Giriş
✴️
Gözlerini kısarak açtı Bahar Göktürk, retinalarını yakacak güçteki sert ışığı umursamadan doğruca baktı karşısına. Kulaklarını dolduran yüksek voltajlı sesi fazla umursamadan şarkının ritmine kendini hapsetti. Bedeni, havada süzülen kar taneleri gibiydi sanki. Varyans, içtiği sekiz kadeh içkiden dolayı böyle hissediyordu kendini. Bu sert havada, vücuduna dokunup geri çekilen tenleri hissedemez haldeyken dans ediyordu. Şu kocaman gece kulübünde yere iğne atsan düşmezdi. Bedenler tamamen bütün olmak üzereyken bedenini serbets bırakmış, kendine özgü dans hareketleriyle dans ediyordu. Yirmi yaşına bu gün basmıştı. Hayatında sabırsızca beklediği üç şeyden ikincisiydi; Ev, Yirmi Yaş, Aşık Olmak... Bunlardan ilk ikisi olmuştu ancak yirmi yıldır son maddeyi asla gerçekleştirememişti.
Arabayı hiddetle süren Destan Keskin, ani bir manevrayla arabayı sola doğru kırdı ve ara sokaklardan birisine dalıp çıkmaz sokağa girdi. Araba durunca arabadan hızla indi ve arabanın tamponuna çıkıp duvarın üzerine atladı. Arkasına baktığında, silahları üzerine doğru doğrultulmuş üç adamı gördü. Omzuna yandan astığı siyah çantayı boynundan geçirerek çıkardı ve siyah çantanın kulpunu tutarak onlara doğru uzattı. "Bunu istiyorsunuz, değil mi?" Sorusuyla beraber üç çift şaşkın göz üzerinde gezindi. Dünyaca ünlü Holding işletmecisi Bahadır Altaş'ın üç sıkı adamı silahlarını üzerinden çekmeden olumlu anlamda söylendiler. Yüzünde yamuk bir gülümseme yayıldı Destan Keskin'in. Bu kadar aptal insanların Bahadır Altaş gibi bir adamın sıkı korumaları olmaları içten içe kahkaha atma isteği uyandırıyordu onda. "Ve alamayacaksınız," derken aşağıya atlamıştı. Silahlar art arda patlarken kurşunlar yağmur gibi yağıyordu. Ancak Destan Keskin, kurşunlardan kaçmayı yine başarmıştı. Hızlı ve geniş adımlarla koşarken çantanın kulpunu sıkı sıkıya kavradı ve zıplayıp ayaklarını birbirine değdirerek kahkaha attı.
Bahar Göktürk, gece kulübünden istemsiz kahkahalarla ayrılmıştı. Ara sıra ağlıyordu ve bu dengesiz hareketlerinin neye bağlı olduğunu düşünmeye çalışıyordu. Ancak düşünemiyordu bile! O kadar fazla içki işmiş ve hoplayıp zıplamıştı ki, içinde karışan içki onu deli gibi sarhoş etmişti. Boğazı kusmak için yanarken ağzına sular doluyordu. Ve Bahar Göktürk, iğrenmeden ağzına dolan acı suyu geri yutuyordu. Ana caddeden biraz uzak dar yolda yürürken ağzına fazlasıyla dolan suyu tükürdü ve tükürmesiyle beraber kusmaya başladı. Diz kapaklarını elleriyle kavrayıp eğildi ve uzunca kustu. Bu kusma çene kemiklerini ağrıtmıştı ve boğazı, sanki kırmızı acı biber yemişcesine yanıyordu. Biraz öksürdü ve doğrulup elinin tersiyle dudaklarını sildi. Bir süre gözlerini kırpıştırarak ve irice açarak yürüdükten sonra bilincinin yavaş yavaş kendine geldiğini hissetmeye başladı. Ana caddeye attı kendini ve yalpalayarak yürümeye devam etti. Bacakları birbirine değiyordu ve ayakları ara sıra içe doğru kıvrılıyordu. Biraz daha yürüdükten sonra avuç içiyle alnını kavradı ve gözlerini kapatıp kısa bir süre bekledi. Derin bir nefes alıp gözlerini tekrar açtı. Şimdi kendisini daha iyi hissediyordu. Biraz daha yürüdükten sonra bir çocuk parkına girdi ve beyaz park lambasının altındaki kahverengi banklardan birine kendisini attı. Üzerinde lacivert, vücudunun hatlarını belli eden kısa bir elbise vardı. Ayaklarına sivri uçlu, uzun topuklu mat ayakkabılarını giymişti ve omzuna çapraz taktığı zincirli, siyah, küçük bir çantayla kombinini tamamlamıştı. Her zaman düz duran uzun saçlarını bu sefer dalgalı yapmıştı. Elbette ki gece kulübüne tek başına gelmemişti. Yanında iki arkadaşı Mina ve Zeynep vardı. Ancak onlar erkek arkadaşlarını da yanlarında getirmişti. Ne yazık ki gece kulübüne tek gitmemiş olsa da tek çıkmıştı. Ve o bunu fazla umursamıyordu. Alışıktı arkadaşlarının onu yalnız bırakmalarına. Aslında fazla yalnız değildi yaklaşık beş aya kadar. Erkek arkadaşı, hatta nişanlısı vardı. Onu çok seviyordu ve Emrah Taş'ın da onu çok sevdiğine inanırdı. Ama inanmaması gerekiyordu. Çünkü Emrah beş ay kadar önce kendisine sevgili edinmişti ve gözünü bile kırpmadan Bahar'ı terk edip Sevgi ile yıldırım nikâhı kıymıştı. Bahar bunu da pek üstlemeden kısa süreli travmasını atlattı. Askerdeki babasını fazla özlemişti ve onu 15 yaşından bu yana görmüyordu. Annesi ise Prenses Betül'dü. Yani bir hayat kadınıydı. Kim hayat kadını olan bir anneyi ister ki? Bahar da istemedi. Onu on sekizine bastığı an bıraktı ve kendisine bir ev tuttu. Annesinden tek istediği ona parasını yatırmasıydı. Zaten çalışıyordu. Kendisine iyi kötü baksa da paraya ihtiyacı oluyordu. Konumuzdan sapmayalım... Acılara fazlasıyla alışan Bahar, aşık olmayı dört gözle bekledi. Zaten Emrah'a da aşık değildi. Annesinin aptal iddiası yüzünden onunla birlikte olmuştu. Bu birliktelik onun ilkine de mâl olmuştu ya neyse...
Destan Keskin, omzuna tekrar yan astığı çantasıyla karanlık yollarda salınarak yürüyordu. Gerçi bu onun çantası değildi, çalmıştı Bahadır Altaş'tan ve bu onun için pek de zor olmamıştı. Çünkü neredeyse her gün bir hırsızlık olayı yaşıyordu ve bu olaydaki ana karakter de ta kendisiydi. Aslında zengin bir iş adamıydı kendisi. Babası Ahmet Keskin'in büyük bir Kumarhanesi vardı. Kazancı oldukça yüksekti. Yine de kendisine düşman olan bazı insanlardan öc almak için onlardan bir şeyler çalıyordu. Bir keresinde Kaya Holding'in sahibi Fikri Kaya'nın 41 karatlık Dresde Yeşil elmasını çalmıştı. Bunun yanı sıra karşı firmanın oldukça pahalı, dünya üzerinde üç tane bulunan arabasını çalmıştı ve başka bir düşmanının da banka hesabını ele geçirerek tüm parayı kendi üzerine aktarmıştı. Ve bunu yapmasının iki amacı vardı; intikam almak ve yardıma muhtaç insanlara vermek. Kendisinin zaten yeterince parası vardı. Çaldığı parayla ne yapabilirdi ki? Yeni bir ev almak mı? Zaten büyük bir eve sahipti. Çaldığı parayı Afrikaya gönderiyordu, bir çoğunu da LÖSEV gibi kuruluşlara bağışlıyordu ve yardıma muhtaç tüm insanlara veriyordu parayı. Başına bela açmıyor değildi bu hırsızlık olayı. Hapislere onlarca kez girmişti ancak ne fayda, para her kapıyı açıyordu. Babasından ona geçiyordu tüm miras. Aslında her şey babasınındı, babası ona veriyordu. Ve hapisten de çıkması en fazla on dakikayı alıyordu. Adımını atmadan çıkıyordu. Paranın açamayacağı bir kapı yoktu ki onun dünyasında.
Ne kadar oturduğunu bilmeyen Bahar Göktürk, bankta uyuyacak kıvama gelmişti. O sırada kulağına bir kaç el silah sesi duyuldu. Bir anda kan beynine sıçramış gibi oldu. Ne yapacağını bilemez bir halde etrafa bakındı. Önünden hızla geçen bir adamı gördü ilk önce. Adam gözüne çok yakışıklı göründü ilk bakışta. Yakışıklı olduğu kadar pasaklı ve yorgun... Adam, Bahar'ın yanına oturdu ve etrafa kaçamak bakışlar attı. Bir anda kızı tutup kendine çekti ve öpmeye başladı. Donup kalan kız ilk başta tepki veremedi. Bir süre sonra onu itmeye çalıştı ancak başarılı olamadı çünkü, adam fazlasıyla güçlüydü. O sırada üç adam daha belirdi. Kısa bir süre öpüşen Bahar ve yabancı adama baktılar ve fazla beklemeden tekrar koştular. Adamlar gittiklerinde yabancı adam, kolları arasında çırpınan kızı bıraktı ve yüzüne yan bir gülümseme takındı. Kızgın ve şaşkın bakışlarını adamdan ayıramayan Bahar bir anda çığlık attı. Arkasına bakan yabancı adam da çantayı omzundan çıkarıp kızın dizine attı ve "Seni tekrar bulacağım, çantaya sahip çık!" dedi ve koşmaya başladı. Dizindeki büyük çantaya öylece baktı kız ve bakışlarını tekrar yabancı adama çevirdi. Adam ise saniyeler sonra gözden kayboldu. Her şey o kadar hızlı ilerlemişti ki Bahar ne olduğunu anlayamadı bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Varyans ✴️
HumorBelkilerle doluydu tüm hayatlar, herkes Varyans biçiyordu her şeyi. Belkilerle süslüyordu yaşamlarını. Belki de kadın suçluydu sevdiği için. İlk kez gördüğü birisine aşık olması saçmaydı belki de. Varyans diyorum, hataydı kadının o lanet adama aşık...