7

3.3K 196 95
                                    

Flashback
Gözünü saatten ayırmıyordu. İki gün önce Yunanistandaki tatilinden dönmüştü okul için. Barış da Rize'ye gitmişti ve gelmesi an meselesiydi. Birbirlerini iki aydır görmüyorlardı ve Hazal özleminden tutuşuyordu.

Kapı çaldığında yerinden fırladı. Kapıyı açar açmaz hem Hazal kollarına atladı hem Barış anında kız arkadaşını kollarına almak için hamle yaptı. Sesli bir şekilde boynunu kokladı. "Oh... mis kokulum. Çok özledim." Sevgilisine sıkı sıkı sarıldı Hazal. "Ben de çok özledim... saatlerdir seni bekliyorum."

"Özür dilerim bebeğim biraz trafik vardı." Kapıyı kapatmadan sarılmaya devam ettiler. Hazal kafasını ayırdı ama kollarını vücudundan ayırmadı. Dudaklarını dudaklarına bastırdı. Özlemle birbirlerinin dudaklarında hasret giderdiler. Öpüşmelerini bölen şey bir havlama sesiydi. İrkilip şaşkınca baktığında Barış sırıttı sevgilisine. Geri çekilip küçük kafesi içeriye aldı. Hazal kafesin başına eğilirken valizini içeriye taşıdı. Dünyalar tatlısı bir köpek gördü. "Aşkım bu ne!" bağırdı otuz iki diş gülümseyerek. "Valla iki aydır sana göstermek istiyorum da sürpriz olsun diye tuttum kendimi. Adı Pablo." Pablo...

Hazal onu kucağına aldı ve kaldırırken yüzünü yaladığında kıkırdadı. Barış gülerek baktı ikisine. Çok tatlı görünüyorlardı. Hemen bir fotoğraf çekti. "Lan! Konuşmuştuk seninle yolda, benim manitamı yalamak yoktu!" Kahkaha attı bu sefer Hazal. "Alemsin Barış." Sesini inceltti. "Deli senin baban değil mi anneciğim. Değil mi oğluşum? Kurban olurum sana."

"Anan deli asıl." dedi köpeğe. Kız kahkaha attıkça Pablo gülümsüyordu. Gerçi galiba hep gülümsüyordu.

Saatlerdir İpek'in storysine bakıyordu Hazal. Pabloyu atmıştı ve "oğluşla gezmelerdeyiz ✨" açıklamasını eklemişti. Yutkunamadı.

"Anne..." Bebeğinin sesini duyduğunda telefonu kapatıp kapıdan giren küçük bedene baktı. Bir eliyle gözünü ovalıyordu. "Anneciğim? Neden uyandın sen?" Koltuğa kollarını koydu. Bir bacağını yukarı atıp kendini yukarıya çekti. Kasları gelişsin diye bunları yaparken karışmıyordu annesi. Koltukta ayağa kalkıp kucağına geldi ve kafasını göğsüne koydu.

Ona sarılıp kıvırcık sarı lülelerini öptü Hazal. "Oğlum benim."

"Anne gitme." Ona dikkatlice bakıp saçlarını okşadı. "Gitmiyorum ya zaten bebeğim."

"İşe gitme." diye mızmızlandı annesinin kucağında. Gece uyandığı için sabah olduğunu zannediyordu Hazal'ın şapşal oğlu. Güldü ve yanaklarını öptü. "Gitmiyorum bebeğim. Baharla ne yaptınız bugün?"

"Imm... Oyun oynadık. Çuf çuf." Abartılı bir şekilde tepki verdi. "Çuf çuf mu! Voah! Benimle de oynar mısın?"

"Oynarım anneciğim!" dedi ve annesinin kucağından heyecanla kalktı. Bir anda uykusunun açılmasına gülümsemişti. Genç kadına tüm dertlerini unutturuyordu Alper. Tren setinin olduğu kutuyu çekerek getirdiğinde halıya döktü. Koltuktan kalkıp halıya oturdu ve rayları birleştirmeye başladı. Hazal'a gereken parçaları veriyor, bazen de kendi yerleştiriyordu.

Tren ve vagonları birleştirip rayların üzerine koydular ve heyecanla tuşa basıp çizdikleri yolun üzerinde gitmesini izlediler. Ona gülümseyerek baktı Hazal. Filmlerde görünce anlamazdı eskiden ama gerçekten de gülümsemesi ona bakınca yüzünde kalıyordu ve saatlerce onu izlemek istiyordu.

"Anne top oynayalım mı?" dediğinde kafasını salladı. "Koş getir bebeğim." Aynı heyecanla koştuğunda gülüp tren setini topladı. Topu getirip Hazal'a bir şut attı. Ayağıyla durdurup ona geri attı. Durdurdu ve geri attı. Bir metre bile olmayan boyuyla yaptığı şeylere hayret ediyordu. Bu çocuk daha dün yürümeye başlamıştı, yani öyle geliyordu. En ufak bir şey yaptığında onu dünyanın en zeki çocuğu ilan ediyordu. Yargıladığı annelere dönüşmüştü. Güldü bu düşüncesine.

Ankara || Barış Alper YılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin