ağır olduğu için çığlığımı duymamış olması muhtemeldi.

Tan Yeli Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin