Her zamanki gibi annesinin odasının kapısını sertçe açmasıyla gözlerini de açmıştı Changbin. Küçücük sese bile uyandığı için annesinin onu uyandırması uzun sürmüyordu.
Okul için hazırlanmaya başladı. Üzerine formasını geçirip kahvaltı için mutfağa gitti. Birkaç parça kahvaltılıklardan yedi ve çayını da içip kalktı. Üzerindeki kırgınlığı yavaş yavaş atıyordu. Arkadaşlarının desteğinin bu durumda payı da çoktu. Onların desteği sayesinde daha çabuk atlatıyordu yaşadığı sorunları.
Evden çıkıp yürümeye başladı. Chan'ın evinin önüne gelince aramak yerine kapıyı çalmaya karar verdi. Chan kapıyı yarı uykulu bir şekilde açınca Changbin gözlerini kocaman açıp, "Amına koyim la sen daha yeni mi uyandın. Koş hazırlan bakma etrafa mal gibi. Koş." diyerek Chan'ı sırtından itip odasına soktu.
Chan lavabodaki işlerini halledik çıktı. Hemen üzerine formasını giyip çantasını da aldı. Changbin salondaki koltukta Chan'ı bekliyordu. Beklememeyi düşünmüştü ama kıyamayıp beklemişti yine.
Sonunda odadan çıkan Chan'ı gören Changbin şükrederek kapıya gitti. Kapıyı açıp ayakkabılarını giydi Chan da arkasından çıkıp ayakkabılarını giyip kapıyı kapattı. Changbin arkasını dönüp yürümeye başladığı an arkasından Chan'ın küfür ettiğini duydu.
"Hasssiktir amk. Anahtarı unuttum. Sıçtım abi." diyerek kafasına vuran Chan'ı kahkaha atarak izliyordu Changbin.
Chan kapının önünde kafasını kapıya yaslamış öylece duruyorken Changbin ise onun haline gülmeye devam ediyordu. Bu sırada yoldan geçen iki kişi yanlarına gelip ne olduğunu sormak için seslendi.
"Pardon bir sorun mu var gençler?"
Chan duyduğu soruyla arkasına bakıp seslenen kişinin komşuları olduğunu görünce cevap verdi.
"Hongjoong hiç sorma amk anahtarı unuttum içerde. Benim içim kan ağlıyor bu piç burda gülüyor işte." dedi. Hongjoong duyduğu cevapla küçük bir kahkaha atıp aklına gelen çözümü söyledi. "Hyung yemek çubuğu olsa Seonghwa açardı aslında."
Chan duyduğu çözüm yoluyla, "Yemek çubuğunu nereden bulayım peki canım kardeşim?" diyerek Hongjoong'un suratına baktı. Hongjoong kafasını sallayarak ona katıldığını ifade etti. Bu Changbin sonunda durdurduğu gülmesiyle çantasını karıştırmaya başlamıştı. Sonunda aradığı şeyi bulmasıyla kafasını kaldırıp bağırdı.
"Evreka amk." diyerek elindeki demir yemek çubuklarını gösterdi. Gördüğü yemek çubuklarıyla üçlü Changbin'e garip garip bakmaya başlamıştı. Changbin ise gülümseyip, "Bazen lazım olabiliyor." diyerek kendisine dönen bakışlara cevap verdi.
Chan bu durumu kafasında sorgulamayı bırakıp yemek çubuklarını Changbin'in elinden alıp Seonghwa'ya uzattı. Seonghwa yemek çubuklarını alıp kapıya yaklaştı. Çubukları kilidin etrafında bir yerlere yerleştirdi ve birkaç deneme sonucunda açtı. Chan Seonghwa'ya teşekkür etti. Ardından tekrar konuştu.
"Kanka ayıp olmazsa bir şey diyeceğim. Biz evde yokken açmazsınız dimi kapıyı?" diyerek Hongjoong'a baktı. Hongjoong ve Seonghwa duydukları soruyla kahkaha attı. Hongjoong kendini durdurduğu anda cevap verdi.
"Hyung biz de bir kere dışarda kalmıştık araştırıp bu çözümü bulduk. Hırsızlık için değil yani için rahat olsun." diyerek Chan'ın omzunu hafifçe vurup veda edip ayrıldı.
Changbin ve Chan anahtarı aldıktan sonra okula gitmişlerdi. Dersin matematik olduğunu biliyorlardı ve hiç sınıfa girmek istemiyorlardı. Changbin Felix'in sınıfa girdiğini görünce koşarak gitti. Hemen Felix oturmadan sırasına yerleşti, onu tekrar kaldırmak istememişti. Matematik hocası içeri girince Changbin hemen kafasını sıraya koyup uyumak için hazırlandı. Felix de Matematik dersini sevmediği için uyuyacaktı. İkili kafasını koymuş tam uykuya dalacakken hoca gelip ikisinin ellerine hafifçe dokunup, "Neden uyuyorsunuz? Siz uyuyunca üzülüyorum ama ben." diyince ikili uyanıp dersi dinlemeye başlamıştı. Bir yandan da neden uyandırdığını düşünüyorlardı. Çünkü birçok kişi uyuyordu. Ama gelip ikisini uyandırmıştı.
Ders bittiğinde dolaşmak için dışarı çıktılar. Chan ve Seungmin birlikte önden giderken Changbin ve Felix ise onları takip ediyordu. Minho Jisung'u alıp kantine gitmişti. Zil çalana kadar bahçede dolaşmışlardı. Zil çalınca da sınıfa gidip diğer derslere de girip eve gitmek için çantalarını toplayıp okuldan çıktılar.
Changbin bugün Felix ile birlikte yürümek istemişti. Beraber Felix'in evine yürümeye başladılar. Kafasına bir damlanın düşmesiyle Changbin konuştu.
"Biri kafama mı tükürdü lan?" diyerek kafasını kaldırıp yukarı baktı. Tam bu sırada bir damla da gözüne düştü. Kafasını indirip gözünü ovaladığı sırada aniden bastıran yağmurla Felix'in elinden tutup koşmaya başladı.
Tam köşeyi dönecekleri sırada önlerine fırlayan ikiliyle öylece kalakaldılar. İkili bağırarak tartışıyordu. Felix şaşkınca onları izlemeye başlamıştı.
"Sana dedim ki o çocuk sana farklı bir gözle bakıyor. Beni dinlemedin bile. Gelmesem çocuk seni öpüyordu amına koyayım."
"Jeno bağırmadan konuş. Ve sence ben böyle bir şeye izin verir miydim? Ne sanıyorsun sen beni?"
"Jaemin çocuk dudaklarının güzel olduğunu söyleyip sana yaklaşmaya başladı ne yapmamı bekliyordun?"
Adının Jeno olduğunu öğrendikleri kişi düşmeyen ses tonuyla konuşmaya devam ediyordu. Jaemin ise onu sakinleştirmek için ellerini tutup sakinleşmesi için kısık bir sesle konuşuyordu.
"Bebeğim öpmesine izin vermezdim zaten. Ama küçücük çocuğa vurdun farkında mısın? Ailesi şikayet ederse suç tamamen sana kalacak." diyerek üzgünce konuşan Jaemin'i aşk dolu gözlerle izliyordu Jeno.
Jeno tartışmayı daha fazla uzatmak istemiyordu. Jaemin'in ensesinden tutup alınlarını birbirine yasladı. O şekilde birkaç dakika birbirlerini izlediler. Jeno çocuğun söyledikleri aklına geldikçe sinirlenmeye devam ediyordu. Jaemin'in dudaklarına küçük bir öpücük bırakıp ayrıldı.
"Dudakların çok güzel evet ama sadece ben öpebilirim." diyerek bir öpücük daha bıraktı. Jaemin ise gülümseyerek izliyordu Jeno'yu.
Jeno onu gülümseyerek izleyen Jaemin'in elinden tutup eve götürmeye başladı. Bahçe kapısına kadar onları izlemişti Changbin ve Felix.
Changbin'in kahkaha atmasıyla ona döndü Felix. Changbin ona dönen Felix'e, "Çok tatlıydılar." dedi. Felix de kafasını sallayarak onu onayladı. Felix devam eden yağmurla aklına gelen akımı denemek için Changbin'den yardım istemeye karar verdi.
"Changbin-ah bir akım var birini sırtına alıyorsun üstteki kişi de elindeki şişeyi sıkıyor ve onu yaşıyan kişi de yavaşça dönüyor. Çok güzel bir akım birlikte yapar mıyız?" diye şirince sordu. Changbin Felix'i reddedemeyeceğini biliyordu ki reddetmek de istemiyordu. Kabul etmişti sunduğu fikri. Yürürken yarın için bir plan yapmışlardı. Sonunda Felix'in evine gelmeleriyle Changbin hızlı bir şekilde Felix'e sarılıp koşarak ayrılırken arkasını dönüp el salladı. Felix ise geride dudaklarındaki tebessümle koşarak giden Changbin'i izliyordu.
Changbin günlük koşusunu tamamlamıştı. Eve geldiğinde anahtarını çıkarıp kapıyı açtı. Annesi kimin geldiğine bakmak için mutfaktan çıktığında sırılsıklam olan ama gülümseyen oğlunu gördüğünde neden üzerinin ıslak olduğunu umursamamıştı. Oğlunu mutlu görmek hoşuna gitmişti.
Changbin annesini görünce ona doğru gidip sarıldı. Annesi ise kıkırdayarak, "Ayy Changbin benim de üstümü ıslattın. Koş üzerini değiştir hasta olmadan hadi." diyerek kendinden ayırıp poposuna vurup odasına gönderdi. Changbin hemen kıyafet alıp banyoya gitti.
Çıktığı gibi saçlarının nemini havluyla alıp yatağına atladı. Felix'e sarıldığı anı tekrar tekrar canlandırıyordu gözleri önünde. Önceden de sarılmıştı ama her defasında farklı hissettiriyordu. Ne zaman bugün gördükleri çift gibi olacaklarını merak ediyordu. Hemen o aşamaya gelmek istiyordu. Tatlı tatlı tartışmak ardından tatlıya bağlamak, sonu hep mutlu yapmak istiyordu. Bu düşünceleri gözlerinin kapanması için onu zorlamaya başlamıştı. Rüyasında da tekrar tekrar sarılmıştı Felix'e.
-
Selam arkadaşlar.
Nomin'i de ekledim çok mutluyum.
Rains in heaven sağolsun. İzleyin izlettirin, dinleyin de.
Bu kadardı. Bye. Yanlışları da söyleyin size zahmet♡☆
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Babalar Sözünü Tutar / Changlix
FanficBulduğu akımı denemek isteyen Changbin arkadaşının yanlışlıkla paylaşacağından habersizdi... Chan ise alacağı tepkiyi hiç tahmin etmemişti... 23.01.24