Geri çekilmek için yerim kalmadı.
Sorular zihninde dönüp duruyor, sözcükler sessizliği bozmak isteyerek dilinin ucundan ayrılmak istiyordu. Bu sarı saçlı eleman neden kendisine öyle bakıyordu?
Sefa kendine engel olamadan gözlerini dikip kısaca onu süzdü. Basit beyaz tişört üst bedenine yapışmışken lacivert kot pantolonu dar kalçasında düşük bir şekilde duruyordu. Vücudu taş gibi kaslardan ve esnek uzuvlardan oluşuyordu.
Birbirine kilitlenen gözler anlaşmayı bozmadan tekrar devam ederken mavi gözlerin sahibi aniden sırıtmıştı. Sefa bu iblisçe gülümsemeye tepkisiz kalarak ne olacağını bekledi.
Kendi yaşlarında olduğunu tahmin ettiği beden, arkadan Rüya'ya yaklaşarak tek kolunu beline doladı. Eğilip kızın boynuna yumuşak bir öpücük kondururken savaş başlattığı gözlere bakarak vereceği tepkiyi zevkle izledi.
Bilinçli yapılan bu hareket Sefa'nın sorularına cevap verirken göğsü bu cevabı beğenmeyerek sıkıştı. Yüz ifadesini sabit tutmaya çalışsa da eklemlerinde kan kalmayana dek yumruğunu sıkmıştı.
Rüya'nın telefondaki suratı şaşkınlıkla sarsılırken bu hareketi beklemediği belliydi. Heyecanla arkasını döndüğünde donuk gözlerle Sefa'ya bakan beden, kafasını eğerek ilgisini kıza çevirmişti.
Sefa o taraftan bakışlarını zorlukla ayırırken boğazının alışık olmadığı duygularla sıkıştığını hissedebiliyordu. Aşık olmuştu değil mi? Bunu bu şekilde anlaması her ne kadar koysa da aldığı derin nefesle midesi utançla yandı. Sevgilisi olan bir kıza nasıl baktıysa adamı sinirlendirmişti.
Emre ne demişti? Yan evde yaşıyordu. Maruz kalacağı sahneler gözlerinin önünden kahkaha atarak geçerken bahtına sövmeden edemedi. Burda da acı çekmek zorunda mıydı?
"Sefa?" Duyduğu sesle hayatın kendisiyle taşak geçtiğine neredeyse emin oldu. Her şey tam üstüne geliyor, hiçbir detay gözden kaçırılmıyordu. Defalarca düşünmüştü bu karşılaşmayı ama neden bu kadar hazırlıksızken gelmişti yanına, neden şimdi? Bacakları tutmaz, elleri güçsüz, aklı firardayken neden çıkmıştı karşısına?
"İşte başlıyoruz." Emre'nin sesi, aksiyon filminin en heyecanlı sahnesini izliyormuş gibi çıkmıştı.
Sefa kafasını yaklaşık yedi adım ilerideki bahçe girişine çevirerek en son beş ay önce gördüğü kadına baktı. O gün, konuşmak için gelmiş; kendisine tek kelime etmeyen çocukla eli boş dönmüştü.
Yüzü şaşkın bir ışıltıyla parlayan kadın temkinli adımlarla Sefa'ya yaklaştı.
"Faruk, bana bugün geleceğini söylemedi."
Ardından gülümseyerek "Hoşgeldin oğlum." dedi.Kadının şık giyimine bile bakmadan, adeta masumluğun resmini çizdiği suratını boş gözlerle izledi.
Hiçbir şey olmamış gibi karşısına çıkıp böyle konuşma cüretinde bulunan kadın yüzünden
kalbindeki hisleri gibi yüzü de soldu."Tanıştınız mı? Nasıl, sevdin mi burayı?"
Kadın beklenti dolu gözlerle kendisine bakarken her türlü cevabı verebilirdi, uzakta kaldığı yıllar boyunca içinde biriktirdiği zehri şimdi kelimelerle tükürebilirdi ama Sefa; bu sınır tanımayan yüzsüzlük karşısında ne dese boş olacağına ikna oldu.İçi daralırken yanından geçmek için adım attı.
Kadın önünü keserek "Cevap vermeyecek misin?"
diye sordu.Umursamazlığı başını ağrıtıyordu.
"Önümden çekilir misin?" dedi buz gibi bir sakinlikle.Uzun boylu çocuğa aşağıdan bakarken "Konuşuyorduk oğlum." dedi yumuşak çıkarttığı sesle.
"Sen konuşuyordun, ben dinlemek istemiyordum."
"Çocukluğu bırakırsan.."
"Ne bekliyorsun?" diye döndü ona öfkeyle. "Her şeyi bıraktığın gibi bulmayı bekliyorsan vazgeç."
Kadın yutkunurken gözlerini kaçırdı. "Açıklamama izin vermiyorsun. Baban.."
"Açıklanacak bir şey yok. Babam bizi terk etti. Sen de ondan neyim eksik diyerek beni terk ettin." Sinirli bir gülüşle kafasını iki yana sallarken kaşlarını çattı. "Fazlası yok."
Kadının yanından geçip bahçe çıkışına adımlarken bedeni titriyordu. Hani insan darbe aldıkça hissizleşiyordu, hani alışınca geçiyordu, neden hayatında hiçbir şey yolunda gitmiyordu? Cam gibi olmayı öğretmişlerdi ona, kendisini kıranlar yüzünden keskinleşmişti.
Bahçe kapısından kendini dışarı atarken derin bir solukla acının dehlizlerinden kurtulmaya çalıştı ama nafileydi. Kafasını sinirle sola çevirdiğinde gördüğü beden onu yerine çiviledi.
Rüya'nın sevgilisi, -evet bunu çok güzel bir şekilde anlamıştı- son model siyah Mercedes'e hafif oturarak yaslanmış sigara içiyordu.
Başını kendisine çevirdiğinde tekrar o donuk mavilerle göz göze geldi.Dudakları, yavaş; çarpık bir gülümsemeyle kıvrılarak kusursuz beyaz dişlerini ortaya çıkardı. "Selam, Kılıç ben."
Emre'nin neden ona Joker dediği anlaşılıyordu. Mimikleri ve sesi Heath Ledger'ı andırırken sadece, üstten bakan mavi gözleri bile o kolerik mizacı tamamlamaya yetiyordu.
Kendisini baştan aşağı süzerken duygusuz bir sesle konuşmaya devam etti. "Senin için üzüldüm, kendinden başka her şeyini kaybetmişsin."
Sefa, karşısındakinin ne yapmaya çalıştığını fark ettiğinde sinirlerinin yırtılacak seviyede gerildiğini hissetti. İçinde biriken öfkeyle sinirlerini iyiden iyiye zıplatan bu densize her an saldırabilirdi.
Kılıç'ın yüzü aniden soğuk bir ifadeye bürünürken mırıldandı. "Senin yerinde olsam, yenileceğim savaşa girmezdim." Yirmi dereceyi geçmeyecek bir açıyla kafasını yana yatırırken hafifçe dudaklarını yaladı. "Tekrar birini kaybetmeyi bedenin kaldırmayabilir."
Neyi kastettiğini elbette anlamıştı. Tevazuyu içine gömdü zira bu ağır sözün altında kalmayı hak etmediğini düşünüyordu. Meydan okuyan bakışlarla karşılık verdi. "Ben kimsenin varlığıyla var olmadım. Yokluğuyla da yok olmam."
Karşısındaki böyle bir çıkış beklemiyor olacak ki
ifadesiz yüzü biraz olsun çatladı.Rekabet kanına işlerken Kılıç'ın gözlerinin içine bakarak "Yanlış kişiyi ikaz ediyorsun. Ayağını denk al." dedi buz gibi bir sesle.
Yıldıza basar mısın canım?