dördüncü bölüm

276 29 37
                                    

"gelirken almam için bir şeyler ister misin?"

yurdun terasında oturup kahvemi içiyordum, hyunjin ise aynı şirkette çalıştığımız arkadaşı yeji ile dışarı çıkıyordu. ben yurtta, yukarı katın balkonundayken sokaktan sesleniyordu bana.

yurdumuz dağlık alanda olduğu için şanslıydık, yoksa şimdiye dek yüzlerce kez basılmıştık.

"biraz daha kahve," dedim aşağı bakarken. "kahvelerim bitiyor."

bana baş parmağını kaldırıp yeji'nin arabasına bindi, gülümseyerek izledim. ayağımı incittiğimden beridir hyunjin ile de yakınlaşıyorduk çünkü benimle ilgileniyordu.

ayak bileğimi incitmiştim, damarım zedelenmişti. geri dönüş tarihimize bu kadar yakınken ayağımı sargılayıp hareketlerimi kısıtlamam gerekiyordu ve bu iyi değildi.

koreografiye çalışamadığım için sinirleniyordum.

iç çektim, ruhsuz yaşadığımı hissediyordum çok uzun zamandır. ne sevgilimleyken canlı hissediyordum ne de üyelerle, ailemi de göremiyordum bir süredir.

normalde böyle sakin ve huysuz bir insan değildim, kendimi tanıyordum. değişmediğime de inanıyordum, sorun çevremdeydi. felix harici kimsenin yanında da doğru düzgün gülmüyordum. gülesim gelmiyordu.

"herhalde beni canlandıracak yeni şeylere ihtiyacım var," kendi kendime sessizce mırıldanarak mutfağa adımladım, yürüyüşüm hala bir garipti. topallamıyordum ve ayağımın ağrıdığını belli etmek istemiyordum, bu yüzden de garip yürüyordum.

mutfağa girince kendi bulaşıklarıyla uğraşan chan'ı gördüm. ben de bulaşığımı yıkayacaktım ama şu an gerçekten görmek bile istemiyordum.

boş kahve bardağını götüme soksaydım da buraya beş dakika geç gelseydim yani.

chan bana baktı, kendi bulaşıklarını bitirmesine rağmen çekilmedi lavabonun önünden. yüzünü benden ayrı tarafa çevirip etrafına bakındı, sinir bozucuydu. sanki amacı beni geçirmemekmiş gibiydi.

chan'a sinir olmadıpım tek gün yoktu herhalde.

"oradan çekil de işimi göreyim." kabaca konuştuğumda sırıttı. konuşmak bile istemiyordum artık, hele şu an o benim ayağımı incitmişken.

"nazik ol." kaşlarımı çattım sözleri karşısında.

benim yüzümden sevgilisiyle ayrılınca yeni eğlence mi arıyordu kendisine?

hâlâ jeongin'e de sormamıştım chan ve somi'nin kavga ederken benim hakkımda ne konuştuklarını.

"çekilir misin?" sinirli bir ifadeyle konuştuğumda omzunu silkti. sinirlerim daha da bozuluyordu artık.

"lütfen dersen."

gözlerimi devirdim, yanına gidip kendisini itekledim. kıpırdamıyordu, ki lavabonun önüne geçtiğimde elimden kahve bardağımı aldı.

lavaboda bulaşık bırakırsam muhtemelen lee know hyung'dan sağlam bir azar yerdim, bu yüzden de bırakıp gitmiyordum.

"ne yapıyorsun, ver şunu?"

"lütfen de." bana sırıtarak baktı. ilk değildi, hep böyle şeyler yapıp beni kışkırtıyor, sonra kavga çıkarıyordu.

"demezsen bulaşığın bende kalır ve ben onu ortak salonun ortasına bırakır giderim, ortadaki tek günah keçisi de sen olursun."

"siktir git bırak o zaman." ani çıkışımdan sonra arkamı dönüp sinirli adımlarla mutfak kapısına yöneldim. ancak benden önce davrandı ve kapıyı kapatıp önüne geçti.

fan servis, chanminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin