1

7.3K 250 18
                                    

Merhabalar, yeni hikayeye hoş geldiniz. Tüm kurgu altıncı bölümde oturacak ve kafanıza yatacak. Keyifli okumalar dilerim.

Barış tesislere yaklaşan arabayı gördüğünde takım arkadaşının omzuna arkadaşça vurup veda etti ve arabaya ilerledi. Kapıyı açıp yolcu koltuğuna oturdu ve uzanıp şoför koltuğundaki kızı öptü.

"Nasıl geçti bugün?" dedi Hazal, Barış'a gülümseyerek. "Yolda konuşuruz." dedi Barış, yüzü gülmüyordu. Hazal bir terslik olduğunu anlayıp arabayı çalıştırdı ve yola çıktılar.

"Canın mı sıkkın aşkım?" dedi Hazal. Evet sıkkındı. Barış Hazal'ı izledi. Onun gibi bir kadının kendisiyle ne işi olduğunu anlamıyordu. Her gün, Hazal'ın her hareketinde ve her konuşmasında kendi yetersizliğini dibine kadar hissediyordu.

Hazal Kıbrıs'ta doğmuş, İzmir'de büyümüştü. Babası cumhuriyet savcısıydı. Hazal da onun yolundan gitmeye karar vermişti. Gecesini gündüzüne katmış, Bilkent hukuk bölümünü kazanmıştı. Tam burslu bir şekilde.

Babası ödeyemeyecek değildi. Hazal'a 1+1 bir ev açmış, bir de altına araba çekmişti hediye olarak. Kız şimdi üçüncü sınıftaydı. İlk iki seneyi dönem birincisi olarak bitirmişti, üçüncü yılından da aynısını bekliyordu.

Sonra kendine baktı Barış. Rize'de kendi halinde yaşayan bir aileden geliyordu. Derslerinde oldukça başarısızdı ama futbola küçük yaşlardan beri büyük bir merakı vardı. Ailesi ile arası hep iyi olmuştu, fakat ailesi oğullarını bu konuda asla desteklememişti.

"Bir baltaya sap olamayacaksın böyle giderse. Gel de lokantada çalış bari." demişti babası.

"En azından biraz olsun kitap kapağı açsaydın, elinde diploman olurdu. Futbolu hobi olarak yine yaparsın, eğer iddia ettiğin kadar iyiysen hocaların elinden tutar ama bu kadar ilgilenmek akıl kârı değil." demişti ablası.

"Çapulcu gibi geziyorsun oğlum. Kim işsiz güçsüz adama kız verir ki?" demişti annesi.

Ve Hazal. Hayatına bir anda giren kadın. Gözlerinin içine bakmıştı, eliyle yanağını okşamıştı. "Bugün dersim erken bitti, seni izlemeye geldim. Harikaydın! O nasıl çalımdı öyle!" demişti heyecanla. "Eminim, çok iyi yerlere geleceksin."

İkisi de yirmi bir yaşındaydı. Barış Keçiören'de oynuyordu fakat aldığı ücret bırak sevgilisini mutlu etmeyi, kendi ihtiyaçlarına bile zor yetiyordu.

"Sevgilim bir şey diyeceğim ama kızmayacaksın." demişti Hazal bir gün Barış'ın göğsünde yatarken. "Hm?" Mırıldanmıştı Barış. "Ben seninle aynı evde yaşamak istiyorum. İkimiz de kirada oturuyoruz ve bu şehirde tekiz. Neden ayrı yaşıyoruz ki?" Barış rahatsızca kıpırdanmıştı yatağında.

"Bana taşın." Hazal çekinerek söyledi. Aptal değildi, erkek arkadaşının çekindiğinden haberi vardı. Barış bu konularda hep agresifti. "Hazal-" der demez Hazal onun lafını kesti.

"Faturaları ödersin!" dedi. "Geçen ay sıkıştım biliyorsun." Sıkışırsın tabii! dedi Barış içinden. Hazal'ın bilkentte arkadaşlarıyla yediği bir öğünle Barış üç gün karnını doyururdu. "İkimiz için de daha konforlu olur." dedi Hazal. "Hem..." Yavaşça doğrulup Barış'ın üzerine uzandı. Yaramaz bir gülüş hakimdi dudaklarına şimdi. "Hep elimin altında olursun." Barış ona karşı koyamadı, dudaklarını birleştirip öpüşmeyi derinleştirdi.

"Barış!" dedi Hazal. Öfkelenmişti. "Bir soru sordum." Barış irkildi. "Pardon... Dalgınım biraz. Hazal beni bir daha tesisin önünden almanı istemiyorum." Barış açık ve netti. Kız arkadaşının onu almaya gelmesinden utanıyordu. Tam tersi olmalıydı! Barış Hazal'ı bir kere bile okuldan almamıştı.

Hazal alayla güldü. Bıkmıştı bu çocuğun aşağılık kompleksinden. "İyi almam." dedi sadece. Yol boyunca konuşmadılar. Barış kendine küfür etti. Nasıl da heyecanlı heyecanlı sormuştu Hazal ona gününü. Mahvetmişti yine. Ama kendine de çok hak veriyordu. Koyuyordu işte kız arabayı sürerken yanına oturmak. Erkeklik gururuna yediremiyordu.

Eve girdiklerinde Barış doğrudan banyoya girerken Hazal mutfağa girdi. Mercimek ıslattı ve makarna suyunu koydu. Diğer malzemeleri hazırlarken Barış banyodan çıkmıştı. Kızın arkasından sarıldı, boynunu öptü. "Aşkım..." dedi sevgilisine sırnaşırken. Hazal hiçbir şey demeden işini yapmaya devam etti. "Kızgın mısın bana?"

Havuçları dilimledi. Barış boynunu bir daha öptü. Hazal'ı dayanamayıp güldürene kadar öptü. "Çekil." dedi Hazal gülerken. "İstemiyorum sarılmanı, kızgınım evet."

Barış onun elinden bıçağı alıp tezgaha koydu, kendine döndürdü. İki eliyle tezgahı tutarak kızı sıkıştırdı. "Sevgilim anla beni de." dedi dudaklarından hızlı bir öpücük çalarken. "Çok güzelsin, çok beceriklisin, çok zekisin. Yanına yakışmam gerekiyor, bazen de biraz huysuz olabiliyorum." Hazal'ın hemen bakışları yumuşadı. Zaten Barış onun zafıydı, ondan ayrı kalamıyordu. "Barış ben senden hiçbir şey istemiyorum ki. Sen zaten yanıma çok yakışıyorsun." Barış kafasını salladı, Hazal'ın onu anlayabileceğini düşünmüyordu. Bu yüzden en iyisi tartışmamaktı.

Kurguya asla giriş yapmadık. Sadece bekleyin :) Beğenmeyi ve yorumlarınızı eksik etmemeyi unutmayın fıstıklar

Ankara || Barış Alper YılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin