§1.Bölüm-Kaderin ağları§

84 24 34
                                    

Lee Felix, yarı avusturyalı ve yarı koreli genç. Ortaokula kadar eğitimini Avusturyada tamamlamış, ve oldukça zorlu bir hayat yaşamış Felix, hayatına giren ani kararlar sebebiyle Koreye taşınmak zorunda kalmıştır.

19 yaşındakı Felix, doğduğu andan itibaren ailede fazlalık olarak görülmüştür. Babası kendi ailesi için dişini tırnağına takarak para kazanmaya çalışmıştır. Maddi durumu oldukça kötü olan aile kendi evlerini satmak zorunda kalmış, ve zorlu geçecek günlerle karşı karşıya kalmıştır. Başka çaresi kalmayan baba, ailesiyle kendi annesinin yanında yaşamak zorunda kalmıştır. Uzun zaman araları bozuk olan anne ve oğul bu karşılaşmadan sonra yakınlaşmak için epey zorlanmıştır.

İlk geldiklerinde normal karşılanan aile, daha sonra Felix'in babaannesi tarafından istenmemeye başlamıştır... Bunu esas sebeplerinden biriyse çocuk için gereken bez, yemek ve sık sık hasta olduğu için alınmalı olan ilaçlar olmuştur. Bunu ödeyemeyen anne ve oğul arasında ilk başta küçük tartışmalar olmuş, lakin, daha sonra bu tartışmalar giderek büyümeye başlamıştır.

                                   ***

"Biliyorsun anne, başka çarem yok, şirket battıktan sonra girebildiğim her işe girdim. Ailem için her şeyi yaptım, buraya gelmek zorunda kalmasam asla gelmezdim biliyorsun. Abimlerle birlikte bize bakmak çok zor anlıyorum seni, ama bir kaç hafta sonra yeni bir iş görüşmesine gideceğim o zamana kadar karımla çocuğumu idare edemez misin?" Artık yalvaracak gibi konuşuyordu bay Lee. Başka çaresi yoktu, annesinin yüzüne bile bakamayacak hale gelmişti...
"Oğlum artık bakamıyorum çocuğuna, her gün hastalanıyor,her gün bir işi çıkıyor, ilaç paralarından cebimde bir kuruş bile kalmadı... Benide anla lütfen... Boğazımıza kadar borca batmış durumdayız. "

Artık iki aileye birden bakamayan yaşlı kadın çok yorulmuştu. Kendi maaşı asla ve asla bu büyük aileye yetmiyordu. Her gün gittikçe batıyorlardı. Ve artık bu çocuk evde en çok para harcanan kişi haline gelmişdi. Bu yüzden ilk doğduğu andan itibarek istenmeyen, bakılamayan bir çocuk olmuştu Lee Felix.

                                ***

Babaannesinin evinden çıktıktan sonra, küçük bir binanın en alt, bodrum katında bir odalık ev kiralaya bilmişti Lee ailesi. O günden sonra bay Lee'nin eskiden olan kalp rahatsızlıkları giderek artmaya başlamıştı. Hem yaşadığı stres hem de çalıştığı ağır iş onu yeterince bunaltmıştı. Her gün kalp rahatsızlıkları yaşıyor, nefes alış verişleri zorlaşıyordu, geceleriyse kabusa dönmüşdü. Parası yetmediği için kedisini tedavi etmiyordu, eline geçen parayı topluyor, birikim yapmaya çalışıyordu.

Bir sabah uyandıklarında küçük Felix ve annesi, babasını yatağında haraketsiz ve kalbi durmuş bir şekilde buldular. Annesi o an anlamıştı, hayatlarının kalanının bundan sonrası daha da zorlu olacaktı.

                                  ***

Bayan Lee'nin sabah uyandığında görmeyi beklediği şey kesinlikle kocasının ölü bedeni değildi...

İlk başta uyuduğunu sandı fakat ona seslediğinde cevap gelmeyince telaşa kapıldı. Sarstı yanındakı kocasını, uyanmadı... Defalarca seslendi ona, cevaplamadı... Hatta yüzüne tokat bile attı uyanması için ama, ne uyanamadı ne de cevap veremedi... Hayata gözlerini yummuştu o artık.

Odaya minik Felix girdi birden. Gözleri uykuluydu, elinde mavi arabalı battaniyesi ve civciv peluşu vardı.

"Anne uyuyamıyorum, sizin yanınızda uyusam olur mu? " Gözlerini ovuşturarak kapıda bekledi minik çıplak ayaklarıylar. Annesinin gözleri dolmuş, Felix'in önünde ağlamamak için kendini zor tutmuşdu. Anlamıştı çoktan. Kocası ölmüşdü... Muhtemelen gecenin bir yarısı kalbi durmuş ve o bunu fark etmemişti...

Minik Felix babasının başına geldi. Sabah saatleriydi ama babası hala uyanmamıştı.

"Baba uyan, " Babasını uyandırmak, onun masallarını dinlemek istiyordu yine, "baba neden hala uyanmadı anne? " Diye sordu annesine bakarak.

Annesinin gözünden ard arda yaşlar düştü. Hemen kendini toparlamaya çalıştı. Burnunu çekti ve yüzünde yarım yamalak bir gülüş sergiledi. "Uyanacak oğlum, uyanacak. Baba yorgun uyusun biraz tamam mı? Hadi sen odana git uyu"

Zor tutuyordu kendini kadıncağız ağlamamak için, hemen şimdi kocasının üstüne çöküp ona sarılarak hüngür hüngür ağlamak istiyordu. Kalbi dayanamıyordu bu görüntüye. Minik Felix babasının elini tutmuş "uyan baba, uyan. Masal anlat hadi." diyordu. Oysa ki bilmiyordu babasının bir daha hiç uyanmayacağını...

                                    ***

İşte bundan sonra başlamıştı Felix'in zorlu hayatı. Babasının ölümünden sonra annesi zorla para kazanmaya çalıştı. Çok zor dönemler geçirdi oğluyla, yine de Felix'i eğitmek için en iyi okulları seçmişti. Ondan hiç bir şeyi esirgemedi annesi. Onun eğitimi her şeyden önemliydi. İlkokul hayatı güzel geçmişti. Bazen arkadaşları kendi babaları hakkında konuşurlardı, Felix ise onları dinlerdi sessizce, çünkü onun babası çok uzaklardaydı. Annesi öyle demişti çünkü...

Ortaokulda her kes tarafında zorbalığa uğruyordu. Babasız, yetim, öksüz lakapları takılmıştı Felix'e... Oysa o daha yeni babasının ölümünü anlamış, kabullenmişti, daha yeni anlıyordu babası uzak bir yere gitmediğini. Babası temelli bu dünyadan göçmüştü... Tek bir arkadaşı bile olmamıştı okulda, her gün ağlayarak gelirdi eve. Kaç kez okul tuvaletinde dövülmüş, bedeninde morluklar oluşmuştu. Buna rağmen annesi onu okuması için her zaman desteklemişti. Ona güç kaynağı olmaya çalışmıştı. Felix bir süre sonra bu zorbalıklara alışmış durumdaydı, artık karşılık vermiyordu. Ruhsuz ve halsiz bir şekilde geziyordu hep. Sanki yaşamıyordu... Hissetmiyordu... Hiss etmek istemiyordu...

Liseye kadar hayatı karanlık geçmişti, her gününü yarın okulda zorbalarının olmamasını dileyerek geçirirdi. Artık yaşamıyordu, yaşadığını hissetmiyordu, sadece nefes aldığını sanıyordu. Darmadağın olmuştu Felix, buna rağmen asla pes etmemişti, hep bir şekild tutunmaya çalışmıştı hayata.

Babasını düşünüyordu hep, okuldan eve ağlayarak geldiğinde babasının ne kadar güçlü olduğunu düşünürdü, kendisinin de öyle olması kerektiğine inandırmıştı. Güçlü olmalıydı, annesi için güçlü olmalıydı...

Annesinden her defa babasını ona anlatmasını isterdi. Annesinin kucağında dinlerdi babasıyla olan eski anıları. Anne ve babasının tanışmasını, kendi bebekliğinde babasıyla oynadığı oyunları, babasının ona anlattığı masalları dinlerdi. Hem huzur buluyordu o zamanlarda hem de, babasına olan özlemi kat kat artıyordu...

Lisesine Korede devam etti. Bazı akrabalarının yardımıyla Korede kiralık bir ev ve yeni bir iş buldu annesi. Ve liseye başladı Felix. İçine kapandı lise boyunca, hiç kimseyle konuşmadı, sınıfın en arka köşesinde tek başına oturdu. Yalnızca derslerine odaklandı, onun için başka bir yaşam sebebi yoktu. Yalnızca annesi ve dersleri vardı. Hep derece alırdı okulda, en iyi öğrencilerdendi. Günlerce aynı düzenle devam etti hayatına, kalktı okula gitti, eve geldi, yemek yedi, ders çalıştı ve yine ders çalıştı. Aynı şeyler onun etrafında bir yörünge oluşturmuştu sanki, devamlı dönüp duruyordu... Lise sonuna kadarsa sessiz bir öğrenci gibi geçirdi zamanını ve üniversiteye kabul oldu.

Üniversiteye kabul olması annesinin en çok istediği şeydi. Bu haberi duyunca çok sevindi annesi, kabul olduğu üniversiteyse Seul'ün başarılı öğrenciler yetiştirmiş bir üniversiteydi. Artık yeni hayatının yeni ve parlak günlerini yaşayacaktı. Karşıda yeni günler, yeni insanlar, yeni dostluklar bekliyordu onu. Bundan sonra hayatı tamamiyle değişecekti belki de...

                                   ~~~

~Tüm İmkansızlıklara Karşı~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin