Şarkı tam Sefa'yı anlatıyor.
Terk etmek..
Kimsesizliğinle bilinmez bir yola çıkmak.
Belirsizlik, Sefa'nın aklını kurcalayan onlarca şeyden biriydi ve en çok o tedirgin ediyordu onu.Çok düşünerek başını ağrıtmak istemediğinden derin bir soluk vererek yaklaşık on beş dakikadır yaptığı gibi camdan dışarıyı dikizlemeye devam etti. Oldukça ferah olan aracın içinde sadece kısık bir müzik sesi vardı. Stres, beraberinde ölüm sessizliğini de getirmişti ikilide.
Sefa, yan gözlerle yanında gayet sakin bir şekilde arabayı süren adama baktı. Bu sekans bir iki defa daha tekrarlanınca Faruk Bey yavaşça kafasını kendisine çevirirken gülümsedi."İyi arkadaşların var." dedi tok bir sesle. Konu açılsın diye sorulduğu belli olan bir soruydu.
Sefa kafasını önüne çevirirken onayladı.
"Öyle. Tek onlar var zaten."Faruk Bey kafasını ağır bir şekilde sallarken dudağının bir kenarı yukarı kıvrıldı.
"Evde bir tanesi de seni bekliyor. Yalnız kalmayacaksın."Sefa ilk merakla kaşlarını havalandırsa da dudak büküp omuz silkti. "Belli olmaz."
Faruk Bey huzursuz bir nefes alırken konuştu.
"Hayatında hiç iyi şeyler olmayacakmış gibi davranıyorsun." Gözleri yoldayken tekdüze bir sesle konuşmasına devam etti. "Alışkanlık haline geldiği an psikolojik bir hastalığa dönüşür."Kafasını zaten kendisine bakmakta olan çocuğa çevirince göz göze geldiler. Farklı tonlardaki ela gözler buluştuğunda Faruk Bey, yüzüne tuhaf bir ifade takınarak kafasını tekrar yola çevirdi.
"Senin için zor olduğunu biliyorum ama mutluluğu kendinden uzakta görme lütfen."
Sefa'nın gözleri yavaşça aşağı kayarken söyleyecek bir şey bulamadı. Bu adam son zamanlarda onu çok şaşırtıyordu. Her şeyden önemlisi, yaptığı şeyler karşılıksızdı. Kim, niye yapardı ki tüm bunları?
Sefa ensesine hafifçe dokunarak dışarıda yan yana dizilmiş onlarca ağaca baktı.
"Az kaldı. Geldik sayılır."
***
Karşısında duran kar beyazı rengindeki malikaneneye bakarken gözlerinden geçen
Vay be ışıltısını gizleyememişti. Öyle ki hala bahçe kapısında duruyor, etrafı süzmekten kendini alamıyordu.Birkaç adım ilerisinde duran Faruk Bey sabırla onu izlerken yüzünde ufak bir anlayışlı gülümseme vardı. Sefa adama baktıktan sonra silkelenerek onu takip etmeye devam etti.
Yürürken hala etrafa göz gezdiriyordu. Kocaman bahçesinin neredeyse yarısını kaplayan büyük, parlak bir havuz ve bahçe duvarının her köşesini saran renkli çiçeklerle burası adeta dış dünyaya kapalı bir evren gibiydi.Faruk Bey kapıyı çaldığında çok geçmeden ellili yaşlarda bir kadın kapıyı açtı.
Yüzünde samimi bir gülümsemeyle "Hoş geldiniz Faruk Bey."Faruk Bey içeriye doğru adımlarken konuştu.
"Hoş bulduk Semiha abla." Gözleriyle tanıtırken
"Bahsettiğim, Sefa" dedi.Semiha ablanın yüzündeki gülümseme sanki oraya yapışmış gibi hiç silinmeden sürerken annecil bir tavırla konuştu. "Ah. Hoş geldin yavrum, Maşallah ne güzel çocuksun."
Sefa'nın yüzü utangaç bir gülümsemeyle gerilirken tek omzuna atmış olduğu sırt çantasındaki ellerini gevşetti. "Sağ ol abla."