Hazal ve Alper, Beşiktaş-Galatasaray maçındaydı.
Hazal forma giymek istemese de beyaz bir elbise ve siyah kol çantası almıştı. Alper ise bizzat Semih tarafından hediye edilen ve yedi oyuncunun ıslak imzasının olduğu Beşiktaş formasını giyiyordu.
Maçın başlamasına daha yarım saat vardı. "Tiştaş!" dedi Alper parmağıyla tribünleri gösterirken. "Evet anneciğim, herkes tiştaşlı." Hazal güldü. "Semih abin çıkacak birazdan. Alkış yaparız tamam mı?" Bir de baban çıkacak.
"Selam!" Bir kız yanına geldi. Hazal onu hemen tanıdı. Sudendi bu. Ayağa kalkıp gülümsedi ve kızın elini sıktı. "Merhaba! Sen Suden'sin değil mi?" Genç kız kafasını salladı. "Semih senden çok bahsetti. Kaç yaşındasın?" Hazal samimiyetle sordu. Kız ise onu dikkatlice inceliyordu. "On yedi, sen?"
"Yirmi dört." dedi Hazal. Kız gülümsedi. "Ne iş yapıyorsun? Kendinden bahsetsene!" Kız heyecanla konuştu. Hazal arkasından bir ses tuttu. "Kızım rahatsız etmesene kadını." Bu Semih'in babası diye bahsettiği manevi babasıydı. "Estağfurullah." dedi Hazal ayağa kalkarken, elini uzattı. Adam kısaca sıktı. "Kusura bakmayın ya ben de böyle şey gibi... Semih ısrar etti de."
"Ne kusuru!?" dedi Suden. "Abimin avukatısın sen. Senden de bize çok bahsetti. Seni tanımayı o kadar çok istiyordum ki!" Hazal gülümsedi. Böyle büyük bir ilgi hiç beklediği bir şey değildi ama hoşuna da gitmişti. "O Alper değil mi?" Çocuğa baktı Suden gülümseyerek. "Evet."
"Ya çok tatlı, maşallah." Çocuğun kıvırcık sarı saçlarını okşadı. "Alabilirsin istersen." dedi Hazal. Suden hevesle salladı kafasını. Annesinin elinden aldı Alper'i. Almasıyla sarılması bir oldu. Hazal bunu garipsedi ama rahatsız olmamıştı.
Sonra içeriye Semih'in annesi girdi. Hazal ona baktı. Kadın da Hazal'a. Yüzünde büyük bir gülümseme vardı. Kadın Hazal'a yürüdü. Çekinerek de olsa elini aniden yanağına çıkarttı. Hazal normalde yabancılar tarafından olan temastan çok rahatsız olurdu. Ama kadına hiçbir şey demedi. "Kızım..." dedi kadın. Sonra elini çekti. Gözlerini sahaya yönlendirdi. "Çok teşekkürler, oğlumu kurtardın."
"Ne demek... görevimiz." dedi Hazal şaşkın bir şekilde. Birkaç dakika sonra her şey normale döndü. Suden heyecanla maç ve Semih hakkında konuşuyordu Hazal'la. Ayşe hanım ise büyük bir coşkuyla Alper ile ilgileniyordu. Biraz sıkıp sıkıştırıyordu gerçi çocuğu ama Alper sıkılmaktan ve öpülmekten kırmızı olmuş yanaklarıyla ve yeşil gözleriyle çok tatlı görünüyordu. "Ballı yanak! Nasıl da tatlısın maşallah sana. Nazar değer bu çocuğa Hazal hanım, okuyayım mı?"
"Okuyun ama..." Hazal dudaklarını büzdü. "hanım demeyecekseniz. Hazal demeniz yeterli." Kadın gülümsedi. Tonton yanaklarıyla da o da tatlı görünüyordu.
Birkaç dakika içinde maç başladı. Hepsi dikkatle maçı izlemeye başladı. 26. dakikada Immobile gol atmıştı. 38. dakikada Semih attı. İlk yarı bitti. Semih'in ailesi son derece neşeliydi. Alper bile "Tiştaş Semi goooll!" diye bağırmış ve herkesin ayağa kalktığını görünce ayağa kalkıp zıplamıştı. Hazal gürültüden dolayı Alper'in rahatsız olacağını düşünse de çocuk bu atmosfere bayılmıştı. Ayşe hanım çocuğu Suden'e gösterip zevkle gülüyordu. Bayılmıştı Alper'e!
İkinci yarı başladı. 57. dakikada Semih ve Torreira çarpıştılar ve Semih acıyla yere düştü. Hepsi endişeyle ayağa kalkıp sanki bir şey yapabileceklermiş gibi mümkün olduğunca yaklaştılar. Sağlık ekipleri kontrol etti. Barış da Semih'in başında sağlık ekipleriyle konuşuyordu. Semih'in kalkmasına yardım etti ve omzunu patpatladı. Düdük çaldı ve tekrar başladılar. 63. dakikada Barış topu İcardi'ye şutladı ve İcardi topu ağlarla buluşturdu. Alper gole çok alışmıştı. "Gooool!!" diye bağırdı. Suden gülerek çocuğu kucağına oturttu. "Bu bizim değil ki ablacığım. Biz gol yedik." Alper bunu duymayı beklemiyordu. Dudakları büzüldü. Bir anda ağlamaya başladığında Hazal gülerek onu kızdan aldı. "Ne olacak bebeğim? Öndeyiz biz. Tiştaş kazanıyor."
Alper biraz sakinleşti. Takımları anlamıyordu zaten. Sadece kazanan ve kaybedeni biliyordu ve çocuk kaybetmeyi hiç sevmiyordu. Bu konuda kime çektiğini bilmiyordu Hazal. O da Barış da kaybetmekten nefret ederdi. Gen aktarımı ise kaçınılmaz olmuştu.
"Anne hadi gol?" dedi Alper. Sürekli sahaya çıkmak istiyordu ve Hazal izin vermeyince de öfkeyle bağırıyordu. "Aşkım ben ne yapabilirim ya?" Hazal bıkkınlıkla ofladı. Ayşe hanım onu Hazal biraz nefes alsın diye kucağına aldı. Son düdük çaldı. 2-1 yenmişti Beşiktaş. Semih hemen ailesinin yanına koştu. Ayşe hanım bariyerin üzerinden oğlunun yanaklarını öptü. "Öpme anne valla çok terliyim." dedi Semih nefes nefese. "Ne olacak senin terinden zibidi! Bokunu sildim kaç yıl." Semih utandığında gülüştüler. Ayşe hanım Alper'i Semih'e uzattı. "Annesine rahat vermedi valla. Saha da saha diye tutturdu. Al biraz koşsun çocuk." Hazal şaşırarak baktı. "Semih zor durumda kalma, boşver heves eder geçer o."
"Öyle şey olur mu abla ne olacak?" dedi ve Alper'i kaldırıp kendi tarafına aldı. Çocuğu sahaya indirir indirmez Alper koşmaya başladı. Hepsi haline güldü. Alper alkış yaparak koşuyordu. Coşkulu tribünler daha da koşmuştu. Kimse çocuk kimin bilmiyordu ama Semih'in kucağında görmüşlerdi ya bir kere, çocuğu kendilerinden benimsemişlerdi bile.
Barış Beşiktaş'ı alkışlayarak soyunma odasına çekilmek üzereydi. Alper'i ve arkasından koşan Semih'i görene kadar. Sahada kalıp Semih'i tebrik etmeye karar verdi. Onun yanına gitti ve elini uzattı. "Tebrik ederim. Süper goldü." Semih gülümseyip elini sıktı. "Sen de iyiydin Barış abi, sağlık olsun."
Barış kafasını salladı ve tek dizinin üzerine çöküp Alper'e baktı. "Naber?" Çocuğun üzerindeki Beşiktaş formasına yüzünü buruşturdu. "Bu ne ya tinerci gibi? Şöyle bir sarı kırmızı giydirelim de aslan ol."
"Yok öyle şey. Tiştaş'lı o."
"Tiştaş!" dedi Alper. Barış güldü. "Tiştaş iğrenç, Galatasaray'lı ol bak." Formasını gösterdi. "Şakay!"
"Oğlum Şakay falan yok, Tiştaş kazandı işte. Kazananı tut sen."
"Şakay her sezon şampiyon." dedi Barış. Üçlü çektirme vakti gelmişti. Yavaşça kutlamaları için kenara çekildi ama gitmedi. Semih Alper'in yanına eğildi. "Bak şimdi şöyle yapıyoruz." Kollarıyla hareketi gösterdi. Sonra daire oluşturdular. "Bir, iki, üç." Alper ne öğretildiyse onu yapmıştı. Tribünler coşunca sevinçle ortalarında zıpladı ve alkış yaptı. Taraftar bu bebeği çok sevmişti.
Semih onun elinden tuttu ve beraber zıpladılar. Barış elinde topla yanlarına geldi. "Top! Gol!" dedi Alper kollarını Barış'ın elindeki topa uzatırken. Barış gülümseyip topu yere bıraktı. Kaleyi gösterdi. "Bak şuraya atacaksın." Semih güldü. Barış koşup kalenin önüne geçti. Alper topun arkasına geçti. Sol ayağıyla vurup peşinden koştu. Bir daha vurdu ve bir daha peşinden koştu. Kaleye iki metresi kalmıştı. Topu elleriyle yerde durdurduğunda herkes kahkaha attı. Geri çekildi ve sol ayağıyla kaleye bir şut çekti. Barış topu bilerek tutmadı ve kendini bambaşka bir yere attı. Top ağlarla buluştu. Taraftarlar GOL diyerek ayağa kalktı.
Alper sevinçle birkaç defa zıpladı. Muhtemelen iki buçuk yıllık hayatının en güzel günüydü. Koşup Barış'ın bacağına sarıldı.
Barış şaşkınlıkla ona baktı. Garip hissediyordu.
Alper kollarını kaldırdığında etrafına baktı. Tedirgin bir şekilde eğilip çocuğu kucağına aldı. Alper neşeyle alkış yapıp tribünleri coştururken Barış sadece çocuğu izliyordu. Bir an, yalnızca bir saniye de olsa çocuğun yüzünde kendini gördü.
"Semih al şunu." Semih adamın ani ruh değişimine şaşkınlıkla bakıp Alper'i kucağına aldı. Zaten artık annesine vermesi gerekiyordu. "Hadi görüşürüz." dedi Barış, ardından soyunma odasına koştu.
Bugün size kıyak geçtim. Değerim bilinmiyor valla. Üç bölümünüzün tadını çıkarın bir süre gelmeyecek çünkü.