20

3.2K 201 55
                                    

Hazal pek çok kişiyi üşüten ama kendine dört yıl ev olan şehire baktı.

Bu şehrin ıssız sokakları vardı. Sadece Hazal ve Barış'ın bildiği. Çöp konteynerları, sokak lambaları, kedileri vardı. Bir de rüzgarları vardı. Kuru, acı, sert.

Bu sokaklardan birindeydi Hazal. Aynı dört yıl önce olduğu gibi. Sevgilisinin elini tutuyordu, dört yıl önce olduğu gibi. Barış atkısını çıkartıp onun boynuna doluyordu, dört yıl önce olduğu gibi.

"Aşkım?" dedi Hazal. Kaldırım kenarlarının üzerinden yürüyordu. Barış da elinden tutarak düşmemesine katkı sağlıyordu. Bir taşın daha üstünden atladı. "Hmm?" Gülümsedi Barış. Hazal'dan tekrar aşkım kelimesini duymak... Hazal'ın tekrar aşkı olmak...

Hazal ise çok rahat hissediyordu, geçmişin tüm yüklerini bırakmış gibiydi. Hafiflemişti sanki.

Avukat hanım değil, Hazal hanım değil, Alper'in annesi değil, Furkan'ın kızı değil, Barış'ın Hazal'ıydı o an. Ve bu duyguyu neredeyse unutmuştu. Tekrar kendi gibi hissediyordu. Tekrar şımarabiliyordu mesela. Tekrar koşabiliyordu, tekrar istediği saçma hareketleri yapabiliyordu. Yanında onun her hareketine ayak uyduracak bir adam vardı.

"Evimizde bir pikap vardı hatırlıyor musun?"

"Tabii ki, sürekli yeni albüm alırdık." Barış güldü. İç çekti, Hazal'la olan her anısını seviyordu, iyi veya kötü. "O duruyor hâlâ. Retro bir antikacımız vardı, oraya gidelim mi?" Barış güldü, kaldırım taşına çıkan sevgilisinin belinden o tam atlayacakken kavradı ve yanına indirdi. "Sen benden bir şey isteyeceksin ve yapmayacak mıyım?" Hazal gülümsedi, onu öptü.

El ele Ankara sokaklarında ilerlediler.

Ufak bir müzik doldu kulaklarına. Muhtemelen jazz. İçeriye girdiler. Sarı bir ışık vardı. Ve oldukça dar bir koridor. Tozlu kitaplar vardı, raflarda, yerlerde üst üste dizilmiş. Küçük biblolar, posta pulları, çerçeveler, kasetler. "Eşref amca!" Barış bağırdığında Hazal güldü. Orta alana geldiler, artık daha rahat hareket edebiliyorlardı. Ayaklarının altında eski bir halı vardı. "Geliyorum hemen efendim, bir saniye!" Hazal eskilerden bir ses duyduğunda heyecanlandı, bu heyecanla Barış'a döndüğünde Barış onun omzuna kolunu attı ve saçlarını öptü.

Yaşlı adam merdivenlerden indiğinde gözleri çifti görünce aydınlandı. Hemen elindeki kitapları bir köşeye bırakıp ellerini birbirine sürterek tozu sildi ve yanlarına gidip ikisine aynı anda sarıldı. "Vay benim çocuklarım gelmiş! Neredeydiniz siz? İnsan bir kere gelmez mi bu yaşlı amcasına?"

Barış gülüp adamın elini öptü, Hazal da elini iki elleriyle de tuttu. "İnan bana o kadar yoğunduk ki! Hem İstanbul'daydık biz Eşref amca."

"Lan bırak palavrayı. Sizi hâlâ birlikte gördüğüme çok sevindim. Daha geçen aklıma düşmüştünüz." Barış ve Hazal birbirine baktı. Aralarında sadece gözleriyle bir anlaşma yaptılar. Hazal neşeyle Eşref amcaya döndü. "Bir oğlumuz var." Kalan hiçbir şeyi söylemeyeceklerdi.

"Kızım? Gelin buraya! Gelin bir daha sarılacağım!" Tekrar ikisine de sarılıp tebrik etti. "Durun, durun şurada size çay koyacağım."

Çaylarını içerek sohbet ettiler. Arkada Şeytan Tüyü çalıyordu. Hazal kafasını sevgilisinin omzuna yasladı. "Alalım mı bu şarkıyı?"

"Alalım sevgilim. Hangisini istiyorsan onu alalım."

Eşref amca yerinden kalktı, albümü uzattı. Tuvalete gideceğini söyleyip genç çifti baş başa bıraktı. Hazal gramofona ilerledi. İğnesini kaldırıp dükkana ait kasetlere baktı. Bir tanesini seçip taktı ve iğneyi ayarladı. Barış kulağına gelen melodi ile gülümsedi ve montunu çıkartıp Hazal'ın yanına gitti. Zaten içerisi epey sıcaktı.

Ankara || Barış Alper YılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin