[10]

57 10 2
                                    

Güne başındaki ağrıyla başlıyor olmak, Beomgyu için oldukça kötüydü. Ter içinde kalmış vücudu ve açmakta zorlandığı göz kapakları da cabasıydı.

Kaşlarını hafifçe çatarak zar zor açtı gözlerini, eliyle alnına yapışan saçlarını ittirip güç bela doğrulmuştu yatakta. Dün hiçbir şeyi yokken bugün bu kadar hasta hissediyor oluşu bile saçmaydı, hem de durup dururken.

Komodinin üstündeki dijital saattin sekizi gösterdiğini görünce ayaklarını yataktan sarkıtıp biraz dinlendi, derin bir nefesle duş almak için banyoya ilerledi. Ilık suyla aldığı duş biraz daha kendine gelmesini sağlayınca çıktığı gibi kurulanıp üstünü de giydi. Yüzü fazla renksiz göründüğünden birkaç şey sürüp odasından çıktı.

Hasta olduğunu belli etmemeye çalışarak merdivenleri inmiş, onu görünce kanatlarını çırpan toto'ya öpücük atmıştı. "Günaydınlar." Herkesin mutfakta toplanmış olduğunu görünce gülümseyerek yerine yerleşti, önündeki yemeklere bakmak bile midesini bulandırınca çaya uzandı.

"Günaydın fıstık."

Yeonjun uzanıp kızıl saçlı oğlanın yanağından makas almış, Taehyun gülümsemişti. Soobin yaptığı tosttan Beomgyu'nun önüne koydu. "Ye hadi."

Sırf dırdır çekmek istemediği için tosttan biraz yiyip çay içmişti oğlan, fakat daha fazla yerse kusacağını anlayıp bırakmıştı. Taehyun ondaki garipliği fark edip diğer ikisi mutfaktan çıkınca elini sırtına koydu.

"İyi misin? Solgun görünüyorsun biraz."

Beomgyu her zamanki gibi dudaklarına haylaz bir sırıtma yerleştirdi, hafifçe ona yaklaşsa da mesafesini korudu.

"Öpmezsen ölecekmişim."

Bununla birlikte Taehyun göz devirmiş, ardından gülerek yerinden kalkmıştı. "Hadi oyalanma da gel öyleyse."

O da mutfaktan çıkınca Beomgyu turp gibiymiş rolünü bırakarak ayağa kalktı. Birkaç çekmeceyi karıştırdıktan sonra aradığı hapları bularak suyla birlikte yuttu. En azından bugünlük onu idare etmelerini umuyordu.

Kendine birkaç tokat atıp boğazını temizleyerek salona geçti, Soobin salondaki sistemin başına oturmuştu çoktan. Hepsine el sallayıp dışarıda onu bekleyen arabaya bindi Beomgyu, kısa süre içinde de şirkete vardı.

"Connel, nerede kaldın?"

Ji-seok, elindeki istekayı bilardo toplarına isabetleyip vuruş yaptıktan sonra gözlerini kızıl saçlı oğlana çevirdi. Beomgyu hafifçe eğilirken, "Trafik dolayısıyla geciktim, üzgünüm." demişti. Ji-seok kafasını salladı, pozisyon değiştirmişti.

"Bilardo oynamayı biliyor musun?"

Yeni bir vuruş daha yaptığı sırada Beomgyu kaşlarını kaldırdı, hiç havasında olmasa bile hafifçe sırıtmıştı. "Çok iyi bildiğim söylenemez, ama vasat değilim."

Bu bunak ile bilardo oynamak istemiyordu fakat Ji-seok'un dolaptan çıkardığı ikinci isteka sopasını görünce, oynamak zorunda olduğunu fark etti. Göz devirmemek için kendini tutarak masaya yaklaştı,

Ji-seok topları üçgene dizip levhayı kaldırdıktan sonra Beomgyu eliyle "Öncelik sizindir." dedi. Hafifçe geri çekilip önündeki adamı izlemeye başladı, Ji-seok pozisyon alıp beyaz topa bir vuruş yaptığında toplar dağılmış, hatta biri delikten içeri girmişti. Böylelikle ilk sayıyı da almıştı.

Beomgyu kaşlarını kaldırdı, sahte bir beğeniyle ona bakarken "Bu işi biliyorsunuz." diyerek övmüştü. Bu şirkete köstebek olarak mı girmişti kendisi bile sorguluyordu artık. Ji-seok tekrar atış yapmak için hazırlanmış fakat bu sefer başarısız olmuştu, Beomgyu masaya yaklaşıp eğildi. Yaptığı atışla köşeye çarpıp deliğe giren topa sırıttı. "Fena değil." dedi Ji-seok.

thursday's child has far to go, taegyu Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin