onbirinci bölüm

283 28 41
                                    

hoşlanmak - ya da bu hissi bu kadar çabuk kabullenmek çok garip bir histi. daha kendime bile itiraf edememişken felix'e itiraf ederken hem rahatlamış, hem de üzüntüden uyuyamamıştım yine.

uzun süredir hissetmediğim bir his vardı içimde. en son ergenlikte, 15 yaşlarımda hissettiğim bir histi hoşlantı. 15 yaşımda karşılık alamadan hoşlandığım birkaç erkek sonucu sonra julie gelmişti, önce en yakın arkadaşım sonra sevgilim olmuştu. arkadaşken başkalarıyla çıktıktan sonra birbirimizle çıkmamız aramızda garip  bir atmosfer yaratmıştı ve ilişkimiz arkadaşlığı mahvetmekten başka bir işe yaramamıştı. ama şu an hissettiklerim tam da çocukken hoşlandığım zamanları andırıyordu. araya giren rahat ve sakin ilişki bu hissi bana birkaç yıllığına unutturmuştu sadece.

kolayca aşık olabilen biriydim, bunu zaten biliyordum ama chan'a olan hislerime bu kadar kolay teslim oluşum beni şaşırtıyordu. hem kızgındım hem de her şey düzelsin istiyordum. iki gün ve iki gece boyunca uykusuz kaldığım için daha hızlı ve daha çok düşünmek belki de beni bu kadar çabuk kabullenmeye sürüklemişti. bir yandan da utanıyordum kendimden. bir zamanlar eski sevgilisiyle sevişmesini duyduğum erkekle sevişmiş, utanmadan da hoşlandım diye ağlamıştım üstüne. bağlanma sorunlarım vardı ve çok kolay teslim olmuştum.

"bok gibi görünüyorsun." karşımda oturan felix ve ablama baktım uykulu gözlerle, bizim evdeydik, felix gece ben ağlarken sessizce gelmişti ve her şeyi ablama anlatmıştık. beraber chan'a bir tur sövmelerinin ardından kahvaltı yapıp salona geçmiştik, annem ve babam hala yatıyordu. "ölüyorsun uykusuzluktan." diye sözlerine devam etti ablam.

bana üzgün gözlerle baktıktan sonra birbirlerine döndüler. "felix bir tek sana güveniyorum seungmin'in arkadaşları arasında, lütfen ona iyi bak çünkü o kendine iyi bakmaz. bak nasıl uyumuyor."

iç çektim sıkıntıyla, aynı zamanda ablamın haline gülüyordum. "abla 15 yaşında falan mıyım, alt tarafı uyumadık iki gün."

ablam sözlerimi dinledikten sonra da bana kulak asmamış, tekrar felix'e dönmüştü.

"sen onu ciddiye alma. aşık olunca kendini ne kadar yıprattığını hepimiz biliyoruz zaten."

felix de ablama katılarak kafasını sallamış, bana bakmıştı. ben hiç konuşmamışım gibi davranıyorlardı.

"neyse ilgiyi de seviyorum karışmayayım," diyerek koltukta biraz daha yayıldığımda onlar annem ve babama kahvaltı hazırlamaya gitmişti, ben de konuşmanın verdiği rahatlama ile koltukta uyuyakalmıştım.

.•°

yurda uğramadan şirkete geçtim pratiklere başlamak için. eninde sonunda chan ile aynı çatı altına girmem gerekiyordu ancak şimdilik bunu olabildiğince elimin tersiyle itecektim. benim için birine karşı besleyebileceğim en ufak hoşlantı hissi bile çok yıpratıcı olduğu için chan ile yakın olmak bir sorun olurdu.

henüz hislerim büyümemişken bile ağlamama neden olduysa yolun sonunu düşünemiyordum ama bir yerden sonra da ipin ucunu bırakıp kendimi salmak daha mantıklı görünüyordu. fazla düşünüyordum. düşünmek istemiyordum.

karşımda birbirine sırnaşan lee know hyung ve han'a bakıp acaba chan ile daha farklı bir ilişkimiz olsa şu an böyle olur muyduk diye düşünmeden edemiyordum. şimdilik ikisinin yavaşça gelişen ilişkilerini sadece ben biliyordum han'ın söylediğine göre. lee know hyung, han harici kimseyle fazla yakın olmadığı için de birilerine söylememesi daha mantıklı geliyordu.

bir diğer yanda, kafasını neredeyse hyunjin'in götüne sokmak üzere olan changbin ve ona sırnaşmasını engellemeye çalışan hyunjin vardı. sonra tek başına oturan chan vardı, sonra da bana sırnaşan felix ve felix'e sırnaşan jeongin.

fan servis, chanminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin