5

3.3K 200 33
                                    

Tepkilerinizi o kadar merak ediyorum ki dayanamadım. Zaten birkaç bölümden sonra hevesim kaçıyor genelde o yüzden çabuk çabuk yayınlayayım bitsin istedim. İlginiz için çok teşekkür ederim çok tatlısınız. Bu diğer kurgudan daha çok sindi içime. Dilerim ki hevesim uzun bir süre benimle kalır, tabii siz değerlilerim de öyle :)

Barış ile ayrılalı tam iki ay olmuştu.

Başlarda sürekli arıyordu. Sürekli mesaj atıyordu. Ankara'daki arkadaşlarını Hazal'ın evine yolluyordu. Hepsini bir şekilde atlatmayı başarmıştı.

Hazal devamlı eski fotoğraflarına, onun attığı ses kayıtlarına bakıyordu. Ve sürekli, ama sürekli ağlıyordu. Acilen toparlanmalıydı, hiçbir zaman bu kadar duygusal birisi olmamıştı.

Aniden midesi bulanıyor, kusmaya başlıyordu. Zamanla Barış'ın aramaları azaldı, bunun sebebi hayatının bir anda yoğunlaşmasıydı. Transfer haberleri çıkıyordu, fotoğrafları internette yayılıyordu. Gülümsüyordu ama gerçek değildi.

Hazal bir şey yiyemiyordu, yediği anda midesi tekrar bulanıyordu. İki ayda on kilo vermişti. Aynadaki görüntüsüne baktı. Dolgun kalçaları, Barış'ın parmaklarını özenle üzerinde gezrirdiği kıvrımları gitmişti. Yanakları çökmüştü. Nihayet bir gün okuldan her şeyi bilen en yakın arkadaşı Feride'nin ısrarlarına dayanamayıp onunla beraber doktora gitti.

Birkaç kan testi verdikten sonra kafasını hastane duvarına verip sonuçları beklemeye başlamışlardı. "Hazal hanım?" Bir hemşire çağırdığında Feride ile odaya girdi. Yaşlı bir adam bilgisayarın başında oturuyor, raporları inceliyordu. Bize baktı. "Hanginiz Hazal?"

"Benim..." dedi kız çekingen bir ses tonuyla. Homurdandı. "Hazal sana biraz kızacağım şimdi. Hazır mısın?" dediğinde dondu. Anlamamıştı. Ne oluyordu?

"Bebek o kadar küçük kalmış ki düşük riskin çok yüksek. Çok dikkat etmen gerekiyor. Çalışıyor musun Hazal?" Bir an algılayamadı. Hiçbir şeyi algılayamadı. Bir operasyon ile beynini alıp kavanoza kapatmışlar gibiydi. "Pardon?" dedi. Feride şok içinde Hazal'a bakıyordu. Elini tuttuğunu bile yeni yeni hissedebiliyordu.

"Haberin yok mu?" dedi doktor. Bu sefer şaşırma sırası ondaydı. "Kızım bebek iki aylık. Nasıl farketmezsin? Aklın nerede senin?"

Dizlerinin bağı çözüldü. Olduğu yere çökecekken Feride arkadaşını yönlendirdi ve koltuğa oturttu. "Kürtaj mı yaptıracaksın?" dedi doktor. Feride kaşlarını çattı. "İki dakika susun da kız sindirsin."

Elleriyle yüzünü kapattı, ağlamaya başladı. Bunun ne olduğunu bile bilmiyordu. "Regl olmuyordum ama stresten sanıyordum!" diye sitem etti. Ne dediğini anlayabildiklerinden emin değildi. Sesi boğuk çıkıyordu.

"Çalışıyor musun?" diye tekrar etti doktor. "Bunları keyfimden sormuyorum herhalde. Eğer aldırmayacaksan çalışmaman gerekiyor. Yoksa düşük kaçınılmaz." Feride doktora baktı. "Bize biraz süre verin. Kararımızı verdikten sonra tekrar randevu alırız." Ona minnettardı çünkü Hazal o an kendini açıklayamaz, yalnızca ağlardı muhtemelen. İnanılmaz bir histi, bundan üç ay önce hiçbir şeye bir damla gözyaşı akıtmazdı Hazal. Avukatlığın gerekçelerindendi bir kere bu. Ciddi bir kızdı.

"Hadi güzelim." dediğinde yerinden kalktım. Gözü karardı, ne yapacaktı şimdi? "Barış'ı arayalım..." dediğinde kafasını salladı Feride. Elinden tuttu ve arabaya ilerlediler. "Arayacağız aşkım. Biraz sakinleş ben halledeceğim."

Feride'nin evindeydiler. Hazal'a bir kupa papatya çayı verdikten sonra oflayarak koltuğa oturdu. "Telefonunu versene. Konuşayım Barış'la." Titreyen elleriyle kupayı bırakıp çantasından telefonunu çıkarttı. Onun numarasını açıp Feride'ye uzattı. Telefonu elinden aldı ve çaldıra basıp kulağına tuttu. Yarım dakika beklediler. Dudağını yemeye başladı. Ardından kapatıp çaresizce Hazal'a döndü. "Hazal bu numara kullanılmıyor."

Ellerimle yüzünü kapattı ve bu sefer gerçekten sesli bir şekilde ağlamaya başladı. "Feride ben ne yapacağım?" Uzanıp arkadaşına sarıldı ve saçlarını öptü. "Ailesini arayalım." dediğinde ona minnetle baktı. Mala dönmüştü, aklına hiçbir şey gelmiyordu. Barış'ın anne ve babasının numaralarını verdi. "Siktir, bunları da değiştirmiş pezevenk. Ünlü oldu ya götü kalktı." Artık tamamen çaresizdi. Rize'ye hiç gitmemişti. Barış'ın ailesiyle onlar Ankara'ya gelince tanışmışlardı. En yakın zamanda götüreceğim seni sevgilim, bayılacaksın. diyordu Barış. Ama hiçbir zaman nasip olmamıştı. "Güzelim ağlama ne olur, ulaşacağız Barış'a. Biz yapamasak o yapar zaten. Bulur Barış seni."

Ne o Barış'ı, ne de Barış onu buldu.

Hazal bir ay boyunca uğraştı. Devamlı İstanbul'a gidip geliyor, sürekli ona ulaşmak için yollar arıyordu. Utana sıkıla babasına her şeyi anlattığımda ulaşır umuduyla Barış'a da İpek'e de dava açmıştı. Ama hiçbir işe yaramamıştı. Galatasaray bir şekilde dosyayı hep kapatıyordu. Bir kere babasıyla Rize'ye gittiler. Fakat lokantayı sezonluk işletiyorlardı. Kapalıydı.

Karar için son birkaç gün kalmıştı. "Kızgın mısın bana?" dedi babasına. "Aynı evde yaşıyordunuz, Barış'a da güveniyordum. Buna kızmadım, korunmamanıza çok kızdım. İkiniz de sorumsuz çocuklarsınız ve şimdi cefasını benim kızım çekecek." Furkan Bey dar görüşlü bir adam asla değildi. Hazal da annesiyle evlenmeden önce doğmuştu. Aslında hiç evlenmemişlerdi. Annesi sorumluluğunu alamamış, kaçmıştı. Furkan Hazal'ı tek başına büyütmüştü. En korktuğu şey onun kaderini kızının yaşamasıydı ve şimdi en korktuğu şeyi yaşıyordu. En azından Hazal'ın bildikleri bunlardı.

Hazal Barış'a hiç ulaşamadı.

Ankara || Barış Alper YılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin