Karşımdaki tuvaller, deniz ve kediler; kırmızı, mavi ve yeşil, Yeonjun'un en sevdiği renkler; dün akşam atölyeden getirdiğim tozlanmış tuvallerin üzerini silmeye, anımsadığım birkaç gülümsemeyle cesaret edebilmiştim. Onun her sabah atölyenin bir köşesine çekilip boyadığı tuvalleri, sertleşmiş fırçaları ve kuru boya lekelerinin sindiği fakat Soobin'in belki, küçük bir ihtimâl, Yeonjun'un kokusu da sinmiştir diye aldığı gökyüzü mavisi önlüğüydü benim o resimlere bakma cesaretini bulmamın sebebi.
Ondan geriye kalanlar bu kadardı, birkaç parça eşya, gülümsemelerini ve kederini; belki de bazen öfkesini dindirdiği tuvalleri, onun dışında çokça acı vardı. Bana kalanlar bunlardı. Bütün sabah bodrum katının artık o süslediğim gökkuşaklarımı göremediğim boş duvarlarını seyrettikten sonra en sonunda eşyalarını buraya dizmeye karar vermiştim. Gökkuşaklarım süslemiyorsa şayet bu nefesimi kesen bodrum katının karanlık odasını, onun tuvalleri süslesin istedim, en sevdiği renkleri ve beşimizi çizmeye başlayıp da henüz bitiremediği o tuvali. Çizdiği tek kişi Soobin'di, yanında bizler silik birer gülümsemeyle otursak da; o kendisini hiç çizememişti, başlayamamış bile, en sona saklamış da fırçaları elinden alınmış gibi.
Titrek bir nefes verirken odanın küçük, parmaklıklara hapsolmuş penceresinin altına dizdiğim resimlere uzaktan göz ucuyla baktım, Yeonjun severdi diye düşündüm. Yeonjun kesinlikle bu manzarayı severdi. Karanlık odayı aydınlatan tek pencereden içeri giren ay ışığının altında onun imzasını attığı resimlerini, hatta bana böbürlenerek gülerdi. Hani resimlerimden hoşlanmıyordun diye söylenirdi, oysaki henüz ona en sevdiğim resimlerin onun tuvalleri olduğunu söyleyemeden giden kendisiydi.
Renkleri solmuş tozlu resimlerdeki bakışlarım kolumdaki saatin alarm sesiyle bileğime kaymıştı. 01:30, Kang Taehyun'ın kaybolduğu gecelerden biri, bu alışılmışlık hissi dişlerimi gıcırdatmama sebep olurken, yavaş yavaş, hatta sinsice kaynamıştı kanım. Öfkelenmeyeli o kadar uzun zaman olmuştu ki, anımsamakta zorlandığım o duyguları bana yaşatan ve beni böylesine kızdıran da hep aynı kişiydi. Aşkı da, acıyı da tattığım Kang Taehyun; birlikte tattığımız, bana her hissi iliklerime dek yaşatan adamdı. Fakat korkuydu. Ayıldığımdan beri ondan kapabildiğim yalnızca korku, ellerimin arasından kayıp gidecek oluşu; tıpkı o geceki gibi, atölyeye gitmesi için yalvardığım Yeonjun'un o atölyede kayboluşu gibi. Ve o gün korkularımla süslediğim gerçek suratıma bir kapı gibi çarptığında, ben de o bodrum katındaki odanın kapısını çarpıp çıkmıştım. Bugün ona giden kişi ben olmak istiyordum.
Yeonjun'un ölüm yıldönümüne girmiş olmanın içimde uyandırdığı endişeyle, öfkeyle ve kederle; o gece hissettiğim gibi tıpkı, hızlı adımlarım evin kapısına ulaştığında derin bir nefes aldım. Aldığım haplarla boş caddede ölüme yürüdüğüm vakitlerden sonra ilk kez dışarı tek başıma çıkmıştım, çiseleyen yağmur siyah saçlarımı ıslatırken ağustos sıcağının sindiği nemli tenimde hissettiğim soğuk yağmur damlalarıyla hayata döndüm o gün. Her şeye rağmen yaşayıp gidiyor oluşuma öfkeliydim bunca zaman, içime çektiğim her nefes Yeonjun'dan çaldıklarımdı sanki. Bu yüzden ölmek istedim, onunla değil, onun yerine ölmek istedim. Ölemedim, beni öldürebilecek her şeyle yaşamayı öğretti bana Kang Taehyun.
Evimden iki sokak ilerdeki ve atölye yolundaki karanlık ara sokakların birinde rastlamıştım ona. Her zaman birlikte geçtiğimiz o sokağın başında, karşı kaldırımda, geldiğim tarafa doğru kafası eğik bir şekilde yürürken tanımıştım onu. Yalnızca gölgesinden tanırdım, nefesinden, onun baktığı ve geçtiği caddelerden tanırdım Kang Taehyun'ı.
Ona ismiyle seslendiğimde kafasını kaldırıp önce boş bakışlarıyla bakmıştı bana, ardından sesimi tanıdığında, gözleri büyürken beni tanıdığında, ellerim iki yanımdayken karşı kaldırımda öylece dikilen beni; olduğu yerde çivilenmiş gibi duran adımları, trafik lambalarının aydınlattığı boş caddede bana doğru gelmeye başlamıştı. Karşı kaldırımdan gelirken suratında rastladığım ifade, kanayan dudakları ve patlamış kaşı; öfkeyle bakan gözlerimin kısılmasına sebep oldu, yerini endişeye bıraktı bütün varlığım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
heaven and back ✥ taegyu
Fanfiction"Zihnini kendi evime çevireceğim hyung. Vazgeçemediğin her ne varsa ben sana dokunurken unutacaksın hepsini. Tıpkı o aldığın haplar gibi, yavaşça kanına işleyecek ellerim. Sen fazlasını arzuladıkça kaçacağım, döndüğümde ise anlayacaksın; damarlarınd...