§11.Bölüm-Parlak gözler§

35 9 1
                                    

Müzik sesinin verdiği huzurla uyumaya devam edeceğim sırada yerimden sıçrayarak uyandım. Sesin yanına bir başkası daha eklenmişti. Bu benim alarmım olmalı.

Gözlerim fal taşı gibi açılmışken etrafıma baktığımda buranın fazla yüksek olduğunu anladım. Geriye doğru giderken mırıltı gibi ses duymam başımı sağ tarafa çevirmeme sebep oldu. Hemen yanımda iki büklü olmuş, bilgisayarı kucaklayan Hyunjin vardı.

Gülmemek için elimi ağzıma götürüp sıktım. Kafası duvara yaslanmıştı. Ama saçları uzun olduğu için kafasının iki katını büyüklüğünde kabarmıştı ve bilgisayarı tam karnına bastırarak kucaklamış vaziyetteydi. Kulağımı tırmalayan alarm sesi için aşağı indim. Onu yani ikimizin de alarmalını söndürüp geri geldim. Merdiven kısmında ona bakıyordum, uyandırsa mıydım? İyileşmişti belki de, derslere katılmalıydı.

"Hey, uyan." Koluna dokunduğumda kaşlarını çatarak mızmızlanmaya başladı. Boğuk homurtularının arasında kafasını sallayıp yan tarafa döndü.

"Hyunjin?" Adını söylememle gözlerini açtı. Aniden açılan gözleri beni bulduğunda kaskatı kesildim. Adını söylememde bir sakınca mı vardı benim bilmediğim?

"Eee... Uyanıcak mısın? Bu gün derse katılırsın diye düşündüm." Gözlerini kırpıştırıp doğruldu katakta. Bunu yaparken bile elinden bırakmamıştı bilgisayarı. Dün gece ne ara alıp kucaklamıştı onu anlamadım. Sonra onun yanındaki boş tabağı gördüm. Bu bizim yediğimiz onca keki koyduğum tabaktı. Yarım tepsi tabağı gömmüştük gece gece resmen.

Dudaklarım kıvrılmaya başlayınca bana döndü. Evet, bilgisayarla döndü bana.

"Neden gülüyorsun?" Kekler yüzünden canım oda arkadaşım, kekler... Kendi kendime bir kez daha güldüm elimle yüzümü kapatıp.

"Hiç, şu kekler aklıma geldi," Sırıtmaya devam ederek ona açıklama yaptım. "Gece resmen yarım tepsi keki vakumlamışız. O bilgisayarı neden kucaklıyorsun sen?!" Kafası karışmış şekilde başını kendi üzerine çevirdi. Gözdüğü şeye eepeybir şaşırdı. Bir bana baktı bir kucaklarığı bilgisayara. Aniden yatağın üzerine attığında kahkahamı gizleyemedim. Sesli bir şekilde gülerken bana aynı gözlerle bakmaya devam ediyordu.

"Hatırlamıyorum bunu. Gece bir şeyleri kucaklama alışkanlığım var." Kendi dudakları da kıvrılmaya başladı. Gülüyordu. Hmm...Gülüyorduk.

Ben gözlerimi ondan ayırmazken onun aklı bilgisayarda kalmış olmalıydı ki, benim ona baktığımı fark etmedi. Bir kez daha sevinerek güldüğümde artık aşağı kattaydım.

"Bu gün geliyormusun okula?" Kendi aramızda üniversiteye okul dediğimiz için ona da böyle sordum. Biraz bekledikten sonra yerden kalkıp başımı yukarı kaldırdım. Aynı anda onun da başı aşağı bakıyordu yataktan.

Kalbim tekledi işte o an... İkimizde aynı anda aynı şeyi yapıyorduk ve dahası birisi bizi tutmuş gibi kıpırdamadan direkt gözlerimizin içine bakıyorduk. Ben onun siyah irislerinin derinliğinde kaybolurken o gram kıpırdamadan bana bakıyordu. Siyahları beni kara delik gibi çekiyordu. Ne kadarda siyah gözler...

"Okul... Geliyor musun?" Diye sordum haraket etmeden. O da aynı şekilde durdu, kıpırdayamıyorduk adeta buz kesmiştik. Kafasını sallayıp onayladığında benden farksız olduğunu anladım. Ellerimin ucunda çakan küçük şimşekler hissettim. Ellerime bakma gereği duyup kafamı aşağıya doğru çevirip ellerimi göz hizaman getirdim. Hiç bir şey yoktu. Üzerimde hissettiğim bakışlara aldırmamaya çalışarak yatağıma doğru gittim.

Telefonumu saate bakmak için açtım. "Geç kalıyoruz!" Telaşla giyecek bir şey aradığımda Hyunjin de benden farksızdı. İkimizde bir şeyler alıp yataklarımızın yanına döndük. Sırayla giyindikten sonra çantamı alıp içine iki üç kitap atıp elime de okumak için kütüphaneden aldığım kitabı aldım. Telefonumu cebime attıp ona göz gezdirdiğimde çoktan giyinmişti ve aşağı inip kendi çantasını hazırlıyordu.

~Tüm İmkansızlıklara Karşı~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin